Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi’nin (IICEC) düzenlediği Dünya Enerji Görünümü 2018 Raporu’nun (World Energy Outlook 2018) Türkiye lansman sunumunu gerçekleştiren Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol, yenilenebilir enerji ve iklim değişikliği haberlerini paylaştı. Size bir iyi bir de kötü haberim var.
Yazı: Seyran DUMAN
Öncelikle iyi haberi vermek istiyorum. Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol, gelecekte enerji kaynaklarının en önemli kazananının yenilenebilir enerji kaynakları olacağını söyledi.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının gelecek yıllar için değerlendirmesini yapan Dr. Fatih Birol, “Yenilenebilir enerji tarafında çok güzel haberler var. Yenilenebilir enerji sevenler için özellikle güneşte hem maliyetler düşüyor hem de birçok ülke daha fazla yenilenebilir enerji konusunda adımlar atıyor. Bunun da iki nedeni var. Birincisi çevre ama çevre derken sadece iklim değişikliği değil. Şehirlerdeki hava kirliliğini azaltmak için özellikle Hindistan ve Çin’de atılan adımlar var. Buna ek olarak tamamıyla ekonomik nedenlerden dolayı maliyetler düşüyor. Bu bakımdan güneş enerjisinin çok önemli bir çıkış yaptığını belirtmeliyim” dedi.
Dr. Birol, yenilenebilir enerjinin büyümesi ile ilgili Türkiye’de çok güzel işlerin yapıldığını söyleyerek şöyle konuştu: “Tüm dünyada olan şeyler bunlar ama bununla birlikte bir soru geliyor. Güneş olmasa ya da rüzgar esmese ne yapacağız? Elektrik sisteminde esneklik yaratalım ki eğer yarın bir şey olursa kendimizi pozisyonlandıralım. Eğer rüzgar ve güneşin toplam üretimdeki payı %10’lar civarındaysa mevcut sistemde esneklikler yaratarak bu sorunu çözebiliriz ama bazı ülkeler bunun üzerine çıkarak üretimi %20’ye, %25’e çıkardığında o zaman riskler biraz daha artıyor. Yapılacak yeni yatırımların da mutlaka esnekliğe katkı yapması lazım. Bunlar sürekli elektrik üretebilecek tesisler olabilir ve/veya elektrik şebekelerinin güçlendirilmesi olabilir. Eğer daha da ileriye gidersek birçok ülkenin hedefleri var. O zaman elektrik depolama teknolojilerinden faydalanmak, tüketicilere gerektiği zaman gerekli sinyalleri verip yük eğrisini ona göre belirlemek lazım. Yani yenilenebilir enerjinin büyümesi olumlu bir şey ama beraberinde sorunlar da getiriyor. Bundan sonra yenilenebilir ile ilgili bence hükümetlerin iki görevi var. Bir tanesi bunu nasıl artırabilir? İkincisi ya bunlar artarsa ve hava şartları müsait olmazsa ben elektrik güvenliğini nasıl sağlarım? Çünkü sorulardan bir tanesi rüzgar ve güneş olmasa ne olacak üzerine. Bunun iyi dengelenmesi lazım. Bunun için de çok ciddi çalışma gerekiyor”.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, yenilenebilir enerjinin ve enerji verimliliğinin önemini belirterek, “Enerji arz güvenliğimizin yanı sıra, düşük karbonlu kalkınma açısından da en güçlü olduğumuz konuların başında yenilenebilir enerji kaynak potansiyelimiz geliyor. Bununla birlikte, teknolojik gelişmelerin sunduğu imkanları da değerlendirerek, azami kapasiteyi yatırıma dönüştürecek ve yatırımın öngörülebilirliğini artıracak gelişmelere, yine aynı şekilde gerek mevzuat gerekse uygulama iyileştirmelerine de ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Gerek enerji ekonomisine katkı sunma potansiyeli gerekse çevresel kaygılarımıza çözüm bakımından bir diğer stratejik alan olarak enerji verimliliğinin de altını çizmemiz lazım” dedi.
Dünya Enerji Görünümü 2018 raporunda yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili, “Güneş PV teknolojisinin rekabetçiliğinin artması sonucunda, bu teknolojilerde kurulu güç 2025 yılı itibarıyla rüzgar enerjisini, 2030’da hidroelektriği ve 2040’tan önce de kömürü geride bırakacağı” bilgisi yer aldı.
