İstanbul Politikalar Merkezi, İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin, COP26’da iklim krizinin aciliyetine ve bilimin yol göstericiliğine dair güçlü bir vurgu yapıldığını belirtirken, bir sonraki COP’un ana gündeminin kayıp ve hasar finansmanı olacağını söylüyor.
COP26 değerlendirmesiyle başlayalım. Glasgow İklim Paktı olarak da anılan bir anlaşma metni yayımlandı. Sekiz başlık altında yer alan 97 maddelik bir anlaşma. Bu başlıklar üzerinden neler söyleyebilirsiniz?
Glasgow İklim Paktı’nın en önemli vurgusu bilimin, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu’nun ve bütün iklim bilimcilerinin uyarılarının önemli olduğunun kabul edilmesi. Hatta, “Şu anki sıcaklık artışı alarm zillerini çaldırıyor” ifadesi kullanılmıştı. Buraya bir vurgu var. Özellikle COP26’nın bundan önceki COP’lara göre alarm zilini çalan bir yapısı olduğu söylenebilir. Meselenin aciliyetine ve bilimin yol göstericiliğine dair bir dil benimsendi.
Azaltım konusunda ise 1.5 derece vurgusu öne çıkıyor. COP’un başkanlığını üstlenen Birleşik Krallık’ın en önemli amacı 1.5 derece hedefine sahip çıkıldığını COP kararına koymaktı. Artık hedefin 2 derece değil, 1.5 derece olduğu ortaya konuldu. Ada ülkeleri de sık sık “2 derece bizim için ölüm ilanıdır” vurgusunda bulundu. İklim Paktı’nda Paris Anlaşması’ndaki ifade tekrarlanıyor ancak yine de özellikle 1.5 derecenin üst üste vurgulanması ve IPCC’nin 1.5 Derece Özel Raporu’ndaki, emisyonların 2030’a kadar %45 azaltımının ve 2050’ye kadar sıfırlanmasına yönelik çıktısının COP kararına kadar girmesi kritik. Daha önce ne Paris Anlaşması’nda ne de diğer COP’larda küresel çapta böylesine bir azaltım yüzdesi verilmemişti. Yalnız sentez raporlarına göre mevcut Ulusal Katkı Beyanları (NDC), emisyonların 2030’da %13-15 oranında artmasına neden olacak. Bu da sık sık tekrarlandı COP sırasında.
En çok tartışılan mevzu kömür ve fosil yakıt meselesinin bu karara girmiş olması. Bu zamana kadar Paris Anlaşması da dahil olmak üzere hiçbir COP kararında bu sözcükler kullanılmamıştı. Bir tür direnç vardı. Ev sahibi ülkenin bastırmasıyla bunun kırılması önemli. Enerjide kömür kullanımının azaltılması ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının yavaş yavaş sonlandırılması gibi bir ifade bulunuyor. Ancak burada Hindistan ve Çin’den bir son dakika golü oldu. “Phase out” (Kademeli çıkış) kelimesi yerine “Phase down” (Kademeli azaltım) kullanıldı. Bu son dakikada önemli bir sulandırmaydı. Kömürden çıkış konusunda ülkeler arasında yeterince güçlü bir baskı kurulamadığını gösteriyor. Burada suçu sadece Hindistan’a atmak kolaycılık olur. Arka tarafta bir müzakere yürüyordu muhtemelen. Bu müzakerede kayıp ve zarar meselesinin güçlü bir şekilde yer almasının karşılığında “kademeli çıkış” ifadesi olacaktı. Bunu net olarak söylemediler ama bu konuşmalardan anlaşılıyordu. ABD ve AB ise kayıp ve zarar mekanizmasının ve yeni bir finansman kaynağı oluşturulmasının COP kararında yer almasını istemedi. Buna karşılık da Hindistan kömür kararını sulandırdı. Yine de özellikle geleneksel politikası kömürün ağırlığını arttırma olan Türkiye ve Hindistan gibi ülkeler için önemli. “Kademeli azaltım” ifadesi bile kısa vadede önemli bir fark yaratacaktır. Önümüzdeki COP’larda bu ifadenin güçlendirilebileceğini ve değiştirileceğini de düşünüyorum.
Ayrıca bütün ülkeler ayrım olmadan 2022 COP’una kadar 1.5 derece hedefine uyumlu olarak NDC’lerini güncellemeye çağrıldılar. Ancak hiç NDC sunmamış olanların da 2022 COP’una kadar NDC’lerini sunmaları bekleniyor.
