;
Ekonomi Politika

Glasgow Zirvesinde Hangi Konular Müzakere Edilecek?

Prof. Dr. Murat Türkeş, COP26’da görüşülecek konuların hangilerinin tarafların iklim krizi savaşımını sürdürmesi açısından yaşamsal olduğunu tartışıyor.

YAZI: Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ, Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu ve TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi

Öncelikle, küresel COVID-19 salgınına ilişkin gözlenen olumsuzlukları-sorunları-eşitsizlikleri-haksızlıkları ve bu boyuttaki bir pandeminin en az 2 yıl daha etkili olabilecek olmasını dikkate alarak, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 26. Taraflar Konferansı’nın (COP26) 1-12 Kasım 2021 günlerinde İngiltere’nin Glasgow kentinde gerçekleşecek olmasını, Paris Anlaşması’nın uygulanmasına ilişkin var olan gecikmenin ve dağınıklığın önlenmesi açısından önemli buluyorum.

Öte yandan, ülkelerin bu güne değin iklim değişikliği savaşımı (seragazı salımlarının azaltılarak, seragazı yutaklarının/haznelerinin geliştirilerek ve artırılarak iklim değişikliğinin zayıflatılması, etkilerinin en aza indirilmesi ve bu kapsamdaki diğer insan etkinlik ve girişimleri, vb.) açısından Paris Anlaşması’nın hedeflerine yönelik Ulusal Olarak Belirlenen Katkılar’ının (NDC) (Ulusal Niyet Beyanları’nın) ve bunların kuvvetlendirilmesi ve/ya da yeni katkıların sunulması çabalarını hem bilimsel hem de var olan uygulamalar açısından çok yetersiz buluyorum.

Buraya kadar gerekçeleri ve nedenleriyle birlikte birçok kez vurguladığım gibi, Glasgow 2021’e ertelenen COP26’dan radikal ve iklim değişikliği savaşımını güçlendirecek kararlar çıktığını görmek istiyorum.

Bana göre Glasgow’da yapılmasına birkaç gün kalan COP26 toplantısında tarafların küresel iklim değişikliği savaşımını sürdürmek ve 1.5 derece küresel ısınma hedeflerine bilimin gösterdiği biçimde ulaşılması açısından çözmesi gereken beş ana konu şunlar:

  • Küresel iklim değişikliği savaşımının finansmanı ve Yeşil İklim Fonu;
  • Daha iddialı iklim değişikliği savaşımı;
  • Paris Anlaşması Kural(lar) Kitabı;
  • Direngenlik/Uyum, Kayıp ve Hasarlar;
  • İklim adaleti ve iklim değişikliği savaşımının adil paylaşımı.

Yukarıdaki ana başlıklar aşağıdaki paragraflarda çok özet bir biçimde tartışılarak, Glasgow sonuçlarının “olumlu” ya da “olumsuz olma” durumlarına göre kısaca değerlendirildi:

  1. Küresel İklim Değişikliği Savaşımının Finansmanı ve Yeşil İklim Fonu

Paris Anlaşması, BMİDÇS’nin asıl olarak Yeşil İklim Fonunu içeren finansman düzeneğinin Paris Anlaşması’na hizmet edeceğini düzenliyor. Bu çerçevede olmak üzere, iklim güvenli (iklim sistemine zarar vermeyen, olumsuz etkisi olmayan, vb.) ve iklim direngen teknoloji geliştirilmesi ve transferi ile gelişmekte olan ülkelerde kapasite oluşturma konusundaki uluslararası çabalar ve işbirliği de kuvvetlendirilmeli. Bu amaçla Paris Anlaşması altında bir teknoloji çerçevesi oluşturuluyor ve kapasite oluşturma etkinlikleri ve çalışmaları, diğerlerine ek olarak, gelişmekte olan ülke taraflarındaki kapasite kurma eylemleri ve uygun kurumsal anlaşmalar ve işbirlikleri açısından kuvvetlendirilmiş destekler vb. eylem ve düzenekler aracılığıyla kuvvetlendirilecek.

