Muğla’nın Milas ilçesi, Türkiye’de bugün kömüre karşı verilen en çetin mücadelelerden birine sahne oluyor. İkizköy halkı bir taraftan termik santralı besleyen kömür madeninin genişlemesi uğruna yok edilmek istenen Akbelen Ormanı’nı bekliyor, bir taraftan da bu tesislerin tarımsal geçim faaliyetlerine ve sağlıklarına yaptığı doğrudan etkiyle boğuşuyor.
YAZI: İ. Burak YALÇINYİĞİT
Termik santrallar bulundukları bölgelerde sürekli olarak havaya zehirli gazlar salıyor. Ağaçların, ekinlerin üstü kül tozuyla örtülüyor, toprağa ve derelere zehirli atıklar karışıyor. İkizköy’de görüştüğümüz kadın çiftçiler artık zeytin ve meyve ağaçlarından verim alamıyor olmalarını anlatırken susuzluğun da önemli bir etmen olduğuna vurgu yapıyor. Termik santralların dereleri büyük ölçüde tükettiğini hatırlatan Nejla Işık, yıldan yıla artan sıcaklıkların da susuzlukta etkilli olduğu görüşünde:
“Etkiler gözle görülüyor. Toprakta gübresiz hiçbir şey yetiştiremiyoruz. Susuzluk var. Bunda iklim krizinin etkileri de var. Eskiden tütünün arasına kavun, karpuz, domates vs. ekerdik. Ne sulardık, ne ilaçlardık, ne de gübre verirdik. Toprak da bu kadar sıcak değildi tabii. Çok güzel olurdu, verim bol olurdu. Şu anda zaten düzenli olarak su bulamıyoruz. Toprak zaten maden ve termik santral sebebiyle zehirleniyor. Bacalardan zehirli gaz çıkıyor. Verim en az yarı yarıya düştü. Kömür madeni ve termik santralın ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar, toprak ve su kaynakları üstünde çok büyük etkileri var. Yakında ‘Su, su!’ diye bağıracağız.”
Görüştüğümüz ancak ismini paylaşmak istemeyen bir çiftçi de bitkilerin direncinin belirgin şekilde düştüğüne dikkat çekiyor:
“Ağaçlar kuruyor. İncirler doğru dürüst olmuyor. Olanlar bozuk. Yıldan yıla durum kötüleşti. Köye gelen sular tükendi. Kimse bu konularda bizi uyarmadı, hiçbir yetkili bize bir şey anlatmadı. Eskiden bağımızda, bahçemizde çok güzel verim olurdu. Şimdi bir hastalık geliyor, domateslerin kökü kuruyor. Kendimize yetmeye çalışıyoruz. Bizim büyüklerimiz bize köyde bir şeyler bırakmış ama biz torunlarımıza hiçbir şey bırakamayacağız.”
“Muhtemelen Seneye Yağsız Kalacağız ve Satın Almak Zorunda Kalacağız”
Her geçen sene artan hava sıcaklıkları da hastalıkla mücadeleye sekte vuruyor:
Ayşe Çoban: “Ekinlerimiz büyümüyor. Önceden zeytinlerimiz vardı; zeytinyağıyla, tütünle geçinirdik. Şu an ağaçlar zeytin vermiyor, incirler olgunlaşmadan bozuluyor; bahçelerimiz ürün vermeden kendiliğinden kuruyor. Domatese, bibere maske geçirsek ne olacak? Şu sıcağa ne dayanır?
İsmini paylaşmak istemeyen kadın çiftçi 14 senelik bir zeytin tarlasından sadece bir defa ürün alabildiklerini ve artık kendilerine yetecek zeytini üretemediklerini söylerken, Nejla Işık komşusunu şu sözlerle doğruluyor:
“Zeytinin çiçeği çok güzeldir. Ağaç çiçekleniyor, verim olacak diye umutlanıyoruz. Sonra bir şeyler oluyor. Artık biliyoruz ki havada bulunan maden veya santral kaynaklı zehirli partiküller bitkilere düşüyor ve o çiçekler hemen dökülüyor. 15 yıl önce ziraat zeytini dikmiştik. Her sene verim alırdık. Ama son yıllarda verim yok. Üç yıldır da hiç yetişmiyor. Artık kendi yiyebileceğimiz zeytin ya da kullanabileceğimiz zeytinyağı yok diyebiliriz. 4-5 sene önce hâlâ tonlarca zeytinyağı sıkıldığı oluyordu ve satılabiliyordu. Ama muhtemelen bir sonraki sene yağsız kalacağız ve biz kendimiz satın almaya başlayacağız. Artık kâr edemiyoruz.”
Tarımda yaşanan şiddetli verim düşüşüyle paralel olarak yılana sarılır gibi başvurulan kimyasal gübreler sadece toprağı uzun vadede daha fazla ilaç kullanımına mecbur kalacak şekilde kalitesizleştirmiyor, günden güne daha fazla kimyasalla dolu gıda da evlere girmiş oluyor:
Nejla Işık: “Kendi bahçemden kavanozlarca salça yapıyordum, istesem satabilecek kapasitedeydim. Şu anda ise salça kavanozu hazırlamak şöyle dursun, bu sabah bahçede dört arıkta yarım kova domates anca vardı. Hepsi erimiş. Bunlarla en başa çıkmak kullanılan şey ise ilaç, ilaç, ilaç… Ben ilaç yemek istemiyorum.”
Madenin ve termik santralın sağlığa olan etkilerini sorduğumuzda kısa ve net cevaplar alıyoruz:
Ayşe Çoban: “Termik santral kurulduğundan ve kömür çıktığından beri bütün canlılar hasta.”
Nejla Işık: “Kanser vakaları çok artmış durumda. Üç kişiden biri koah ya da başka akciğer hastalıklarından, gırtlak kanseri gibi vakalardan bahsediyor.”
Aytaç Yakar: “Burada doğa ve tarım alanları kömür sebebiyle yok olurken biz de kömür kokusundan nefes alamıyoruz. Eşim koah hastası, günde beş hap alarak ayakta kalıyor.”
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…