Kayıp ve zarar konusu Pasifik’teki ada devletleri tarafından sıkça dile getirilen bir meseleydi. ABD ve AB kayıp ve zarara ilişkin bir fon oluşturulması engellediler…
Aslına bakarsanız kayıp ve zarar bütün gelişmekte olan ülkeleri ilgilendiriyor. 134 ülkeden oluşan gelişmekte olan ülkeler grubu, yani G77+Çin, bu konuda Glasgow Kayıp ve Zarar Organı/Aracı diyebileceğimiz bir mekanizma kurulmasını önerdiler. Ancak bu araç reddedildi. Teknik bir yardım aracına çevrilmek istendi ancak kabul görmedi. Finansman aracı olması talep edildi. En sonunda tamamen çıktı. Bu konuda diyaloğun sürdürülmesi gibi bir ifade yer aldı. Kayıp ve zarar konusunda bir takım gelişmeler sağlandı ancak nispeten minör gelişmelerdi. Burada asıl önemli olan paraydı. Neden önemli derseniz şöyle açıklayayım.
İklim finansmanı üçe ayrılabilir. Birincisi azaltım finansmanı. Örneğin bir ülke yenilenebilir enerji santralı yapacak. Buna finansman sağlanabilir. Türkiye’yi de en çok ilgilendiren bu. İkincisi ise adaptasyon için finansman. Uzun vadede iklim değişikliğinin etkilerine karşı sizin kırılganlığınızı azaltmayı amaçlayan projelere veriliyor. Diyelim kuraklık ciddi bir tehlike. Sulama sistemlerinizi onaracak ve su kıtlığını giderecek yatırımlar yapabilirsiniz. Adaptasyon finansmanı, toplam iklim finansmanının %25’i oranında. Bu özellikle, her ne kadar ufak bir bütçe olsa da, küçük ülkeler için çok önemli. Bu nedenle kararın adaptasyon finansmanı bölümüne bakarsanız finansmanın iki katına çıkarılma taahhüdünü görürsünüz. Bu taahhüt özellikle gelişmekte olan ada ülkeleri tarafından çok olumlu karşılandı. Kayıp ve zararın olmamasına rağmen son metni kabul etmelerinin arkasında bu adaptasyon finansmanının artırılması taahhüdü var.
İklim finansmanının üçüncü kısmı olan kayıp ve zarar meselesi tamamen ayrı bir şey. Bu mekanizmasının adaptasyonla ilgisi yok. Ancak batılı ülkeler bunu adaptasyonun altına sokmaya çalışıyorlar. Halbuki adaptasyonun altında olmadığı Paris Anlaşması’nda da yazar. Paris’in başlı başlına bir maddesi. Kayıp ve zararda da uzun vadeli etkiler var ancak asıl vurgu iklim felaketlerinden kaynaklanan kayıp ve zararların karşılanması. Antigua ve Barbuda COP’ta ada ülkeleri adına konuşan ülkeydi. Antigua ve Barbuda’nın bir adası Irma Kasırgası’nda yerle bir oldu. Ülkenin delegesi de adayı onarmak için bankalardan kredi aradıklarını söyledi. Halbuki bu kasırganın nedeni iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin sebebi de gelişmiş ülkelerse bu kaybı doğrudan onların karşılamasını talep etti. Bu da kayıp ve zarar mekanizmasındaki finansmanı tanımlıyor. Ancak gelişmiş ülkeler bunu istemiyorlar çünkü açıkça iklim borcunu kabul etmeleri anlamına geliyor. Dolayısıyla buna direniyorlar. Paris’te de buna direnmişlerdi. John Kerry o zaman iklim borcu kavramına kategorik olarak karşı çıkmıştı. Bu çizgiyi şu an devam ettiriyorlar.
Cin şişeden çıktı. Kayıp ve zarar mekanizması eninde sonunda ayrı bir finansman mekanizması olarak kurulacaktır. Bence seneye Mısır COP’u bunun üzerinden gidecek. Bu sene biraz da sürpriz oldu. Birleşik Krallık zirveyi tamamen kömür üzerinden götürmeye çalışıyordu. Hatta en başında Boris Jonhson COP’un gündemini kömür, araçlar, nakit ve ormanlar olarak belirlemişti. Buradaki nakit gelişmekte olan ülkelere finansmandan ziyade dönüşüme finansman bulmaktı. İlk hafta yayımlanan finans kuruluşları bildirgesi, dönüşüme finans kuruluşlarından para bulma hedefini süslemek içindi. Gelişmekte olan ülkeler ve ada ülkeleri Birleşik Krallık’ın bu tasarımını bozdu ve kayıp ve zararı ve adaptasyonu başrole oturttu. Dikkat ederseniz adaptasyon iklim paktının ikinci maddesi. Seneye, Mısır aynı zamanda Afrika COP’u olduğu için, bence bu konu asıl gündem olacak. Bu konunun yakın bir zamanda çözüleceğini düşünüyorum.