Öte yandan, küresel iklim değişikliği savaşımı için gereksinim duyulan kamu finansmanı en az ilerlemeyi ve en büyük güvensizlik belirtilerini gösteriyor. En son Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Oxfam raporlarına göre,2018 yılı değerleri açısından gelişmiş ülkeler, 2020’den başlayarak gelişmekte olan ülkeler için yılda 100 milyar dolarlık iklim finansmanı sağlama yükümlülüklerini yerine getirme yolunda değil. Gelişmekte olan ülkelerde özel finansmanı harekete geçirmeye yönelik kamu çabaları da genel olarak durmuş durumda. Bu raporlar aynı zamanda, toplam iklim finansmanının yalnızca yaklaşık dörtte birini alan uyum için gerekli olan destek açığını da vurguluyor. Bu, Paris Anlaşması’nın, özellikle iklim değişikliğine karşı en savunmasız ya da etkilenebilirlikleri en yüksek olanları etkileyen olumsuz etkiler artarken, iklim değişikliği savaşımı ve uyum arasındaki finansmanı dengeleme taahhüdünü karşılanmadan bırakıyor.

Bu yüzden, 100 milyar dolarla ilgili öngörüler göz önüne alındığında, gelişmiş ülkelerin önümüzdeki yıllarda bu hedefe ulaşmak için fonlarını nasıl artıracaklarına dair net işaretler vermeleri yaşamsal. Avrupa Birliği (AB), öngörülen gelecek iklim finansmanı hükmüyle ilgili olarak ilk iki yılda bir bildirisini sunan tek gelişmiş ülke grubu. Bunlar, gelişmiş ülkelerin Paris Anlaşması kapsamında iletmeleri gereken ilk resmi bildirimler ve gelişmekte olan ülkelere finansman yükümlülüklerinin yerine getirileceğine dair güvence vermede önemli bir rol oynuyorlar. Bunun yapılmaması güveni önemli ölçüde zedeleyebilir.

İklim finansmanı iklim değişikliği savaşımı için gerekli. Çünkü seragazı salımlarını önemli düzeyde azaltabilmek için geniş ölçekli yatırımlar gerekli. İklim finansmanı uyum açısından da eşit düzeyde önemli. Çünkü, önemli finansman kaynakları, değişen iklimin olumsuz etkilerine uyum, değişen iklimin etkilerini (etkilenebilirlik etmenlerini duruma göre azaltarak, iyileştirerek ve/ya da güçlendirerek, vb.) azaltmak ve direngenliği güçlendirmek açısından gerekli. 

  1. Daha İddialı İklim Değişikliği Savaşımı

Daha iddialı bir iklim değişikliği savaşımı süreci, başta gelişmiş ülkeler ve büyük gelişmekte olan taraf ülkeler için geçerli olmak koşuluyla, NDC’lerin daha iddialı (azimkar) kılınarak kuvvetlendirilmiş olmasının ve/ya da daha iddialı yeni NDCl’erin sunulmasının sağlanmasını içermek zorunda. Küresel ısınma hedefleri açısından çok yetersiz NDC’lerini bile gerçekleştirmeyen Paris Anlaşması taraflarının, 2020 sonuna kadar sunmaları gereken güçlendirilmiş yeni ve/ya da ek “azimkar savaşım hedeflerini” ya da “savaşım niyetlerini” küresel salgın nedeniyle COP26 ile birlikte 2021 sonuna, yani Glasgow konferansına ertelenmiş durumda. Bu kapsamda Paris Anlaşması’nın 5+1 yıllık dönemde günümüze değin “insanın iklim sistemi üstündeki olumsuz ve kısa sürede geriye döndürülmesi olanaksız olan etkilerini en aza indirme ya da durdurma” bağlamında neyi başardığını net bir biçimde söylemek, gerçekte olsa olsa çok iyi niyetli bir yaklaşım olarak görülebilir.

