;
Politika

FAO Hayvancılık Sektörünün Büyümesinde Israrlı

hayvancılık
FOTO: Pixabay

BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün hazırladığı son taslak raporda, küresel seragazı emisyonlarına katkısına rağmen hayvancılık sektörünün büyümesini destekleyen görüşler öne sürdü. Taslak rapor, çevre uzmanları tarafından tepki toplarken, sektörün diliyle konuşmakla suçlandı. Hatta rapor için çalışan bazı isimlerin hayvancılık sektörü için çalıştıkları ortaya çıktı.

Uzmanlar, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) hayvancılığın azaltılmasını önermekte tereddüt ettiğine dikkat çekerken, metan emisyonlarını azaltmanın ısınmayı yavaşlatmanın hızlı bir yolu olduğunu vurguluyor. FAO’nun taslak raporuna göre, hayvancılık endüstrisi gıda güvenliği ve ekonomik gelişim için hayati öneme sahip.

Eski ve mevcut FAO yetkilileri ile akademisyenler ise raporu endüstri yanlısı olmakla, verileri seçici bir şekilde sunmakla ve hatta hayvancılığın çevresel etkileri hakkında “yanlış bilgi” vermekle eleştirdi.

Hayvancılığın seragazı emisyonlarına katkısına yönelik tahminler değişkenlik gösteriyor. Bu oran genellikle küresel toplamın %12-%20’si arasında değerlendirilirken bu katkının büyük kısmı, inekler ve koyunlar gibi geviş getiren hayvanlardan yayılan metan ile ormanların meralar için kesilmesi sonucu açığa çıkan karbondioksitten oluşuyor.

Metan, ineklerin geğirmesi ve gübrelerinden yayılan kısa ömürlü bir seragazı olma özelliğine sahip ve 20 yıl boyunca karbondioksitten 84 kat daha etkili olduğu için, yakın vadede iklimsel dönüm noktalarına ulaşmayı önlemek için mevcut olan birkaç araçtan birini oluşturuyor.

İnsan Refahı İçin Hayvancılık Şart Vurgusu

2024 yılında yapılan, 200’den fazla bilim insanı ve sürdürülebilir tarım uzmanının katıldığı bir ankette, katılımcıların yaklaşık %78’i, hayvan sayısının 2025 yılına kadar küresel olarak zirveye ulaşması gerektiğini ve bunun emisyonları azaltmaya yardımcı olacağını ve küresel ısınmayı uluslararası olarak kabul edilen sınırlar içinde tutacağını söyledi.

Ancak FAO’nun taslak çalışması, sektördeki büyümeyi güçlü bir şekilde destekliyor ve hayvancılığın gıda güvencesi, beslenme ve sanayi için hammaddeler konusundaki katkılarının bu sektörü “insani refahı ve ekonomik gelişim için bir anahtar” olarak tanımladığını belirtiyor.  Ayrıca hayvancılık gıda güvencesi için “kritik”, küresel ekonomiler için “önemli” ve Sahra Altı Afrika’daki gelişim için “kaçınılmaz” olarak tanımlanıyor.

Küresel pazarları daha sürdürülebilir ve adil hale getirmeyi hedefleyen bir STK olan Changing Markets Foundation tarafından Temmuz ayında yayımlanan bir başka rapora göre de, ulusal delegasyonlarda danışman olarak yer alan özel sektör lobicileri bazen müzakeredeki metinleri etkileyebiliyor.

İsmini vermek istemeyen bir FAO yetkilisi, taslak halindeki raporun arkasında birçok ulusal çıkarın bulunduğunu söyledi.

FAO, bütçesinin yaklaşık üçte birini üye ülkelerden doğrudan bağışlar olarak alıyor ve geri kalanını yine aynı ülkelerden ve diğer aktörlerden, iş dünyası ve ticaret birlikleri gibi, gönüllü katkılar olarak topluyor.

