Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi’nin yayımladığı bilgi notuna göre hava kirliliği, COVID-19’un daha ciddi seyretmesi ve ölümcül olmasına yol açan diyabet, akciğer hastalıkları, astım, kalp hastalıkları ve kanser gibi önceden var olan sağlık sorunlarını artırıyor.
Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air, CREA), hava kirliliğinin COVID-19 üzerindeki olumsuz etkilerini gösteren ve güncel bilimsel gelişmeleri özetleyen bir bilgi notu hazırladı.
Dünya genelinde, geçmişte ve günümüzde hava kirliliğine maruz kalan bölgelerde, COVID-19 salgınının yayılımı ve etkileri artıyor. Hava kirliliği, COVID-19’un daha ciddi seyretmesi ve ölümcül olmasına yol açan diyabet, akciğer hastalıkları, astım, kalp hastalıkları ve kanser gibi önceden var olan sağlık sorunlarını artırıyor. Bu sağlık sorunları, COVID-19 virüsünden enfekte olmuş hastaların hastaneye yatış oranlarını ve ölüm riskini önemli ölçüde artırıyor. Milyonlarca insan, geçmişte hava kirliliğine maruz kalmaları nedeniyle kronik hastalıklar ve sakatlıklar yaşıyor ya da kemoterapi gibi tedaviler görüyor. Bu durum, onları COVID-19’a karşı daha savunmasız hale getiriyor. Enfeksiyon riski, hava kirliliğinin bağışıklık sistemi üzerindeki etkisiyle artabilir. Bunun yanı sıra enfekte kişilerde solunum semptomları hava kirliliği nedeniyle kötüleşebilir. Bu ilişki genel solunum yolu enfeksiyonları için kanıtlandı, ancak henüz COVID-19 özelinde doğrulanmadı.
COVID-19’un yeni bir hastalık olması sebebiyle konuyla ilgili birçok belirsizlik veya bilinmeyen bulunuyor. Ancak CREA, mevcut bilgiler uyarınca şu noktalara değiniyor:
- Yüksek seviyedeki hava kirliliği, vücudun hava yoluyla taşınan virüslere karşı doğal savunmasını etkiliyor ve insanların viral hastalıklara yakalanma olasılığını artırıyor. Bu durumun COVID-19 için de geçerli olduğu tahmin ediliyor. Bu da, hava kirliliğine maruz kalmanın hastalığın yayılımında etkili olduğuna işaret ediyor.
- Hava kirliliğine maruz kalmak, insanların COVID-19 virüsü nedeniyle hastalanma olasılığını artıran, yoğun bakım ve solunum cihazı gerektiren ve bazı durumlarda ölümle sonuçlanabilen birçok kronik hastalığın oluşmasında önemli bir risk faktörü. Çok sayıda bilimsel araştırma, dünya çapında kronik solunum hastalıkları, kalp hastalıkları, astım ve diyabet gibi birçok kronik hastalığın önemli bir kısmının hava kirliliğiyle ilişkilendirilebildiğini gösteriyor. Bu da geçmişte uzun dönemli hava kirliliğine maruz kalmış olmanın, bugün ölüm vakalarını artırdığı ve küresel ölçekte sağlık sistemleri üzerinde oluşan baskıya katkıda bulunduğu anlamına geliyor.
- Birçok solunum yolu enfeksiyonunda, enfekte kişilerin hava kirliliğine maruz kalmasının, semptomlarını kötüleştirebildiği ve hastaneye yatış ve ölüm riskini artırabildiği biliniyor. Benzer etki COVID-19 hastaları için geçerli olsa da, güncel duruma yönelik çalışmalar henüz doğrulanmadı. Mevcut bilgi, virüse karşı alınan önlemler sayesinde hava kirliliğinde yaşanan azalmaya rağmen, dünyanın birçok bölgesinde tehlike arz eden hava kirliliği seviyelerinin, COVID-19 kaynaklı vakaların ve ölümlerin sayısını artırdığına işaret ediyor. Mevcut hava kirliliğinin, birçok hastalığa neden olduğu, hastalıkların etkilerini artırarak tıbbi bakım ihtiyacı doğurduğu ve sağlık sistemleri üzerindeki baskıyı artırdığı kesin olarak biliniyor.
