YAZI: Prof. Dr. Ali Serhan Tarkan
Karşılaştıkları ekosistemi etkin ve hızlı bir şekilde domine eden, yerli olmayan bitki, hayvan ve diğer organizmalar, “istilacı türler” olarak tanımlanıyor. İklim değişikliğinin ekosistemleri daha savunmasız hale getirmesi, küreselleşme nedeniyle zaten artmış olan istila hızını görülmemiş seviyelere yükseltti.
Yeni dahil oldukları ekosistemlerde doğal rekabetçileri bulunmayan istilacı türler, yerel biyoçeşitliliği tehdit ediyor, yerli fauna ve floraya önemli zararlar verebiliyor. Bunun yanı sıra, ciddi ekonomik ve halk sağlığı etkilerine sebep olabiliyor.
Bilimsel çalışmalara göre istilacı türlerin yol açtığı toplam ekonomik maliyet, ABD’de 4.5 trilyon dolarıbuluyor. Türkiye’de ise yıllık maliyetin yarım milyar dolara ulaştığı hesaplanıyor.
İstilacı türlerin yayılmasını önlemek ve olumsuz etkilerini sınırlandırmak için yüksek yayılma ve etki potansiyeline sahip türlere odaklanmak ve istilacılığa açık, kırılgan ekosistemleri yakından takip etmek önem taşıyor.
Biyolojik istilalar, aslında yeni bir durum değil: Gezegende yaşamın tarihi boyunca var olmuş olan, doğanın temel ve ayrılmaz bir parçası. Karşı karşıya olduğumuz sorun, biyolojik istilaların, özellikle küreselleşme ve antropojenik etkiler nedeniyle, bugüne dek görülmemiş artışıyla ilgili.
Türleşme (coğrafi izolasyon ve yer değiştirme gibi çeşitli doğal süreçler sonucunda yeni ekolojik türlerin ortaya çıktığı evrimsel süreç) yüzlerce veya binlerce yıl sürüyor ve son derece yavaş ilerliyor. Ancak son birkaç yüzyılda, insanların büyük mesafeleri hızla kat edecek ve daha fazla malzeme taşıyacak teknolojiler kullanmaya başlaması, bu durumu değiştirdi. İnsan ve malzeme hareketinin giderek artması ve hızlanması, çeşitli bitki, hayvan ve organizmaların tamamen yeni ortamlara taşınmasını kolaylaştırdı.
Yeni ekosistemlerle karşılaşan birçok organizma, yabancı çevresel koşullarda hayatta kalamayarak yok olabildiği gibi, bazıları ise ancak kasıtlı olarak yetiştirildikleri koşullarda hayatta kalabiliyor. Öte yandan bir kısmı ise istilacı hale gelerek, yerlisi olmadıkları bir ortamda varlık gösterip yayılabiliyorlar. Habitatlarda değişikliklere neden olan ve böylelikle yerli flora ve faunayı daha savunmasız hale getiren iklim değişikliği ise bu istila olasılıklarının artmasına sebep oluyor ve istilaları kolaylaştırır.
Sıcaklık ve yağış gibi çevrenin önemli olgularını, aşırı hava olaylarının sıklığını, atmosfer bileşimini ve arazi örtüsünü değiştiren iklim değişikliği, istilacı türlerin coğrafi yayılışını hızlandırıyor. Bu durum, özellikle kırılgan habitatları tehdit ediyor.
Sıcaklık, atmosferdeki karbondioksit (CO2) miktarı ve mevcut besinler, türlerin hayatta kalmasını belirleyen temel faktörleri oluşturuyor. Bu faktörlerdeki her türlü değişiklik, ekosistemleri etkiliyor ve istila olasılığını artırıyor.
Türlerin yeni bir ortama yerleşim süreci, bugüne kadar geniş çaplı araştırmalara konu olmuş bir alan. Bu alanda çalışan birçok bilim insanı, iklim değişikliğinin hedef habitatları değiştirdiğini ve buna bağlı olarak da yerli fauna ve floranın kaynak sıkıntısı çekebildiğini kabul ediyor. Bu sıkıntı, artan rekabetle birleştiğinde, ekosistemler istilalara karşı daha savunmasız hale geliyor.
Birçok türün coğrafi yayılımı üzerinde en derin etkiyi yapan faktörlerden ikisi, yağış ve sıcaklıklar. Yağışlarda gözlenen değişimler, suyu seven veya suya dayanıklı olan türlerin birbirleriyle rekabet etmelerine neden olabiliyor. Yükselen sıcaklıklar ise, mevcut dağılımı güney bölgeleriyle sınırlı olan bazı türlerin kuzeye yayılmasına izin veriyor.
