Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği hibeleri tarafından finanse edilen İklim Değişikliği Alanında Ortak Çabaların Artırılması Projesi (İklimIN) kapsamında 2019 yılı boyunca devam eden iklim değişikliği eğitimleri kısa bir süre önce tamamlandı. 12’si büyükşehir belediyesi olmak üzere toplamda 20 il ve çevresinde (komşu illerle birlikte yaklaşık 60 ilde) gerçekleştirilen eğitimler aracılığıyla yerel paydaşların iklim değişikliği ile mücadele alanında politika üretme, geliştirme ve uygulama kapasitelerinin artırılması ve karşılıklı bilgi alışverişi sağlandı. 17 modül halinde verilen eğitimlerin tamamına linkten ulaşabilirsiniz. Biz de eğitim modüllerinin kısa versiyonlarını iklimhaber.org okuyucularıyla paylaşarak, daha fazla insanın bu değerli bilgilere ulaşımını hedefliyoruz. Sizleri, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay’ın “İklim Değişikliğinin Ekolojik Sistemlerdeki Yeri” başlıklı eğitim modülünün kısa versiyonu ile baş başa bırakıyoruz.
YAZI: Prof. Dr. Doğanay Tolunay, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı
İklim değişikliği ile biyolojik çeşitlilik arasında karşılıklı bir etkileşim bulunuyor. İklim değişikliği genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği ve ekosistem çeşitliliği olarak üç farklı seviyede değerlendirilen biyolojik çeşitliliği her üç seviyede de olumsuz olarak etkiliyor. Genetik düzeydeki etki, türlerin değişen iklim koşullarına uyum sağlayıp sağlayamayacağı ile ilgili. Canlılar değişen koşullara mutasyon yoluyla genetik olarak uyum sağlar. Ancak değişimin hızlı olması halinde uyum zorlaşır. Yine iklim değişikliği organizmaların yaşamsal döngülerini etkiliyor. Örneğin iklim değişikliğinin etkisiyle bitkilerin daha erken çiçek açtığı, büyüme döneminin uzadığı ya da kuraklığa bağlı olarak kurudukları, hatta nemli iklimlerde artan karbondioksite bağlı olarak daha hızlı büyüdükleri tespit edildi. Bu durum da beraberinde birçok risk getirir. Örneğin ısınmaya bağlı olarak bitkilerin daha erken çiçek açması fakat artan sıcaklıklara arılar gibi tozlaşmayı sağlayan türlerin aynı hızda uyum sağlayamaması halinde tohum ve meyve oluşumunda sorunlar yaşanabiliyor. Artan sıcaklıkların hayvanlar üzerinde de çeşitli etkileri olabilir. Örneğin kuşlar daha erken göç edip, kuluçkaya yatıyorlar. Sıcaklıklar kuluçka süresinin kısalmasına hatta yumurtadan çıkan bireyin cinsiyetinin değişmesine neden olabilir. Kaplumbağalar ve timsahlar gibi cinsiyetin sıcaklığa bağlı olduğu türlerde sıcaklık arttıkça yumurtadan çıkan bireyler çoğunlukla dişi olur. Ek olarak birbirleri ile ilişkileri (rekabet, mutualizm, parazitizm, av/avcı) olan türlerin de olumsuz etkilenecekleri tahmin ediliyor. Yine popülasyonların, ekosistemlerin ve biyomların enlemsel olarak kuzeye ve dikey yönde de daha yükseklere doğru göçleri bekleniyor. Bu durumda da örneğin tayga ormanlarının tundralara doğru ya da dağlık alanlardaki ormanların subalpin ve alpin kuşağa doğru genişlemesi söz konusu olabilecek. Bu durumda da tundra ve alpin kuşaktaki türler daha kuzeye ya da yükseğe göç imkânı bulamazlarsa yok olma riskiyle karşılaşacaklar.
Özellikle insan etkisiyle oluşan habitat parçalanmaları türlerin göçünü zorlaştırır. Başta toynaklı hayvanlar olmak üzere kuşlar, deniz balıkları, böcekler gibi türler kolayca göç edebilir. Ancak bitkilerin çoğunun hızlı bir şekilde göç etmesi mümkün değil. Önümüzdeki 80 yıl içinde sıcaklık artışının 5-6 derece civarında olabileceği dikkate alındığında çoğu bitkinin göç etmesinin mümkün olamayacağı kolayca anlaşılabilir. Yine artan sıcaklıkların ve buharlaşmanın etkisiyle bazı sulak alanların ve su ekosistemlerinin (akarsu, göller, bataklık, turbalık vb.) de kuruması ve buralarda yaşayan türlerin de yok olması söz konusu olabilir. Özellikle iki yaşamlı türler bu konuda oldukça hassas. Dünyada iklim değişikliği nedeniyle nesli tükenen ilk hayvan olarak kabul edilen Altın Kurbağa buna örnek olarak verilebilir.