Hava kirliliği, alt solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanan ölümlerin temel nedeni olarak gösteriliyor. Küresel ölçekte, alt solunum yolu enfeksiyonu kaynaklı her altı ölümden birinin PM 2.5 hava kirliliğine bağlı olduğu ve yılda yaklaşık 400.000 ölümle sonuçlandığı belirtiliyor
CREA Baş Analisti Lauri Myllvirta, dünyadaki insanların yaklaşık %90’nının sağlıksız hava soluduğunu belirterek, “Bu kişiler, yaşanan COVID-19 salgınında daha yüksek risk kategorisinde bulunuyor. Hava kirliliği; diyabet, akciğer hastalıkları, astım, kalp hastalıkları ve kanser gibi mevcut hastalıkların COVID-19 salgınının şiddetinin artması ve ölümcül hale gelmesi risklerini artırıyor. Mevcut sağlık koşulları, COVID-19 hastalarında, hastaneye yatış ve ölüm riskini önemli ölçüde artırıyor. Milyonlarca insan, geçmişte hava kirliliğine maruz kalmaları nedeniyle kronik hastalıklar ve sakatlıklar yaşıyor ya da kemoterapi gibi tedaviler görüyor. Virüsle mücadele kapsamında alınan önlemler, dünyanın birçok yerinde kirlilik seviyelerinin düşmesine neden oluyor. Ancak mevcut hava kirliliği seviyeleri, insan sağlığına zarar vermeye ve sağlık sistemleri üzerinde yük oluşturmaya devam ediyor. Bunun yanı sıra, ekonomik toparlanma sağlandıktan sonra, kirlilik seviyelerinde keskin bir artış öngörülüyor. Hükümetlerin, yaşanan krize çözüm yolları geliştirme kapsamında oluşturduğu plan ve politikalarda, temiz hava ve temiz enerjiye öncelik vermeleri önem taşıyor” dedi.
CREA’nın bilgi notunu yorumlayan Temiz Hava Hakkı Platformu Türk Tabipler Birliği Temsilcisi Dr. Gamze Varol, “İtalya, ABD, İngiltere gibi ülkelerde uzun süredir kronik hava kirliliğine maruz kalan kişilerin COVID-19 virüsünden çok daha kötü etkilendiğine dair bulunan kanıtlar eski bilgilerimizi de destekliyor. Yıllardan beri yapılan araştırmalar hava kirliliğinin solunum, kalp ve damar sistemi başta olmak üzere insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ve bağışıklığın düşmesi sonucunda SARS gibi virüslere karşı daha savunmasız hale geldiklerini açıkça göz önüne seriyordu. Platformumuz tarafından geçtiğimi yıl yayımlanan Kara Rapor’da da belirtildiği gibi ülkemizdeki 81 ilin %99’una yakını Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği limitleri aşan kirlilikte hava soluyor. Hava kirliliğinin üç yıl üst üste yoğun olduğu Kahramanmaraş, Iğdır, Ankara, Manisa, Muğla, Bursa gibi illerimiz ve Zonguldak, Kütahya, Afşin, Çanakkale, Manisa, Sivas, İzmir gibi kömürlü santral yakınında yaşadığı veya madende çalıştığı için kronik solunum hastalığı olan kişilerin yoğun olduğu il ve ilçeler başta olmak üzere tüm ülkemizde acilen hava kirliliğini azaltacak yapısal önlemler alınması gerekiyor. Bu önlemlerin başında da PM2,5 mevzuatının hazırlanması ve limitlerin yürürlüğe konması geliyor” diye konuştu.