İklim Haber gönüllü çevirmeni Asya Sarı 16 yaşındaki genç aktivist Greta Thunberg’in Birleşik Krallık Parlamentosu’nda yaptığı konuşmayı dilimize çevirdi.
Çeviri: Asya Sarı
Benim adım Greta Thunberg. 16 yaşındayım. İsveç’ten geliyorum. Ve burada gelecek nesiller adına konuşuyorum.
Biliyorum ki pek çoğunuz bizi dinlemek istemiyor, bizim sadece çocuk olduğumuzu söylüyorsunuz. Ama aslında yaptığımız tek şey uluslararası iklim bilimini tekrar etmek.
Pek çoğunuz değerli ders zamanını harcadığımız için kaygılı görünüyorsunuz, ama sizi temin ederim ki siz bilimi dinlemeye başladığınızda ve bize bir gelecek verdiğinizde okula geri döneceğiz. Bunu istemek için çok mu fazla?
2030 yılında 26 yaşında olacağım, küçük kız kardeşim Beata ise 23. Çocuklarınız ve torunlarınız gibi. Bize bunun harika bir yaş olacağı söylendi. Bütün hayatının karşında yaşamak için seni bekliyor olduğu bir yaş. Ama bunun o kadar da harika olacağından emin değilim.
Herkesin büyük hayaller kurup, istediğim ne varsa olabileceğimi, nerede istersem yaşayabileceğimi söylediği bir zaman diliminde ve yerde doğmak gibi bir şansa sahip oldum. Benim gibi insanlar ihtiyacı olan her şeye ve hatta daha fazlasına sahipti, büyükannelerimizin bile sahip olmayı hayal edemeyeceği şeylere. Dileyebileceğimiz her şeye sahiptik ama buna rağmen şimdi hiçbir şeyimiz olmayabilir.
Şu an, belki bir geleceğe bile sahip olamayabiliriz.
Çünkü bu gelecek az sayıda bir insan grubuna akıl almaz miktarlarda para kazanabilmeleri için satıldı. Siz “Sınır gökyüzü” ve “Sadece bir kez hayata gelirsin” dediğiniz her seferinde bu gelecek bizden çalındı.
Bize yalan söylediniz. Bize yalan umutlar verdiniz. Bize hep geleceğin dört gözle beklenecek bir şey olduğunu söyleyip durdunuz. Ve en üzücüsü ise pek çok çocuğun hâlâ bizi bekleyen bu kaderin bilincinde bile olmaması. Çok geç olana kadar durumu anlayamayacağız. Ama biz yine de şanslıyız, bu sorundan en ağır şekilde etkilenenler şimdiden sonuçlarını yaşıyorlar. Ama sesleri duyulmuyor.
Mikrofonum açık mı? Beni duyabiliyor musunuz?
Yaklaşık 2030 yılında, şu andan 10 yıl 252 gün ve 10 saat ileride, insan kontrolünün üstünde, geri döndürülemeyen zincir tepkimeler yaratacak ve büyük ihtimalle medeniyetimizi bitirecek olan bir sonu ateşlemiş olacağız. Karbon emisyonlarının en az %50 oranında azaltılması da dahil olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinde kalıcı ve eşi benzeri görülmemiş değişiklikler yapılmadığı takdirde yaşanacak bir durum.
Ve lütfen şunu bilin: Bu hesaplamalar maalesef ki henüz yapılmamış icatlara bağlı, atmosferdeki yüksek ölçüde birikmiş karbondioksit kirliliğini temizlemeye yarayacak olan icatlara.
Ayrıca bu hesaplamalar, beklenmedik noktalara erişen ve Kuzey Kutbu’ndaki donmuş toprakların erimesiyle ortaya çıkan son derece güçlü metan gazının geribildirim döngülerini içermiyorlar.
Ne küresel ısınmanın şimdiden bizi hapsettiği toksik hava kirliliğini, ne de eşitlik yönünü -ya da Paris Anlaşması’nda açıkça belirtildiği üzere küresel alanda uygulanması gereken iklim adaletini içermiyorlar.
Aklımızda bulundurmalıyız ki bunlar sadece hesaplamalar, tahminler. Bu da “geri dönüşü olmayan” noktanın 2030’dan biraz daha erken ya da geç meydana gelebileceği anlamına geliyor. Kimse kesin olarak bilemez. Ancak yaklaşık olarak bu zaman dilimi içerisinde meydana geleceğinden emin olabiliriz, çünkü bu hesaplamalar bir görüş ya da çılgın bir tahmin değil.