Yine raporda “Yenilenebilir enerjilerin ve verimliliğin yükselişi fosil yakıtlar için ne ifade eder?” sorusuna cevaben şu ifadelere yer verildi: “Yeni politikalar senaryosunda elektrik, yenilenebilir enerji ve verimlilikteki artışlar, kömür tüketimindeki artışı durdurmaktadır. Yeni politikalar ile 2040’a kadar dünya kömür tüketimi yatay seyretmekte; Çin, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki düşüş, Hindistan ve Güneydoğu Asya’daki artışlar ile dengelenmektedir. Petrokimya sektörü, kamyon, uçak ve gemiler, petrol talebinin yükseliş trendini korumasını sağlamaktadır. Doğalgaz, 2030 yılında kömürü geride bırakarak dünya enerji portföyünde ikinci büyük yakıt haline gelecektir”.
Şimdi sıra kapanmayan makas olarak tanımladığım kötü haberi belirtmeye geldi…
Dr. Fatih Birol, sadece iyi haberleri vermeyeceklerini, kötü haberleri de vereceklerini ve hatta en ciddisinin bu olduğunu belirterek “Birleşmiş Milletler’in (BM) Paris Anlaşması ile belirlemiş olduğu hedefler ile esas hayattaki gelişmeler arasında giderek büyüyen bir makas var. Hedefler bir aciliyeti gösteriyor ancak rakamlara baktığınız zaman gördüklerimiz tamamıyla ters yönde. Makas giderek açılıyor” dedi.
Dr. Birol, dünya için önemli bir sorun olan karbondioksit emisyonlarının yıllardan beri her sene büyüdüğünü, sadece 2009 yılında yaşanan ekonomik krizde hafif bir düşüş yaşadığını belirterek sözlerine devam etti: “2014, 2015 ve 2016’da dünya ekonomisi büyüdüğü halde ilk defa emisyonlar sabit kaldı. Ancak 2017’de tekrar emisyonlarda bir artışın olması hayalleri suya düşürdü. Hemen hemen her kesimin konuşmasında iklim değişikliği konusunun önemine vurgu yapılması 2018 emisyon verilerine dair merak uyandırdı. 2018’de ne olacak? Uluslararası Enerji Ajansı’nın şöyle bir imtiyazı var: Bütün dünyadaki enerji verileri elimizin altında ve size kötü haberi vereceğim: 2018’de karbondioksit emisyonları yükselerek tarihi bir rekor kırıyor. Demek istediğim şu: Aciliyet konusunda daha fazla çağrılar yapıyoruz, daha fazla çaba gösteriyoruz. Ama bu tarafa baktığınız zaman büyük bir uçurum görüyoruz. Tabii ki bunun temelinde enerji sektörü var çünkü karbondioksit emisyonlarının %85’inden fazlası enerji sektöründen kaynaklanıyor. Bu bir tahmin değil, bu bir veri. Dünyada enerji coğrafyası değişiyor. Bu jeopolitik açıdan önemlidir. Mesela 2000 yılına baktığınızda ki 2000 yılı dün demek, dünyada en fazla enerji harcayan ülke ABD. Onu Avrupa Birliği (AB) takip ediyor, ardından da Çin geliyor. Son gelişmelere baktığınız zaman bu ülkelerin paylarında inanılmaz bir değişim görüyorsunuz. Şu an itibariyle Çin tartışmasız bir numara. ABD ikinci, AB ise üçüncü sırada yer alıyor. İşin daha da vahim kısmı gelecek yıllara baktığımız zaman bu değişim katlanarak kendini gösteriyor. 2000 yılında enerji tüketiminde ikinci olan AB, 2040’ta Afrika’nın da altında beşinci büyük tüketici olma durumuna geçiyor. Şu gerçek ki Çin ve Hindistan bu işin lokomotifi oluyor. Yani enerjinin coğrafyasında tüketim açısından büyük bir değişim var. Bu değişim yatırımların bu ülkelere gittiği anlamına geliyor. Elektrik yatırımları, rafineri yatırımları, petrokimya yatırımları talebin geldiği yere gidiyor. Bakın bu sadece enerji olarak değil aynı zamanda dolar ,euro ya da yen olarak düşünülebilir”.
Sayın Erol Bilecik’in de dediği gibi unutmayalım ki gelecek bugün ne yaptığımıza göre şekillenir…