Yine de yukarıda sözünü ettiğimiz bir iyimser yaklaşımla, Paris Anlaşması kapsamında bazı ilerlemelerin gerçekleştiğinden söz edilebilir. Örneğin, Paris Anlaşması yürürlüğe girdiğinden beri özellikle gelişmiş tarafların düşük karbon çözümlerine ve yeni karbon pazarlarına odaklanmış olduğu izleniyor. Ayrıca sıfır karbon çözümleri, salımların yaklaşık %25’inden sorumlu olan sosyoekonomik sektörlerin arasında rekabet edebilir olma yoluna girmiş görünüyor. Bu eğilimin, başka bir deyişle gözlenen ilerlemenin, enerji ve ulaştırma sektörlerinde dikkat çekici olduğu ve erken davrananlar açısından birçok yeni iş olanağı yaratmış durumda olduğu şeklinde değerlendiriliyor. Paris Anlaşması kapsamında 2030 yılına kadar öngörülen sıfır karbon çözümlerinin küresel seragazı salımlarının %70’ten fazlasının temsil eden sektörlerde yarışabilir bir düzeyde olması da öngörülüyor.

Bir başka önemli ilerleme, Nisan 2021’de yeni ABD başkanının çağrısıyla gerçekleştirilen İklim Liderler Zirvesi 2021 etkinliği sırasında, başta ABD ve diğer bazı OECD üyesi ülke liderlerinin, bazı ülkelerin çeşitli referans dönemlere (2000’ler, 2010’lar, vb.) göre insan kaynaklı ulusal sera gazı salımlarında ya da karbondioksit eş değeri sera gazlarında 2030 yılına kadar genel olarak %40 ile %60 arasında değişen oranlarda azaltım yapacakları konusunda yapmış oldukları açıklamaların ve diğer iklim değişikliği ilişkili “hedef” ya da “sözlerinin” COP26’nın resmi sonuçlarına ve kararlarına yansımasının başarılabilecek olmasıdır.

Eğer böyle olumlu gelişme olmazsa, yani Paris’in yürütülmesi ve finansmanı açından gereksinim duyulan bir ilerlemenin göstergeleri, küresel salgından çıkarılması beklenen derslere karşın COP26’nın sonuç ve kararlarına yansımazsa, bana göre iklim değişikliğinin beklenen en olumsuz etkilerinin yaşanmaya başlaması ve iklim değişikliği savaşımının başarısı açısından geri dönülmez bir noktaya ulaşılmış oluşu tüm ülkelerce kabul edilmiş olacaktır. Bu bilimsel öngörümün temellerinde, yukarıdaki satırlarda kısa da olsa açık bir biçimde tartıştığım gibi, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1.5 °C Küresel Isınma Özel Raporu ile Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 2010’lu yıllardan beri yayımlamakta olduğu Seragazı Salım Açıkları raporlarındaki bilimsel değerlendirmeler ve kestirimler yatıyor.

Bu noktada yaşanmış olan şu gerçek hiç unutulmamalı. Bilindiği gibi, BMİDÇS’nin İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirilen COP25’te birçok önemli madde üzerindeki tartışmaların uzaması yüzünden, bu konferans 2 gün gecikmeyle sonuçlandırılabilmişti. Bize göre, çok şaşırtıcı olmayan bir sonuç olarak, iklim değişikliği savaşımı, uyum, uluslararası karbon piyasaları oluşturulması ile özellikle iklim değişikliğinin yıkıcı etkileriyle en hızlı ve şiddetli şekilde karşı karşıya kalacak olan gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelere söz verilen finans desteğinin sağlanması ve istenen yeni finans desteklerinin artırılması konusunda zirvede ilerleme sağlanamamıştı. Madrid’deki bu küresel başarısızlık sonrasında BM Genel Sekreteri António Guterres de twitter hesabı üzerinden paylaştığı mesaj ile COP25’in sonucundan duyduğu hayal kırıklığını duyururken, “uluslararası toplumun iklim değişikliği ile savaşım, uyum ve finans konularında artan ya da kuvvetlenen bir ilgiyi gösterme konusunda önemli bir fırsatı kaçırdığını” kaydetmişti.

  1. Paris Anlaşması Kural(lar) Kitabı

Bu başlık, Paris Anlaşması Kurallar Kitabı’nda, NDC’ler için ortak zaman çerçevelerinin belirlenmesi, şeffaflık gereksinimlerinin güçlendirilmesi ve karbon ticareti ve/ya da karbon piyasaları konularında uzlaşılamayan/yarım kalan konuların tamamlanmasını içeriyor.