Bu öngörü bilimsel kanıtlarla destekleniyor, IPCC’deki (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) uluslar tarafından sonuca vardırıldı. Dünyadaki neredeyse her büyük ulusal bilim kurulu, koşulsuz bir şekilde IPCC’nin çalışmalarını ve bulgularını destekledi.
Dediğimi duydunuz mu? İngilizcem iyi mi? Mikrofon açık mı? Çünkü merak etmeye başlıyorum.
Son altı ay boyunca Avrupa’yı yüzlerce saat süren tren, elektrikli araba ve otobüs yolculukları yaptım, bu hayati kelimeleri baştan sona defalarca kez tekrar ettim. Ama kimse bunlarla ilgili konuşuyor görünmüyor, hiçbir şey değişmedi. Hatta emisyonlar yükselmeye devam ediyor.
Farklı ülkelerde konuşabilmek için seyahat ettiğim sıralarda, her zaman belirli ülkelerin belirli iklim yasalarını yazmam için yardım teklifleri alıyorum ama bu gerçekten önemli değil, çünkü problem her yerde aynı. Ve temel problem söylenen güzel kelimelerin ve vaatlerin yanında, iklim ve ekoloji yıkımının hiçbir şekilde durdurulmaması, hatta yavaşlatılmaması bile.
Ancak Birleşik Krallık ise bu yönden gerçekten çok özel. Akıllara durgunluk veren tarihi karbon borcu, ama aynı zamanda gün geçtikçe büyüyen oldukça yaratıcı karbon ticareti.
Küresel Karbon Projesi’ne (Global Carbon Project) göre Birleşik Krallık 1990’dan %37 oranında karbondioksit emisyonunu azaltmayı başardı. Ve bu gerçekten etkileyici görünüyor. Ama bu rakamlar ithalat ve ihracat ile ilgili havacılık, gemi taşımacılığı ve diğer ilişkili şeyleri içermiyor. Eğer bu rakamları eklerseniz 1990’dan beri olan azaltım %10’a düşüyor veya Tyndall Manchester’a göre yılda ortalama %0,4.
Ve bu düşüşün ana sebebi iklim politikaları da değil. 2001’de AB’nin hava kalitesi ile ilgili direktifi üzerine Birleşik Krallık’ı gerçekten çok eski ve kirli olan kömür santrallarını kapatmaya ve yerine daha az kirli olan doğalgaz santralları ile değiştirmeye zorlamasıyla bu düşüş gerçekleşebildi. Ve yıkıcı bir enerji kaynağından kısmen daha az yıkıcı olana geçmek tabii ki de emisyonların azalması ile sonlandı.
Ama belki de iklim krizi ile ilgili en tehlikeli yanlış anlaşılmalardan biri emisyonları “azaltmanın” yeterli olacağı kanısı. Çünkü bu yeterli olmaktan gerçekten çok uzak. Eğer ısınmanın 1,5-2 derece altında kalmasını istiyorsak emisyonları kesinlikle durdurmalıyız. “Emisyonları azaltmak” tabii ki bir gereklilik fakat bu sadece 10 sene ya da daha bile kısa zaman dilimi içinde sonlandırılması gereken hızlı bir sürecin başlangıcı olmalı. Ve sonlandırmak derken net sıfırdan bahsediyorum. Sonrasında ise negatif rakamlara geçilebilir. Bu da bugünün siyasetini büyük ölçüde kapının dışında bırakmak anlamına geliyor.
Her zamanki iş yapma biçimlerinin devam etmesinin arkasındaki belki en büyük kuvvet, bizim emisyonları durdurmayı değil de azaltmayı konuşuyor olmamızdır. Birleşik Krallık’ın aktif güncel fosil yakıt kullanımına verdiği destek -örneğin, Birleşik Krallık kayagazı hidrolik kırılma endüstrisi, bunun Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz sahalarını artırması, havalimanlarının genişletilmesi ve yeni bir kömür madeni için izin planlaması- gülünç olmanın ötesinde.
Bu devam eden sorumsuz davranış kuşkusuz insanlık tarihinin en büyük başarısızlığı olarak hatırlanacak.
İnsanlar bana ve diğer okul grevi yapan milyonlarcasına başardığımız şeyle gurur duymamızı söylüyor. Ama burada bakmamız gereken tek şey emisyon eğrisi. Ve üzgünüm ama hâlâ yükselmeye devam ediyor. Bu eğri hepimizin bakması gereken tek şey.
