Guardian tarafından incelenen yayınlanmamış bir BM analizine göre, küresel hammadde çıkarımının 2060 yılına kadar %60 oranında artması bekleniyor. Bu, muhtemelen iklim ve çevre açısından vahim sonuçlara yol açacak.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği (AB) delegelerine yapılan beş yıllık BM Küresel Kaynak Görünümü sunumuna göre, sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışı nedeniyle doğal kaynak çıkarımı 1970’den bu yana neredeyse %400 arttı.
Şubat ayında yayımlanması planlanan rapora göre, doğal kaynakların yok edilmesinin; arazi kullanımı değişikliği de dahil olmak üzere küresel ısınma etkilerinin %60’ından, hava kirliliği etkisinin %40’ından ve küresel su stresinin ve toprakla bağlantılı biyolojik çeşitlilik kaybının en az %90’ından sorumlu olduğu belirtiliyor.
Analizi hazırlayan eski Avrupa komisyon üyesi ve BM panelinin eş başkanı Janez Potočnik, tahmin edilen ölçekteki hammadde çıkarma işleminin muhtemelen daha sık ve daha şiddetli fırtınalara, kuraklığa ve diğer iklim felaketlerine neden olacağını belirtti.
“Daha yüksek rakamlar, daha yüksek etkiler anlamına gelir” diyen Potočnik şöyle devam etti: “Temelde, Dünya’da artık güvenli bölgeler yok. Zaten güvenli işletme alanımızın dışındayız ve eğer bu eğilimler devam ederse, durum daha da kötüleşecek. Aşırı hava olayları çok daha sık hale gelecek ve bunun da çok daha ciddi finansal ve insani maliyetleri olacak.”
Rapor, eşitlik ve insan refahı ölçümlerini GSYH büyümesine göre önceliklendiriyor ve yalnızca “yeşil” üretimi artırmak yerine genel talebi azaltmaya yönelik eylemler öneriyor.
Örneğin, elektrikli araçlar, geleneksel araçlardan neredeyse 10 kat daha fazla “kritik hammadde” kullanıyor ve 2050’ye kadar ulaşımda net sıfır emisyona erişmek için kritik olan maden çıkarma işleminin 15 yıl içinde altı katına çıkması gerekecek.
Rapor; daha fazla uzaktan çalışma, daha iyi yerel hizmetler ve bisiklet ve tren gibi düşük karbonlu taşıma seçeneklerinin, insanların hareketlilik ihtiyaçlarını karşılama konusunda araç üretimini artırmaktan daha etkili olabileceğini ve daha az zararlı çevresel etkilere sahip olduğunu belirtiyor.
Potočnik, “Ekonomik büyüme ve refahı kaynak kullanımı ve çevresel etkilerden ayırmadan karbondan arındırma ikna edici bir cevap değil. Şu anda arz tarafının temizlenmesine yönelik hakim odaklanmanın talepteki önlemlerle tamamlanması gerekiyor” dedi.
Çalışma, Avrupa’daki konut krizinin büyük kısmının, bakir topraklarda daha fazla ev inşa etmek yerine boş evlerin, az kullanılan alanların ve toplum odaklı yaşamın daha iyi kullanılmasıyla çözülebileceğini öne sürüyor. Bu tür bir “sistemik kaynak verimliliği”, eşitliği artırabilir ve seragazı emisyonlarını 2060 yılına kadar mevcut seviyelere kıyasla %80’den fazla azaltabilir.
Raporda, doğa ile olan ilişkimizin “toplumsal bilgelik ve çaba ile ya da zorlu ve çok acı veren bir şekilde çatışmalar, pandemiler ve göçlerle” çözüleceği söyleniyor: “Gelecek yeşil olacak ya da gelecek olmayacak.”
Şu anda AB’nin dönem başkanlığını yürüten Belçika’nın iklim ve çevre bakanı Zakia Khattabi şunları söyledi: “Kaynak kullanımı, iklim, biyoçeşitlilik ve kirlilikten oluşan üçlü krizin ana itici gücü. Kaynak tüketimimizi azaltmak, birbirine bağlı çevresel baskıları en aza indirmek için çok önemli. Döngüsel ekonomiye ilişkin gelecekteki AB politikalarının, bu sorunu çözebilmek için adil bir geçişin yanı sıra talep yönlü önlemlere daha güçlü bir şekilde odaklanması gerekiyor.”
Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında AB ülkelerinin malzeme ve atık ayak izleri çevrimiçi olarak izleniyor ve kaydediliyor. Blok şu ana kadar kullanım azaltma hedeflerine yönelik yasa çıkarmadı ancak konunun Haziran ayında AB çevre bakanları arasında yapılacak bir toplantıda tartışılması bekleniyor.
Bir AB yetkilisi, “Yıllar içinde, AB’deki döngüsel ekonomi üzerine ilerlemenin izlenmesi için göstergeler geliştirildi, bunlar arasında malzeme tüketimimizin ayak izi de bulunuyor. Ancak buna ek olarak, malzeme tüketimimizi azaltma konusundaki ortak bir anlayışa ihtiyaç duyduğumuz bir gerçek” diye konuştu.
Gelişmiş ülkeler arasında AB bloğu bu tür bir süreci desteklerken ABD, Japonya, Avustralya ve Kanada ise bu hedefe karşı çıkıyor.
Ortalama olarak, Avrupalılar yılda kişi başına 15 ton malzeme ayak izine sahip; bu değer Finlandiya’da kişi başına 46 ton ile en yüksek, Hollanda’da ise kişi başına 7 ton ile en düşük seviyede.
Finlandiya, 20,993 kg ile AB’deki kişi başına en fazla atık üreten ülke, Hırvatistan ise 1,483 kg ile kişi başına en az atık üreten ülke. Ortalama AB vatandaşının atık ayak izi 2020’de 4,815 tondu.
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…
Karadeniz'de iki Rus petrol tankerinin ağır hasar almasıyla petrol sızıntısı yaşandığı açıklandı. Greenpeace ise iki…
Yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın geçiş ekibi, elektrikli araçlara ve şarj istasyonlarına yönelik desteğin kesilmesini…
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…
Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni bir çalışmasına göre, küresel seragazı emisyonlarının %40’ını oluşturan sekiz sektördeki emisyon…