IEA’nın yeni araştırmasına göre yenilenebilirler, 2020 yılında küresel elektrik üretimi payında yükselişe geçen tek enerji kaynağı olacak. Araştırma aynı zamanda emisyonların 2020’de %8 azalabileceğini, ancak ekonomi kurtarma paketleri daha temiz enerji altyapısını hedeflemezse emisyonlarda daha büyük bir sıçrama yaşanabileceğini belirtiyor.
COVID-19 küresel salgını, küresel enerji sisteminde son 70 yılın en büyük bunalımını yarattı. Bu bunalım, 2008 yılındaki finansal krizi geride bıraktı ve yıllık karbon emisyonlarında neredeyse %8’lik bir gerileme yaşattı.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) bugün (30 Nisan) yayımladığı yeni rapor, COVID-19 salgınının yakıt alanındaki olağanüstü etkilerini ortaya koyuyor.
Araştırmada 2020 yılı itibarıyla 100 günü aşkın süredir toplanan gerçek veriler baz alındı.
IEA’nın Küresel Enerji Değerlendirmesi’nde, 2020 yılının ilerleyen zamanlarında enerji tüketimi ve karbondioksit emisyonlarının hangi seviyelerde seyredeceği tahminleri yer alıyor.
IEA Başkanı Dr. Fatih Birol, “Bu tüm enerji dünyası için tarihi bir bunalım. Neredeyse bütün büyük yakıt taleplerinde sarsılmalar mevcut, özellikle de kömür, petrol ve doğalgazda. Yalnızca yenilenebilirler durumu idare edebiliyor. Uzun dönemli etkileri saptamak için hâlâ çok erken, ancak enerji endüstrisinin bu sorundan evrilerek çıkacağı bir gerçek” şeklinde konuştu.
Küresel Enerji Değerlendirmesi’nin 2020 yılı için enerji talebi ve enerji kaynaklı emisyon miktarı tahminleri, dünya genelindeki karantinaların gelecek aylarda kalkması ve ekonomik kalkınma sağlanması senaryosu baz alınarak yapıldı.
Raporda, 2020 yılı için enerji talebinde %6’lık bir düşüş öngörülüyor ve bu oran 2008 küresel finansal krizinden 7 kat daha fazla.
Mutlak verilere göre, bu eşi benzeri görülmemiş bir gerileme. Miktar olarak, dünyanın üçüncü en büyük enerji tüketicisi Hindistan’ın bütün enerji talebinin kaybolması anlamına geliyor.
ABD’de %9 oranında ve AB’de %11 oranında olmak üzere en büyük gerilemenin gelişmiş ekonomilerde görülmesi bekleniyor.
Enerji talebindeki krizin boyutları büyük ölçüde virüsün yayılmasını engellemek adına alınan önlemlerin ne kadar süreceğine ve şiddetine bağlı. IEA’nın bulgularına göre, Nisan ayının başlarındaki seviyelerde seyreden dünya genelindeki karantinaların bir aylık maliyeti yıllık küresel talebin yaklaşık %1.5’ine eşdeğer.
Karantina boyunca değişen elektrik kullanımının bir sonucu olarak, genel elektrik talebinde de gözle görülür düşüşler yaşandı. Hafta içinde görülen tüketim seviyeleri kriz öncesindeki tipik bir Pazar günü ile eşdeğer.
Tam karantinalar elektrik talebini %20 etkiliyorken, kısmi karantinalarda bu oran daha düşük.
Elektrik talebinin 2020 yılında %5 oranında gerilemesi bekleniyor. Bu oran, 1930’lardaki Büyük Buhran’dan sonra en keskin düşüş.
Karantina önlemleri aynı zamanda rüzgar, güneş, hidroelektrik ve nükleer gibi düşük karbon kaynaklarına doğru bir yönelim yaratıyor.
İlk kez 2019 yılında kömürü geçen düşük karbon kaynaklarının bu yıl küresel enerji üretiminde %40’a yükselerek kömürü %6 oranında geride bırakması bekleniyor.
2019 ve 2020’nin başlarında tamamlanan projelerle birlikte, rüzgar ve güneş enerjisi 2020 yılında da artmaya devam edecek.
