YAZI: Barış DOĞRU*
Para, mevcut uygarlığın en önemli göstergesi ve olmazsa olmazı. İnsan için damarlarında akan kan ne ise, insanlık için de para öyle. Her şeye dönüşebilen, biçimden biçime giren para. Eşitsizlikler yüzünden bir nefret objesi ama aslında, sadece emeğin ve doğadan elde ettiklerimizin kristalize olmuş bir formu, inanılmaz bir insan icadı. Kendi başına ne eşitsizliğe ne de kötülüğe yol açması imkansız. İnsanlığın her yarattığı zenginliğin ölçüsü olmaktan başka bir suçu yok. Milyarlarca, trilyonlarca Dolar, Euro, Türk Lirası, Japon Yeni, Afgan Afganisi, Moğolistan Tugrikisi, Tanzanya Şilini… Hepsi, insanın kol ve kafa emeği aracılığıyla doğadan türetilen birikimler…
Parayı izle… Alan J. Pakula’nın 1976 yılında çektiği, Watergate skandalını anlatan “Başkanın Bütün Adamları” (All the President’s Men) filminde, “Deep Throat” (Derin Gırtlak) takma isimli köstebek, iki cesur gazeteciye böyle der: “Follow the money” (Parayı izle). Paranın nereden geldiğini izlerseniz, suçun arkasında kimin olduğunu bulursunuz… Ama paranın sadece nereden geldiğini değil, nereye gittiğini izlemek de bize oldukça fazla şey söyleyecektir mevcut uygarlık için. Bugüne kadar paranın nereye gittiğini aslında biliyoruz. Sübvansiyonlar, ucuz krediler, hibeler, vergi kolaylıkları ve indirimleri nereye gidiyordu ve birçok ülkede halen nereye gidiyor? Bu bize yaşadığımız toplumun ayrıntılı bir resmini verecektir. Silah sanayilerine, kirletici sektörlere, fosil yakıt şirketlerine akan parayı gördüğünüzde şaşkına dönebilirsiniz. Para oraya oluk oluk aktıkça, dünyayı içinden çıkılmaz bir bataklığa dönüştürdüğünü; savaşlar, darbeler, rüşvet, yolsuzluk, yoksulluk ve iklim değişikliğinin bu finansal düzenin doğal sonucu olduğunu görmemek için kör olmak lazım. Ve aslında bu ucuz para olmadan bütün bu sanayilerin ayakta kalması imkansız. Hele topluma ve doğaya verdikleri gerçek zararları, ekonomi diliyle negatif dışsallıklarını hesaplarsanız, tek bir kirletici sektörün bu resmin dışında kalacağını sanmıyorum…
Dolayısıyla paranın nereden geldiğini ve nereye gittiğini anlamak, bu uygarlığın varoluşunu ve neredeyse tüm sorunlarını anlamak için birebirdir. Bugün bunu net olarak görüyoruz. Şimdi sıra, paranın akış yolunu değiştirmek. Belki yüzyıldır, belki daha fazla süredir akıp duran bu finans nehrinin yatağını ve akış yönünü değiştirmek hiç kolay olmayacak. Ama yok ettiklerini, parçaladıklarını, tahrip ettiklerini tamir edecek yerlere akabilir bu paralar!
Tüm insanlığın -hem de yüzlerce binlerce yıldır- biriken emeğinin ve doğanın bağrından söküp aldıklarımızın toplamı olan bu devasa para havuzunun, insanlığın eşit gelişimine, fırsat eşitliğine (mikrokrediler bu yüzden icat edilmedi mi?), ücretsiz ve eşit kamu eğitimine (eğitim bir toplumdaki eşitsizliklerin en temel nedenlerinden biri değil midir?), kamu sağlığına (Pandemi gelişmiş ülkelerin bile kapsamlı ve güçlü bir kamusal sağlık politikası olduğunu göstermedi mi?) ve evet, iklim değişikliğine neden olan seragazları üretmeden enerji ihtiyacımızı karşılamamızı sağlayacak yenilenebilir enerjilere, enerji verimliliğine, elektrikli araçlara, iklim değişikliği uyum çalışmalarına, doğanın ve yutak alanlarının güçlendirilmesine akmasını sağlamaktan başka yol var mı? İnsanlığın ortak maddi birikimini yani parayı, insanlığın yarattığı toplumsal ve çevresel sorunların çözülmesine akıtmanın zamanı çoktan geldi. Paranın geldiği yeri (eşitsizlikleri) ve gideceği yeri (finansal kredileri) çok daha dikkatli izlemek, denetlemek ve akışları düzeltmek, hepimizin bundan sonraki en önemli görevi değil mi? Bu süreçleri şeffaflaştırmayı vaat etmeyen hiçbir politikaya ve politikacıya oy yok demekle bile başlanabilir aslında…