3.1 Ulusal Olarak Belirlenen İklim Değişikliği Savaşımı Katkıları için Ortak Zaman Çerçeveleri Belirleme

Ülkeler, hedefleri de dahil olmak üzere 2025 NDC’lerinin kapsayacağı ortak zaman çerçevesi üzerinde henüz anlaşmaya varmadı. COP25 sırasında ülkeler, aynı NDC bitiş tarihini (aynı zamanda uygulama süresinin uzunluğunu da belirler) benimseyerek NDC hedeflerini belirlenen beş yıllık hedef döngüsüyle senkronize edip etmeme konusunda anlaşamadılar. Bazı taraflar bunun ivedi bir gündem olmadığını iddia ettiği için, böyle bir kararın ne zaman verileceği konusunda da anlaşamadılar. Ancak taraflar bir yandan da 2020 ve 2021 yıllarında gerçekleşen İklim Diyalogları* sırasında hangi faktörlerin gecikmiş kararı engelleyebileceğini ya da etkinleştirebileceğini daha iyi anlamak için görüş alışverişinde bulunmayı sürdürdü. Açık etkinlik sırasında, ülkeler bu görüşmeleri COP26 ile sonuçlandırma isteklerini dile getirdiler.

[*İklim Diyaloglarının amacı (https://unfccc.int/cd2020), taraflar ve diğer paydaşlar için 2020’de kaydedilen ilerlemeyi sergilemeleri ve bağlı kuruluşlar ve 2020 için zorunlu COP gündemleri arasında görüş ve düşünce alışverişinde bulunmaları için bir platform sağlamaktır. BMİDÇS Bürosunun 25 Ağustos 2020’deki toplantısında belirlendiği şekilde, İklim Diyalogları ayrıca, zorunlu etkinlik ve çalışmaların uygulanmasının olabildiğince ilerletilmesi ve gerektiğinde, BMİDÇS yardımcı organları (SB) başkanlarının, tarafların SB’nin çalışmalarına etkin bir şekilde katılmaya hazırlanmalarına yardımcı olmak için üstlenebilecekleri olası başka eylemlerin belirlenmesi için bir platform sağlayacaktır.]

3.2 Şeffaflık Gereksinimlerinin Güçlendirilmesi

Paris Antlaşması kapsamında eylem ve destekler konulu bir Güçlendirilmiş Şeffaflık Çerçevesi (ETF) oluşturulmuş durumda. 2024 yılında başlaması öngörülen ETF sürecinde, taraflar aldıkları önleme ve uyguladıkları eylemler ile iklim değişikliği savaşımı ve uyum önlemlerini ve sağladıkları ve/ya da aldıkları destekleri şeffaf bir biçimde bildirmek zorunda olacak. Ayrıca ETF sürecinde toplanan bilginin, Küresel Değerlendirmeyi (Küresel Envanter) desteklemesi, Küresel Envanterin ise uzun erimli iklim hedeflerine yönelik ortak ilerlemelere ulaşma olanağına sahip olacağı düşünülüyor. Bu sürecin sonunda taraf ülkelere bir sonraki yükümlülük döneminde belirleyecekleri Azimkar Düzenek kapsamında daha etkili ve iddialı planlar yapmaları konusunda öneriler sunulması sağlanacak.

Paris Anlaşması’nın taraf ülkeleri iklim yükümlülüklerinden (asıl olarak NDC’ler) sorumlu tutmayı amaçlayan ETF’nin teknik ayrıntılarını sonuçlandırmak için COP26 görüşmelerinde daha yapılması gereken çok iş var. Bekleyen kararlar, ülkelerin seragazı salımlarını, iklim eylemlerini ve desteklerini izlemek ve raporlamak için kullanacakları tabloların ve formatların ayrıntılarını içerir. Örneğin, İklim Diyalogları sırasında çalışılan uzun saatler süresince, görüşmeciler bir yandan ülkelerin çabalarının sağlam bir şekilde muhasebesinin yapılmasını sağlarken bir yandan da biraz esneklik sağlayabilecek yaklaşımlar üzerinde potansiyel uzlaşmaları belirlemek için mücadele ettiler. Müzakerecilerin, Anlaşmanın şeffaflık çerçevesi ile 6. Maddenin kullanımına ilişkin hükümler arasındaki bağlantılarla boğuşmak için hâlâ fazla zamana ihtiyacı var.