Bir şeye karar vermeden önce kendimize şunu sormalıyız; bu karar eğriyi nasıl etkileyecek? Artık başarılarımızı grafikteki zenginlik ve ekonomik büyümeyle değil, seragazı emisyonlarını gösteren eğriyle ölçmeliyiz. Bundan böyle sadece “Bununla devam etmek için yeterince paramız var mı?” sorusunu değil “Bununla devam etmek için yeterli karbon bütçemiz var mı?” sorusunu sormalıyız. Bu bizim odaklandığımız para birimi olmalı.
Birçok insan iklim krizine karşı çözümümüz olmadığını söylüyor. Ve haklılar. Çünkü nasıl olabilir? İnsanlığın yüzleştiği en büyük krizi nasıl “çözebilirsin”? Bir savaşı nasıl “çözebilirsin”? Ay’a ilk kez gitmeyi nasıl “çözebilirsin”? Yeni buluşlar icat etmeyi nasıl “çözebilirsin”?
İklim krizi karşılaştığımız en kolay ve en zor problem. En kolay, çünkü ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Seragazı emisyonlarını durdurmalıyız. En zoru çünkü güncel ekonomimiz hâlâ fosil yakıt kullanımına bağlı ve dolayısıyla ekosistemler sonsuza dek süren bir ekonomik büyüme yaratabilmek için harap ediliyor.
“Peki, tam olarak bunu nasıl çözeriz?” diye bize soruyorsunuz, iklim için okul grevi yapan çocuklara.
Ve biz de diyoruz ki “Kimse nasıl olacağını bilmiyor. Ama fosil yakıt kullanmayı bırakmalı, doğayı onarmalı ve daha henüz çözümünü bulamadığımız birçok şey yapmalıyız.”
Sonra siz de diyorsunuz ki “Bu bir cevap değil!”
Biz de, “Krizin bir kriz olduğunun farkına varmalı ve ona göre davranmalıyız, henüz çözümlere sahip olmasak bile!” diyoruz.
“Bu hâlâ bir cevap değil” diyorsunuz.
O zaman biz de döngüsel ekonomiden, doğayı tekrar canlandırmaktan ve adil bir geçişin gerekli olduğundan bahsetmeye başlıyoruz. O zaman da neden bahsettiğimizi anlayamıyorsunuz.
İhtiyaç duyduğumuz tüm bu çözümleri kimsenin bilmediğini ama yine de bilimin arkasında birleşip bu süreçte hep birlikte bulmak gerektiğini söylüyoruz. Ama bunu dinlemiyorsunuz.
Çünkü bu cevaplar sizin hâlâ tamamıyla anlayamadığınız bir krizi çözmek için veriliyor. Ya da anlamak istemediğiniz.
Bilimi dinlemiyorsunuz çünkü sadece eski sistemi devam ettirebilmenize yarayan çözümlerle ilgileniyorsunuz. Şimdiki gibi. Ve bu cevaplar artık bulunmuyorlar bile. Çünkü zamanında eyleme geçmediniz.
İklim çöküşünden kaçmak için katedral düşünüşüne ihtiyacımız var. Temeli atarak başlamalıyız, kubbenin nasıl inşa edileceğini bilmesek bile.
Bazen sadece bir yol bulmamız gerekir. Bir şeyi uygulamaya karar verdiğimiz anda her şeyi yapabiliriz. Ve eminim ki acil bir durumun içinde olduğumuzun bilincinde davranmaya başlarsak iklimsel ve ekolojik yıkımdan kurtulabileceğiz. İnsan uyum sağlayan bir canlıdır: bunu hâlâ çözebiliriz. Ama bu şansa sahip olduğumuz zaman dilimi çok uzun değil. Bugün başlamalıyız. Artık bahanemiz yok.
Biz çocuklar, kendi eğitimimizi ve çocukluğumuzu, yarattığınız toplumda politik olarak neyin yapılmaya uygun olduğunu bize söylemeniz için feda etmiyoruz. Sokakları siz bizimle selfie çekin ve yaptığımız şeye hayran olduğumuzu söyleyin diye doldurmuyoruz.
Biz bunu büyükleri uyandırmak için yapıyoruz. Farklılıklarınızı kenara koyup bir krizin içinde olduğunuzu hatırlamanız için yapıyoruz. Biz çocuklar bunu yapıyoruz çünkü umutlarımızı ve hayallerimizi geri istiyoruz.
Umarım mikrofonum açıktı. Umarım hepiniz beni duymuşsunuzdur.