Paris Anlaşması’nın Kurallar Kitabı tamamlandı. Nelere karar verildi? Nasıl tartışmalar yaşandı?
Kurallar Kitabındaki kalan temel tartışma bildirimlerin şeffaflığının nasıl sağlanacağı, piyasa mekanizmalarının nasıl kullanılacağı kısmıydı. Burada asıl büyük gürültü piyasa mekanizmalarından kopuyordu. Orada da carryover credit (devredilen kredi) denen, 2020 öncesi dönemden kalan kredilerin Paris Anlaşması’na aktarılması meselesi bulunuyordu. Bu da şu anlama geliyor: Bir ülke bir yerde ağaçlandırma yapmış, oradan emisyon azaltım kredisi var. O krediyi 2020 sonrası 2030 hedeflerine saydırmayı talep ediyor. Double counting (çift sayım) ise, bir ülkenin bir şirketi bir yerde yatırım yaptığı zaman oradan kazanılan emisyon azaltımının, hem o yatırımın yapıldığı ülkede hem de yatırımı yapan ülkede emisyon azaltımına yansıtılması. Tek bir azaltımı birden fazla kere saydırma gibi açık oluşturma hedefi vardı.
Bunların bir kısmını önlediler. Hatta karbon kredilerinden %5 adaptasyon fonuna aktarım gibi gelişmekte olan ülkeleri tatmin eden çeşitli şeyler eklendi Madde 6’ya. Ancak hâlâ eski kredilerin saydırılması ya da bir takım çift sayım yapılabilmesi için açıklar bırakılmış durumda. Madde 6 tatmin edici düzeyde çözülemedi ancak beklendiği ya da korkulduğu kadar kötü bir şekilde sonuçlanmadı. Muhtemelen uygulama sırasında sorunlar ortaya çıktıkça bu konu tekrar gündeme getirilecektir. Bu sonuçta bir COP kararı. Paris Anlaşması ya da sözleşme gibi bir şey değil. COP kararlarını ileride düzeltebilirsiniz. Biraz da bu nedenle bu konu şimdilik çözülmüş gibi görünüyor.
Şeffaflık konusunda da bir takım açıklar var. Özellikle Çin buna itiraz etti. Şeffaflığın bütün ülkeler için aynı düzeyde, bütün bildirimlerin Güçlendirilmiş Şeffaflık Çerçevesi sürecine açıklıkla yapılmasına dair tam anlamıyla bir sonuç alınamadı. Çünkü bu bildirimlerin bir kısmı, Türkiye’den de alışkın olduğumuz gibi, ticari sır olarak görülüyor. Bunları büyük bir detayla ve açıklıkla bildirmediğiniz zaman aslında gerçekten taahhüdünüzü yerine getirip getirmediğinizi ölçmek kolay olmayabiliyor.
Türkiye için nasıl bir COP geçti? Kapanış konuşmasında nesiller arası adalete bir vurgu yapıldı ancak zirvenin kömür gündemine uzak kaldığı için de eleştirildi aynı zamanda.
Türkiye’nin bu anlamda çok da adım atmadığına katılmıyorum. Çok proaktif bir şekilde bunu söylemedi ki kömürden çıkacağını ilan etmesi gerekir. Bu konularda eski suskunluk politikasını sürdürdü. Bunun da nedenini biliyoruz. Henüz 2053 yol haritasını hazırlamadı ve politikaları net değil. 2022 COP’unda önce NDC’sini de güncellemeli.
Bu açılardan Türkiye henüz bir güncelleme yapmadığı için orada bir şey söylememesini ben anlıyorum. Ancak hatırlarsanız, kapanış konuşmasından önceki son resmi olmayan toplantıda söz aldı ve “kararları ve başkanı destekliyoruz” dedi. O sırada kömürle ilgili ifade “kademeli çıkış” idi. Türkiye kömürden kademeli çıkışı desteklediğini açıkladı aslında. Bu önemli bir taahhüttür. Çıkan kararın altında da imzası vardır. Türkiye’nin politikalar ne olursa olsun, yeni kömür santralı projelerini derhal iptal etmesi gerekiyor. NDC ile beraber kömürden çıkış takvimi sunmalı.