Artan sıcaklıklar, aksi takdirde hayatta kalamayacak olan bazı istilacı organizmaların, kış aylarında hayatta kalmalarına neden olabilir. Benzer şekilde, serin ve soğuk suları tercih eden bazı balık türlerinin habitatları daralabilir; sıcak su balık türlerinin habitatı ise genişleyebilir. Örneğin, Türkiye’ye akvaryum balığı ticareti vasıtasıyla giren ve daha sonra Eskişehir’deki çeşitli sıcak su kaynaklarına giren tropikal kökenli çeşitli kedi balığı türlerinin bu sayede popülasyon oluşturup varlıklarını sürdürebildiklerini biliyoruz.
İklim değişikliği nedeniyle iklim koşullarının değiştiği stresli ekosistemler, yabancı türlerin başarılı bir şekilde istilasını kolaylaştırabilecek daha fazla kaynak ve imkan sağlayabilir. Nitekim bazı çalışmalar, değişken koşullarda yaşanan kısa süreli bir artışın, yabancı türlerin yerleşimini kolaylaştırabileceğini gösteriyor.
Öte yandan, hızlanan insan kaynaklı iklim değişikliği, hızlı yayılma becerisi olmayan ve nesil süreleri uzun olan türleri de dezavantajlı hale getirebilir. Hızlı yayılabilen türler ise avantajlı konuma gelecektir. Geniş bir enlem aralığına yayılan ve böylece geniş bir iklim yelpazesine tolerans gösterebilen türler, genellikle en başarılı istilacılardır.
Başarılı istilacılara iyi bir örnek, Yeni Zelanda ve Hawaii’den verilebilir: Bu bölgelerdeki bitki örtüsünün yaklaşık yarısı, yabancı türlerden meydana geliyor. Kuzey Kaliforniya’da ise neredeyse bütün ekosistemlerdeki yerel türler, benzer yabancı türlerle yer değiştirmiş durumda.
Öte yandan sıcak ve güneşli ikliminin yanı sıra önemli ulaşım ve ticaret merkezlerine de ev sahipliği yapan Florida, tür istilaları söz konusu olduğunda ABD’nin başkenti kabul ediliyor. Doğal düşmanları olmadan hızlı bir şekilde büyüyen ve yayılan yabancı bitkiler, Florida’nın ormanlarının, sulak alanlarının ve su yollarının binlerce dönümünü kaplayarak hem eyalet hem de ülke ekonomisi üzerinde ciddi yük oluşturuyor.
ABD genelinde 2022 yılında yapılan bir çalışmaya göre, 1960 ile 2020 yılları arasında istilacı türlerin yol açtığı maliyet, toplam 4.52 trilyon dolara ulaştı.
Avrupa ve Asya’nın kesiştiği, benzersiz bir kıtalararası konumda bulunan ve geniş taşıma ağı ile ticaret bağlantılarına sahip olan Türkiye de, biyolojik istilalara karşı son derece savunmasız.
Henüz tamamlanan, yayınlanma aşamasındaki çalışmamız ise, Türkiye’de biyolojik istilaların neden olduğu ekonomik maliyetlerin ilk analizini ortaya koyar nitelikte. Bu çalışmaya göre, Türkiye’deekonomik zarar meydana getiren yabancı türlerin neden olduğu toplam ekonomik maliyet, 1960-2022 yılları arasında 4.1 milyar dolara ulaşmış görünüyor.
Ancak bu maliyetler, ülke genelindeki tüm istilacı türlerin %10’undan azını kapsıyor. Etkilenen sektörler arasında yer alan tarım, 2.85 milyar dolar ile en yüksek toplam maliyeti sırtlanırken, onu, 1.20 milyar dolar maliyet ile balıkçılık sektörü izliyor. Yıllık maliyetlerin zaman içinde üstel olarak artarak 2020-2022 yıllarında yılda 504 milyon dolara ulaştığı görülüyor ve önümüzdeki 15-20 yılda daha da artması bekleniyor.
Birçok istilacı organizmanın, insan sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri bulunuyor. Yabancı türler, hastalık oluşturabildiği gibi, hastalığın taşınmasına da neden olabiliyor. Birçok yüzyıl önce, çiçek hastalığı Kuzey Amerika’ya Eski Dünya’dan, Kara Veba ise Uzak Doğu’dan, istilacı olarak gelmişlerdi.