“Bir Milyon Tür Tehdit Altında”
Biyolojik çeşitliliğin üzerindeki yoğun baskılar (habitat değişimi, istilacı türler, aşırı kullanım, kirlilik) ve iklim değişikliğinin gelecekteki olası etkileri dikkate alındığında birçok bilim insanı 6. Yokoluş olarak adlandırılan sürecin yaşanabileceğini öne sürüyorlar. IPCC’nin yayımladığı 1,5 Derece Özel Raporu’nda da sıcaklık artışının 2 derece olması halinde böceklerin %18’i, omurgalıların %8’i ve bitkilerin %16’sı coğrafi yayılışlarının yarısından fazlasını kaybedebileceği açıklanıyor. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin bilimsel platformu olan Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu da (IPBES) iklim değişikliği, habitat değişimi, istilacı türler, aşırı kullanım ve kirlilik nedeniyle dünya üzerindeki 1,7 milyon tanımlanmış türden bir milyonunun tehdit altında olduğunu raporladı.
Ekosistem ve biyomlar da iklim değişikliği üzerinde etkili. Bu etki ekosistemlerin karbonun depolandığı önemli havuzlar (ya da yutaklar) olmasından kaynaklanıyor. Dünya üzerinde karbon atmosfer, okyanuslar, vejetasyon ve toprak gibi alanlarda depolanıyor. Karbon çeşitli formlarda (CO2, CH4 vb.) bu havuzlar arasında yer değiştirebiliyor. Karbonun bir havuzda azalması diğer bir havuzda artması anlamına geliyor. Karbonun bu havuzlar arasında dolaşması ise karbon döngüsü olarak adlandırılıyor. Dünya üzerindeki en önemli karbon havuzu ise okyanuslardır. 38 trilyon ton kadar karbon depolandığı tahmin edilen okyanusların diplerinde biriken sedimentlerde de 1,75 trilyon ton karbon olduğu hesaplandı. Bu havuzları yaklaşık olarak 2 trilyon ton karbon stoku ile topraklar izliyor. Karalardaki bitkilerde depolanmış olan karbonun 450-650 milyar ton arasında olduğu ve arazi kullanım değişiklikleri nedeniyle Sanayi Devrimi sonrasında toplam karbon stoklarında 30 milyar ton kadar azalma olduğu belirtiliyor. Yıllık olarak ise bitkiler tarafından fotosentez ile 2,6 milyar t C/yıl, okyanuslar tarafından ise hem karbondioksitin suyla reaksiyona girerek karbonik asit (H2CO3) şeklinde hem de denizlerde yaşayan klorofilli canlıların fotosenteziyle 2,3 milyar t C/yıl atmosferden geri alınabiliyor. Buna karşılık karbon havuzlarının tahrip olması ve alanlarının daralması gibi nedenlerle bu havuzlarda depolanmış karbon atmosfere geri dönebiliyor. Örneğin otlak ve tarım alanlarının kaybedilmesi ve ormansızlaşma nedeniyle 1,1 milyar t C/yıl karbon her yıl atmosfere salınıyor. Diğer iklim değişikliğine bağlı olarak karbon yutağı olan ekosistemlerin ve toprakların kaybedilmesi ya da donmuş topraklardaki (permafrost) karbonun ayrışması ya da donmuş göllerdeki metanın atmosfere salınması da seragazı konsantrasyonlarının çok hızlı bir şekilde yükselmesine neden olabilir.
Ekosistemlerin iklim değişikliği ile mücadeleye diğer bir katkısı da sağlamış oldukları ekosistem hizmetleri ile gerçekleşir. Ekosistem hizmetleri, canlıların ekosistemlerden doğrudan ya da dolaylı olarak elde ettiği faydalar ya da mal ve hizmetler olarak tanımlanır. Örneğin ormandan üretilen odun, denizlerde avlanan balıklar, tarlalarda üretilen meyve, sebze ve tahıllar ekosistemlerden sağlanan mallardır. Bu gibi ürün ve hammaddeler doğrudan gelir getirirken, ormanların ürettiği oksijen, önledikleri taşkın ve erozyon ya da depoladıkları karbon gibi hizmetler için herhangi bir ödeme yapılmıyor, bundan yararlanılıyor. Ekosistemlerden sadece insanlar değil diğer canlılar da faydalanır. Örneğin ekosistemler canlılara habitatlar sunuyor, beslenmeleri için gıda üretiyor. Ekosistemlerin canlılara sağlamış olduğu mal ve hizmetler ekosistemlerdeki madde döngüleri, enerji akışları, besin zinciri gibi süreçlerden kaynaklanıyor. 2005 yılında Binyıl Ekosistem Değerlendirme (MEA) tarafından Ekosistem hizmetleri dört ana kategori altında toplandı: Tedarik, düzenleme, destekleme ve kültürel hizmetler. Sağlıklı ekosistemler tüm canlılara hizmet ederken, ekosistemlerin tahrip olması halinde toplumların kırılganlıkları ve iklim değişikliğinin neden olduğu afetlerin etkisi artıyor.
Eğitim modülünün tamamına ulaşmak için lütfen tıklayınız.
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…
Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni bir çalışmasına göre, küresel seragazı emisyonlarının %40’ını oluşturan sekiz sektördeki emisyon…
Dünya, kuraklık ve arazi bozulumuna en çok maruz kalan ülkeleri desteklemek için yeni bir çerçeve…
İklim ve çevre alanında çalışan 8 sivil toplum kuruluşu, okul, hastane, belediye binası, kamu binası,…
Çin, kömür çıkarımı sırasında açığa çıkan metan emisyonlarını azaltma amacıyla daha sert kurallar getireceğini duyurdu. Metan,…