3.3 Karbon Piyasalarının Nasıl Çalışacağının Belirlenmesi (Madde 6)

Glasgow’da hatta sonrasında da başta karbon piyasaları olmak üzere, 6. Madde ile ilgili olağanüstü görüşmeler ana odak noktası olmayı sürdürecek. Anımsanacağı gibi BMİDÇS, tarafların ortak bir görüşe nasıl ulaşabileceklerini ve uzlaşabileceklerini araştırmak için bir dizi gayri resmi kapalı diyaloga ev sahipliği yaptı. COP25’te pek çok konuda uzlaşılmaması yüzünden, 2019 ve 2020’deki kalan kilit sorunlar hâlâ çözülmemiş durumda. Bunlar, mükerrer sayımın nasıl önleneceği (karbon transferlerinde kullanılan salım azaltımlarının çift sayılmadığından emin olunması, vb.); küresel salımların genel olarak azaltılmasının nasıl sağlanacağı (böylece 6. Madde sadece bir denkleştirme aracı değil, daha çok salım azaltımlarına yol açabilecek bir yasal araç olacak!); karbon ticaretinden alınan bir verginin uyum çabalarını nasıl finanse edebileceği ve BMİDÇS Kyoto Protokolü kapsamında oluşturulan 2020 öncesi kredilerin Paris Anlaşması kapsamındaki seragazı salım hedeflerine uygulanmasının sürüp sürmeyeceğinin nasıl netleştirileceği, vb. Ayrıca, COP25’teki kararsızlığın ardından, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından bu sektördeki iddialı çabaların önüne geçebilecek zayıf kuralların onaylanmış olması da başka bir ivedilikle ele alınması gereken ciddi bir sorun.

Tarafların Glasgow’da bu başlık altında özetlediğim tüm konularda sağlam bir uzlaşma bulmaları zorunlu.

  1. Direngenlik Oluşturma, Uyum, Kayıp ve Hasarlar

4.1 Direngenlik ve Uyum

Paris Anlaşması, iklim değişikliğine uyum kapasitesini kuvvetlendiren, direngenliği artıran ve anlaşmanın küresel sıcaklık hedefleri kapsamında iklim değişikliğinden etkilenebilirliğini azaltan, uyum konusunda bir küresel düzenek ve hedef oluşturmuş durumda. Paris Anlaşması’nın düzenlediği bu uyum hedefi, destek ve uluslararası işbirliği aracılığıyla olanları içeren, ulusal uyum çabalarını önemli derecede kuvvetlendirmeyi amaçlar. Bu noktada öncelikle, İklim Diyalogları sırasında, Uyum Komitesi ve Varşova Uluslararası Kayıp ve Hasar Düzeneği Yürütme Komitesi’nin (WIM ExCom), COP25’te talep edilen çalışmanın ilerleyişinde bazı güncelleme ve ilerleme sağlamış olduğunu söylemem gerekir.

Madrid’de yapılan COP25’te taraflar, Uyum Komitesi’nden iklim direngenliğini destekleme ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırma küresel hedefine ulaşmada kaydedilen toplu ilerlemenin nasıl değerlendirileceğini belirlemesini talep etmişti. Bu kapsamda, Uyum Komitesi yaklaşımları incelemeye başladı ve 2021 yılında uyum kapasitesini artırma, direngenliği güçlendirme ve iklim değişikliğine karşı etkilenebilirliği azaltma konusundaki ilerlemeyi değerlendirmeye yönelik yaklaşımları, bilgileri ve metodolojileri içerecek bir teknik rapor taslağı hazırlamayı öngördü. Ancak bunun için çok geç kalındı ve 2022’de Paris Antlaşması’nın uzun erimli hedefine yönelik tarafların ortak çabalarına ilişkin küresel envanterin başlamasından önce raporu değerlendirmek ve gerekli ölçütleri tanımlamak için ek alanlara ihtiyaç duyulacak.

