Yeni veriler, gelişmekte olan ülkelerdeki fosil yakıt şirketlerine, yoğun tarıma ve diğer zararlı endüstrilere yılda 650 milyar dolardan fazla kamu sübvansiyonunun aktarıldığını gösterdi.
ActionAid yardım kuruluşunun raporuna göre, sübvansiyonlar seragazı emisyonlarını artırıyor ve doğal dünyanın yok edilmesini körüklüyor. Gelişmiş ülkeler de bu tür zararlı faaliyetlere aktif olarak mali destek sağlıyor. Örneğin Birleşik Krallık, fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonlara yılda yaklaşık 7,3 milyar dolar ayırıyor.
Bütünüyle ele alındığında, gelişmekte olan ülkelerdeki meblağlar, Sahra altı Afrika’daki tüm çocukların eğitim masraflarını her yıl üç kez karşılamaya yeterli olabilir.
Buna karşılık, gelişmekte olan ülkeler iklim finansmanından bu meblağların yalnızca küçük bir kısmını alıyor ki bu paranın ülkelerin kirli ve kirletici endüstrilerden temiz ve düşük karbonlu bir ekonomiye doğru ilerlemelerine yardımcı olması gerekiyor. Analiz, gelişmekte olan dünyadaki yenilenebilir enerji projelerinin fosil yakıt sektörüne göre 40 kat daha az yardım aldığını ortaya çıkardı.
Bunun yanı sıra kirli endüstrilere ve yoğun tarıma yönelik sübvansiyonlar, onlarca yıldır küresel ekonomiyi düşük karbonlu bir temele kaydırmanın önündeki en zorlu engellerden biri olarak görülüyor. Uluslararası Enerji Ajansı, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü ve diğer kurumlar defalarca bu sübvansiyonların azaltılması yönünde çağrıda bulundu.
Diğer ülkeler de benzer hamleler yaptı ve ironik bir şekilde, artan fiyatlar ile birlikte fosil yakıt şirketlerinin benzeri görülmemiş bir kazanç elde etmesine yardımcı oldu; bu kazançların çoğu, temiz ve yenilenebilir enerji yerine yeni petrol ve gaz aramalarına yatırıldı.
Birçok ülkede sübvansiyonlar, siyasi açıdan önemli görülen veya güçlü lobilere sahip sektörlere yönlendiriliyor. ActionAid analistleri de, raporda, sübvansiyonların çoğunun hükümetin ve kamu kurumlarının “şirket tarafından ele geçirilmesinden” kaynaklandığını söyledi.
ActionAid International Genel Sekreteri Arthur Larok, “Bu rapor zengin şirketlerin asalak davranışlarını ortaya koyuyor. Kamu fonlarını çekip iklim krizini körükleyerek küresel güneydeki yaşamı kurutuyorlar” dedi.
Ancak Larok, zengin ülkelerdeki hükümetleri de suçladı: “Ne yazık ki, küresel kuzeyin iklim finansmanı vaatleri, onlarca yıldır dile getirdikleri söylemler kadar boş. Bu sirk sona ermeli. İklim krizini sona erdirmek için gerçek taahhütlere ihtiyacımız var” dedi.
ActionAid ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin doğayı yok eden ve iklim krizini yaratan yüksek karbonlu ve yoğun tarım uygulamalarını benimsemelerinin gerekli olmadığını, çünkü gelişmekte olan ülkelerin hızla büyümelerini sağlayacak düşük karbonlu bir modele geçebileceklerini ve başarılı olabileceklerini ortaya koydu.
Yazarlar, yıkıcı sübvansiyonlara son verilmesi, zengin ülkelerden daha fazla kamu finansmanının gelişmekte olan dünyada düşük karbon çabalarına yönlendirilmesi ve bankacılık sektörünün insan hakları ve sosyal güvenlik gibi konularda asgari standartları daha sıkı düzenlenmesi çağrısında bulundu.