Bitkisel Proteine Dayalı Beslenme Kapsam Dışı

23 uzman ve hakem inceleyiciden oluşan bir bilimsel danışma komitesinin denetiminde hazırlanan 491 sayfalık taslak rapor, bitkisel protein içeren beslenme şekillerinin gıda güvencesini nasıl iyileştirebileceğini değerlendirme kapsamına almıyor.

Danışma komitesinde yer alan Brüksel’deki Vrije Üniversitesi’nden Profesör Frederic Leroy, tamamen bitkisel diyetlere geçmenin dünyadaki gıda güvencesi potansiyelini ciddi şekilde tehlikeye atacağını, çünkü küresel diyetlerde zaten sınırlı olan birçok besin maddesinin hayvancılıkta bulunduğunu belirterek, “Hayvancılıktan ne kadar uzaklaşabileceğiniz, gerçek araştırma konusu olmalıdır” dedi.

Raporun analizi, talep arttıkça ve dünya nüfusunun geliri arttıkça et üretiminin yükseldiğini varsayıyor. Bu bağlamda da sürü büyüklüğünü genişletmeyi, yoğunlaştırılmış sistemler aracılığıyla üretimi artırmayı, genetik tekniklerin daha iyi kullanılmasını ve gelişmiş arazi yönetimini öneriyor.

FAO tarafından desteklenen bir diğer fikir ise yem katkı maddeleri ve takviyeler gibi çözümlerle metanı bastırmak için kullanılan “teknolojik yenilikler”i kullanmak. Bunlar arasında geçtiğimiz haftalarda duyurulan ve Bezos Earth Fund’dan 9 milyon dolarlık bir hibe ile finanse edilen, ineklerin midesindeki metan üreten mikropların sayısını ve etkinliğini azaltmayı hedefleyen bir aşı gibi deneysel yöntemleri içerebiliyor.

Rapor Danışmanlarının Sektörle Bağı Var İddiası

Raporun bulguları onaylandıktan sonra, tarımsal emisyonları Paris Anlaşması’nın küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlama hedefiyle uyumlu hale getirmek için üç aşamalı bir yol haritasına dahil edilecek.

COP28 iklim zirvesinde yayımlanan ilk bölüm, bazı FAO uzmanları tarafından büyük ölçüde endüstri dostu bir gündemi takip eden genel bir yer tutucu olarak değerlendirildi.

Eski bir BM yetkilisi, “Gerçek şu ki, eğer yaklaşık 500 sayfalık bir rapor hazırlar ve önüne 23 uzmanın ismi koyarsanız, bu sizi etkilemek ve ‘İşte olacak olan bu. Sektörü savunacağız’ demek içindir” yorumunu yaptı. Söz konusu yetkili de çalışmanın yoğunlaştırılmış hayvancılık sistemlerine eğilimli olduğunu ve bu yöndeki önerileri haklı çıkarmak için “seçici veriler” sunduğunu da sözlerine ekledi.

Raporun danışma komitesinin birkaç üyesi daha önce et temelli diyetleri savunmuştu. Ayrıca yine çalışmaya katkı sunan ve aralarında raporun komite danışmanlarından birinin de bulunduğu 11 kişi de halihazırda Uluslararası Hayvancılık Araştırma Enstitüsü (ILRI) için çalışıyor.

New York Üniversitesi Çevre ve Hayvan Koruma Merkezi’nden Shelby C. McClelland da, taslak FAO raporunda “hayvancılığın küresel seragazı emisyonlarına katkısı konusunda bilim insanları arasında bir görüş birliği eksikliği var” şeklinde tekrar edilen iddia nedeniyle şaşırdığını söyledi.

McClelland, “Bu, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, yüksek profilli makaleler ve diğer güncel çalışmalardan gelen baskın bilimsel kanıtları küçümsüyor ve tamamen göz ardı ediyor” dedi.

Raporun danışma komitesi üyesi Leroy ise metan ile diğer seragazları arasındaki ölçüm metriklerinin sürekli olarak evrim geçirdiğini belirterek, “bilimsel bir görüş birliği”nden bahsetmenin “tehlikeli” olduğunu savundu.