4.2 Kayıp ve Hasarlar

Paris Anlaşması iklim değişikliğinin aşırı hava ve iklim olayları ve afetleri ile yavaş gelişen iklim ve/ya da iklim ilişkili olayların (ör. kuraklık ve çölleşme) içeren olumsuz etkileriyle bağlantılı kayıp ve hasarlara önem vermenin, etkileri azaltmanın ve uyarıların önemini kabul ediyor. Paris Anlaşması, ayrıca, sürdürülebilir kalkınmanın kayıp ve hasar riskinin azaltılmasındaki rolüne vurgu yapıyor. Paris Anlaşması’nın Tarafları, COP19’un ana çıktılarından biri olan “İklim Değişikliğinin Etkileri ile Bağlantılı Hasar ve Kayıplar için Uluslararası Varşova Düzeneği” aracılığıyla, hasar ve kayıp konusunu anlama ve destekleme kapasitelerini kuvvetlendirmek zorunda. Uluslararası Varşova Hasar ve Kayıp Düzeneği, özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine hassas (etkilenebilirliği yüksek) gelişmekte olan ülkelerdeki aşırı olaylar ve yavaş gelişen olaylar gibi iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle bağlantılı hasar ve kayıplar açısından işbirliği ve kolaylaştırma vb. gibi çeşitli konu ve eylemleri düzenler.

Bu kapsamda, Madrid’deki (COP25) kayıp ve hasarlar için kilit sonuçlardan biri, 2020’nin sonuna kadar kayıp ve hasarı ele almak için eylem ve destek konusunda bir uzman grubu kurmaktı. Bu uzman grubun görevlerinden biri, Sürekli Finans Komitesi ile ilişki kurmak ve diğer kuruluşlarla işbirliği yapmak. Yeşil İklim Fonu, gelişmekte olan ülkelerin kayıp ve hasar fonlarına nasıl erişebileceklerini açıklığa kavuşturuyor. Daha sonra bu uzman grubunun görev tanımı da kabul edildi. COP25 ayrıca kayıp ve hasarın üstesinden gelmek için teknik yardımı işlevsel kılmayı amaçlayan Santiago Kayıp ve Hasar Ağı’nın (SNLD) oluşturulmasına da yol açtı. Taraflar, İklim Diyalogları sırasında, SNLD’nin hangi özel teknik yardımı sağlaması gerektiği ve işlevlerini yerine getirmek için nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda hâlâ bölünmüş durumdaydı. Gelişmekte olan ülkeler, kendilerini uzmanlar ve teknik yardım sağlayıcılarla buluşturacak kolaylaştırıcı bir ağ oluşturma platformuna duyulan gereksinimi vurgularken, gelişmiş ülkeler var olan yapı ve organların yanı sıra dış çerçeveler ve ağların kullanımının önemini vurguladı!

  1. İklim Adaleti ve İklim Değişikliği Savaşımının Adil Paylaşımı

İyi bildiğimiz ve pek çok kez deneyimlediğimiz gibi, BMİDÇS Taraflar Konferanslarında (iklim zirvelerinde) ortaya çıkan sorunların çoğu, iklim adaletinin merkezinde yer alan hakkaniyet, tarihsel sorumluluk, harekete geçme yeteneği ve iklim değişikliği savaşımının ve direngenlik-uyumun finansmanı vb. konu ve sorunların çevresinde toplanıyor. BMİDÇS’ne taraf olan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki uzun vadeli gerilimler bu sorulara odaklanıyor. İklim adaleti ve hakkaniyet konusu, Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını 1.5 °C ile sınırlama hedefine ulaşmak için gerekli olan küresel işbirliğinin kilidini açabilecek anahtardır da aynı zamanda.