Daha yakın zamanlı bir örnek olarak ise ABD’ye ithal edilen Asya kaplan sivrisineği (Aedes albopictus) verilebilir. Sarı humma ve Batı Nil Virüsü gibi birçok virüsün etkili bir taşıyıcısı olan bu sivrisinek, yayılıp yerleşik hale geldiği çeşitli bölgelerde halk sağlığı konusunda ciddi endişeler yaratıyor.
Bu tür, 2011’de Türkiye’deki ilk tespitinden sonra 10 sene içerisinde hızlı bir şekilde yayılarak hemen hemen bütün ülke ölçeğinde tespit edilecek yoğunluklara ulaştı. Türkiye’deki istilacı türlerin oluşturdukları maliyetleri inceleyen yeni bir çalışma, bu türün kısa bir süre içerisinde 60 milyon dolarlık bir maliyete neden olduğunu gösterdi.
Sağlık etkilerinin yanı sıra bu istilalar, bir ekosistemin içindeki tüm türler için hayatta kalma kurallarını değiştirebilir ve yaşamsal işlevlerini büyük ölçüde etkileyebilir. En geri dönüşü olmayan etkiler, genetik soy tükenmeleridir. Bu, bir türün tamamen ortadan kalkması, dolayısıyla dünya biyoçeşitlilik haritasından silinmesi anlamına gelir.
Yaşam tarihi boyunca var olan istilaların endişe verici hale gelmesinin nedeni, bugün olağanüstü bir hızla gerçekleşmeleri. Bu durum, geniş ölçekli bir küresel farkındalık yaratılması ve eylem planları hazırlanmasını gerektiriyor.
İstilacı türlerin, duyarlı ortamlara yayılmasının önlenebilmesi için gereken ilk adım, belirli bir ekosistemetehdit oluşturan türlerin tespit edilmesi. Bu noktada, daha sonra istilacı hale gelen yabancı türler ile hayatta kalmak için göç etmek durumunda kalmış çeşitli yerli türler arasında ayrım yapmak gerekiyor.
İstilacı türlerde dikkat edilmesi gereken bir diğer konu, yayılmanın çoğunlukla hızlı ve kontrolsüz oluşu. Özellikle iklimlerin değişmesi, yeni istilacı türlerin, yeni iklim bölgelerine yayılmasının önünü açabilir. Karar vericilerin bu yeni istilalar konusunda hazırlıklı olması ve yayılma potansiyeline sahip popülasyonlara odaklanmaları, bu bağlamda önem taşıyor.
Bununla beraber, iklim değişikliği karşısında istilacılığa özellikle açık ekosistemlerin hangileri olduğunun tespit edilmesi de önem taşıyor. Etkileşimlerin nihai sonucunu tahmin etmek oldukça zor olduğundan, durumu izlemek, erken tespit etmek ve gerektiğinde hızla müdahale edebilmek şart.
İstilacı türlerin yeni bir ortama başarılı bir şekilde yerleşmesi durumunda, kontrol ve yönetim için çok daha ciddi çabalara, insan gücüne ve ekonomik desteğe ihtiyaç duyulacağı muhakkak.
Küresel olarak her yıl, yalnızca zararlı organizmaların kontrolü için, milyarlarca dolar, harcanıyor. En son dünya ölçeğinde gerçekleştirilen bir çalışma, bu masrafın yıllık 423 milyar dolar olduğunu ortaya koydu. Farklı bir çalışma ise istilacı türlerin yol açtığı maddi hasarlara odaklanıyor. Buna göre, son 50 yılda maddi hasarlar sonucu oluşan maliyet 1.2 trilyon dolar civarında.
Ekologlar, artık türlerin ve ekosistemlerin tek bir iklim değişikliği faktörüne nasıl tepki verdiğini daha iyi anlıyorlar. Buna karşın, bu faktörlerin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiği ve bu fenomenlerin yoğunluğunun farklı bölgelerde nasıl değişeceği gibi sorular, belirsizliğini koruyor. Bu nedenle istilacılarla mücadelede tek bir faktörün değil birçok olası faktörün birlikte rol oynadığı dikkate alınarak hareket edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu faktörlerin bölgeden bölgeye değişiklikler gösterebileceği gerçeği de göz ardı edilmemeli.
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…
Karadeniz'de iki Rus petrol tankerinin ağır hasar almasıyla petrol sızıntısı yaşandığı açıklandı. Greenpeace ise iki…
Yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın geçiş ekibi, elektrikli araçlara ve şarj istasyonlarına yönelik desteğin kesilmesini…
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…