Bu eğilim, düşük enerji talebi ile yenilenebilir kaynaklardan artan üretim fazlası arasında sıkışıp kalan kömür ve doğalgaz kaynaklı elektrik talebini de etkiliyor.
Sonuç olarak, küresel enerji karışımında doğalgaz ve kömürün toplam payı, 2020’de %3 oranında düşecek ve böylelikle 2001’den beri görülmemiş bir seviyeye ulaşacak.
Küresel talebin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük düşüşü görerek %8 gerilemesiyle birlikte bundan en çok etkilenecek yakıtlardan biri kömür olacak. 2018 yılında zirveyi görmesinden bu yana, kömür yakıtlı enerji üretimi bu yıl %10’dan fazla düşecek.
10 yıl süren istikrarlı büyümenin ardından, doğalgaz talebi 2020 yılında %5 oranında gerileyecek. Bu, 20. yüzyılın ikinci yarısında artan doğalgaz talebinden bu yana, tüketimde kaydedilen en büyük yıllık düşüş olacak.
Krizin petrol talebi üzerindeki büyük çaplı etkisi IEA’nın Nisan ayında hazırladığı Petrol Piyasası Raporu’nda ayrıntılı olarak ele alınmıştı.
Yenilenebilirlerin 2020 yılında küresel elektrik üretimi payında yükselişe geçen tek enerji kaynağı olması bekleniyor. Bu durum, şebekelere öncelikli erişim hakları ve düşük işletim faaliyetinden kaynaklanıyor.
Bu yıl pek çok kilit bölgedeki tedarik zincirinde aksamalar yaşanmış olsa da, yenilenebilir elektrik üretimi güneş ve rüzgar enerjisi sayesinde 2020 yılında %5 oranında yükselişe geçme yolunda ilerliyor. Bu yükselişte artan hidroelektrik veriminin de katkısı var.
Dr. Birol, “Bu kriz, bize modern toplumların sağlık hizmetleri, işletmeler ve günlük hayatta güvenilir elektrik tedarikine ne denli bağımlı olduğunu gösterdi. Ancak kimse bunu cepte görmesin. Elektrik tedarikinin güvenli kalması için daha fazla yatırıma ve daha akıllı politikalara ihtiyacımız var” dedi.
Yenilenebilir elektrik üretimi, dirençli olmasına rağmen 2020 yılında önceki senelere göre daha dar bir büyüme yaşayacak.
Nükleer enerjinin ise 2019 yılında ulaştığı zirveden sonra bu yıl %3’lük bir gerileme yaşaması bekleniyor.
Bununla birlikte, enerji sektörü dışındaki yenilenebilirler için durum pek de iç açıcı değil. Seyahat kısıtlamalarından dolayı küresel biyoyakıt talebinin 2020 yılında büyük oranda düşeceği tahmin ediliyor.
Bu eğilimlerin bir sonucu olarak, özellikle de kömür ve petrol kullanımındaki düşüş sonucu küresel enerji sonucu açığa çıkan CO2 emisyonlarında neredeyse %8 oranında bir düşüş öngörülüyor. Bu şekilde 2010 yılından beri en düşük seviyeye ulaşılacak.
2009 yılında küresel finansal kriz sonucu kaydedilen 400 milyon tonluk rekor düşüşten 6 kat daha fazla olması sebebiyle bu düşüş yeni bir rekora da imza atacak.
Dr. Birol sözlerini, “Dünya genelindeki ekonomik travma ve erken ölümler sonucu küresel emisyonların azalması hiç de sevinilecek bir gelişme değil. Tıpkı 2008 finansal krizinde olduğu gibi, ekonomi düzelmeye başladığında emisyonlarda muhtemelen bir geri sıçrama yaşanacak. Ancak hükümetler 2008 yılından bir ders çıkararak, ekonomik iyileştirme planlarının merkezine yenilenebilirler gibi temiz enerji teknolojilerini ekleyebilir. Bu alanlarda yapılan yatırımlar yeni iş imkanları doğurabilir, ekonomik rekabet ortamı oluşturabilir ve dünyayı daha dirençli ve temiz enerjiye taşıyabilir” diyerek sonlandırdı.