Öte yandan, uluslararası sivil toplum kuruluşları da Paris Anlaşması kapsamında küresel iklim eylemini “Adil Paylar” (Adil Hisseler) merceğinden değerlendiren bir dizi rapor yayımlamak için bir Sivil Toplum İncelemesi grubu olarak bir araya geldi (http://civilsocietyreview.org/). “Adil Hisseler” analizinin kökleri, kalan karbon bütçeleri bilimine ve BMİDÇS kapsamındaki hakkaniyet (denkserlik) ilkelerine dayanıyor. Birçok gelişmekte olan ya da az gelişmiş güney ülkesi kendi adil paylarına, hatta daha fazlasına ilişkin harekete geçme ya da eylemde bulunma bildiriminde bulunurken, gelişmiş tarihsel kirleticilerin, iklim değişikliği savaşımı, özellikle salım azaltımları ve iklim finansmanı açısından, iklim eyleminin adil paylarına yakın bir yerde ilerlemediklerini görüyoruz. Örneğin, 2015 Sivil Toplum Denkserlik İncelemesi raporu, Rusya’nın yükümlülüğünün kendi adil payının sıfır düzeyinde, Japonya’nın 10’da biri, ABD’nin beşte bir ve AB’nin adil payının beşte birinin biraz üstünde olduğunu belirlerken, rapora göre Çin, Hindistan, Endonezya, Kenya ve Marshall Adaları’nın taahhütleri, adil paylarını karşılıyor ya da aşıyor.

Sonuçlar ve Kısa Tartışma  

Özetlemek gerekirse, Madrid’de yapılan COP25’te iklim değişikliği savaşımı, direngenlik/uyum, kayıp ve hasarlar, uluslararası karbon piyasaları (kuralları) oluşturulması ile iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en hızlı ve şiddetli şekilde yaşayabileceği beklenen gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelere söz verilen finans desteğinin sağlanması ve istenen yeni finans desteklerinin artırılması, vb. konularda bir uzlaşma sağlanamamıştı. Bu yüzden bu kalan konular, özellikle iklim değişikliği savaşımı (asıl olarak seragazı salımlarının azaltılması ve yutakların geliştirilip artırılması) ve Paris Anlaşması Kurallar Kitabı (karbon piyasaları vb.) ile uyum, teknoloji ve kapasite oluşturulması vb. konuların finansmanı COP26’nın da ana gündemini oluşturacak.

Paris Anlaşması, iklim değişikliğine uyum kapasitesini kuvvetlendiren, direngenliği artıran ve anlaşmanın küresel sıcaklık hedefleri (küresel ısınmayı 2 oC altına çekmek ya da 1.5 oC’de sınırlandırmak) kapsamında iklim değişikliğinden etkilenebilirliği azaltan, uyum konusunda bir küresel düzenek oluşturdu. Paris Anlaşması’nın düzenlediği bu uyum hedefi, destek ve uluslararası işbirliği aracılığıyla olanları da içeren, ulusal uyum çabalarını önemli derecede kuvvetlendirmeyi amaçlar. Uyum hedefi ayrıca, uyumu tüm tarafların karşı karşıya kaldığı küresel bir sorunsal meydan okuma olarak kabul ediyor. Bu kapsamda, tüm taraflar Ulusal Uyum Planlarının düzenlenmesini ve yürütülmesini içeren uyum konusuyla yakın bir şekilde bağlantılı olmalı. Taraflar bu kapsamda, önceliklerini, gereksinimlerini, plan ve eylemlerini tanımlayan uyum bildirimleri sunmak ve bunları periyodik olarak güncellemek zorunda. Ayrıca gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin uyum çabalarını da dikkate almak durumunda.

Paris Anlaşması, finans, teknoloji ve kapasite oluşturma desteği kapsamında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin daha temiz ve iklim direngen bir gelecek kurmaları konusundaki çabalarını destekleme zorunluluklarını açıkça vurguluyor. Ayrıca Paris Anlaşması ilk kez öteki taraf ülkelerin bu konulardaki gönüllü katkılarını teşvik ediyor. Paris Anlaşması’na göre, kaynak sağlanması ya da sunulacak kaynağın kararlaştırılması, uyum ve mücadele arasındaki bir dengeye ulaşmayı da amaçlamalı. Başka bir deyişle kaynağın doğru yönlendirilmesine önem veriliyor. Sağlanan finansman desteği konusundaki raporlamaya ek olarak, gelişmiş ülke tarafları kamu finansmanının kestirilen düzeylerini de içeren her iki yılda bir gelecek destekler konusunda net bilgi sunmalı.

Paris Anlaşması, BMİDÇS’nin asıl olarak Yeşil İklim Fonu’nu içeren finansman düzeneğinin Paris Anlaşması’na hizmet edeceğini düzenler. Bu çerçevede olmak üzere, iklim güvenli (iklim sistemine zarar vermeyen, olumsuz etkisi olmayan, vb.) teknoloji geliştirilmesi ve transferi ile gelişmekte olan ülkelerdeki kapasite oluşturma konusundaki uluslararası çabalar ve işbirliği de kuvvetlendirilmeli. Bu kapsamda, Paris Anlaşması altında bir teknoloji çerçevesi oluşturuluyor ve kapasite oluşturma etkinlikleri ve çalışmaları, diğerlerine ek olarak, gelişmekte olan ülke taraflarındaki kapasite kurma eylemleri ve uygun kurumsal anlaşmalar ve işbirlikleri açısından kuvvetlendirilmiş destekler vb. eylem ve düzenekler aracılığıyla kuvvetlendirilecek.

COP26’da görüşülecek kilit konuların en önemlilerinden biri, karbon piyasaları için kurallar. Daha önce hem Katowice’de hem de Madrid’de kurallar üzerinde anlaşmaya varılması gerekiyordu, ancak o görüşmelerde bir küresel uzlaşmaya varılamadı ve bu da bu önemli konunun/sorunun Glasgow’a kaldığı anlamına geliyor. Karbon piyasaları, salım yapıcıların ya da kirleticilerin ticaret ya da dengeleme yoluyla bir fiyat karşılığında seragazı salmaya devam etmesine izin verir. Öte yandan Kyoto’dan bu yana var olan karbon piyasası düzeneklerinin salımları azalttığına ilişkin açık ve sınanabilir bir kanıt yok. Kuramsal olarak yapabilseler bile, olasılıkla yaklaşık 10 yıl içinde küresel ortalama yüzey sıcaklıklarını 1.5°C’de sınırlandırmak (çok küçük bir olasılıkla altında tutmak!) için korunması gereken karbon bütçesi hızla bozuluyor.

Artık karbon piyasaları oluşturmak, ticaretini yapmak ya da salımları dengelemek için hiç zaman zaman kalmadı. Tüm kirleticilerin başta fosil yakıt yakılmasının terk edilmesi, yeni ve yenilenebilir enerjilerin teşvik edilip artırılması ve yutakların korunması-geliştirilmesi-artırılması vb. gibi ciddi politik kararlar ve ekonomik dönüşümler yoluyla, tüm seragazı salımlarını en kısa sürede azaltması ve 2050 yılına kadar net sıfıra indirmesi gerekiyor. Gerçekte karbon piyasaları, büyük ve çoğu kez hesap sorulamayan şirketlerin ellerini güçlendiriyor. Bu şirketlerin öne sürdükleri ve güvendikleri tehlikeli denkleştirme planları, insan hakları ihlallerinin yanı sıra insan ve başta iklim (sistemi) doğal sistemler üstünde yarattığı ciddi ve onarılması olanaksız çevresel zararlarla bağlantılı.

Tüm bu nedenlerle, gerçek net sıfır karbonlu iklim çözümlerine tehlikeli bir dikkat dağıtıcı olarak sunulan seragazı salım ticaretine (Kyoto’dan gelen) ve yeni karbon piyasalarına karşı çıkılması gerekiyor. Öte yandan yine biliyoruz ki, küresel sermayenin ve birçok gelişmiş sanayileşmiş ülkenin “arzusunu” gerçekleştirmeye yönelik olarak, COP26’da karbon piyasalarının kurallarına ilişkin görüşme ve tartışmalarda taraflar ve resmi ve gayri resmi çalışma grupları üstünde büyük bir baskı ve “ikna” çabası olacak.