AB’nin 2030 emisyon azaltım hedefini %40’tan %55’e çıkarması üzerine, kamu hizmeti yapan firmaların enerji sistemini dönüştürmek için gerekli değişiklikleri nasıl yapabilecekleri hakkında sorular soruluyor.
Sabahın erken saatlerine kadar süren sekiz saatlik maraton müzakerelerinin ardından, AB başbakanları ve başkanları, 10 Aralık’ta, Avrupa Komisyonu’nun emisyonları azaltmaya yönelik 2030 hedefini bir önceki % 40 hedefinden, %55’e çıkarma önerisini kabul etti.
2050’de emisyonların tamamen sıfıra indirilmesi hedefini karşılamak için Avrupa’nın enerji sisteminin başlangıçta öngörülenden daha hızlı dönüşmesi gerekeceği şimdiden açık.
Bu, güneş, rüzgar, hidrojen ve belki de henüz bilinmeyen diğer yeni enerji teknolojilerini gerektiriyor. Tüm bu yeni enerji kaynaklarının AB’nin enerji şebekesine entegre edilmesi gerekirken, bu görev Avrupa’nın enerji hizmeti operatörlerine düşecek.
Ancak şu anda iki ana endişe var: Şebekeyi yenilenebilir enerji tedariki için hazırlamak ve doğalgaz boru hatlarını temel yakıt olarak hidrojeni taşıyabilecek şekilde güncellemek.
İtalyan enerji altyapı şirketi Snam’ın başkan yardımcısı Camilla Palladino EURACTIV sanal konferansında yaptığı açıklamada, “Yeşil gazların tamamen karbondan arındırılmış enerji karışımının nispeten büyük bir parçası olacağını düşünüyoruz, bunun 2050 itibariyle %25 aralığında olması muhtemel” dedi.
Palladino, “Mevcut gaz altyapısı bunun gerçekleşmesi için temeli oluşturuyor. Altyapımızı hidrojene hazır hale getirmek için bir süreç yürütüyoruz, bu da şu andan itibaren satın aldığımız her şeyin borular açısından hidrojene hazır bir standartta olduğu anlamına geliyor. Yüzde kaçının hidrojen bulundurmaya hazır olduğunu ve diğerlerinde hangi değişikliklerin yapılması gerektiğini görmek için yeraltında sahip olduğumuz her şeyde; tüm borularda bir hidrojen denetimi yapıyoruz” dedi.
“Şu ana kadar, yeraltındaki boruların %70’inin malzeme açısından hidrojene hazır olduğu görülüyor, bu da gerekli yatırımların küçük olacağı anlamına geliyor” diye ekledi.
2030 hedefi ilkesel olarak kabul edilmiş olsa da, hedefe nasıl ulaşılacağına dair ayrıntılar, Avrupa Komisyonu önümüzdeki yıl Haziran ayında yapılması beklenen iklim yasasını önerene kadar, belli olmayacak.
Komisyon’un enerji departmanında kıdemli bir uzman olan Augustijn van Haasteren, etkinlikte, ayrıntılar henüz belirlenmemiş olsa da, kanunun Avrupa’nın enerji sisteminde köklü bir dönüşüm anlamına geleceğini söyledi.
Van Haasteren, Komisyon’un düşünme şeklinin Temmuz ayında yayımlanan Enerji Sistemi Entegrasyon Stratejisinde (ESIS) görülebileceğini söyledi. “Enerji sistemini daha entegre hale getirme ve enerji üreticisinden enerji tüketicisine tek yönlü bir yolun olduğu sistemden uzaklaşma ihtiyacına yönelik güçlü bir vurgu yer alıyor” dedi ve “Bu hareket çok sayıda yatırım gerektirecek. Kamu fonları cömert miktarlarda mevcut olsa bile, yatırımların çoğunun özel olarak finanse edilmesi gerekecek” diye ekledi.
Ancak Avrupa İklim Vakfı’nın enerji sistemleri direktörü Dries Acke, AB’nin önceliğinin elektrifikasyon ve yenilenebilir kaynaklardan uzaklaşıp eski enerji kaynaklarının karbondan arındırılmasına doğru kayması gerektiği fikrine katılmıyor.
Etkinlikte “Elektrifikasyon, enerji sistemi entegrasyonunun ve ayrıca karbon azaltımının ana itici gücü olacak” dedi. Acke, doğalgaz altyapısına odaklanmanın yanlış olduğunu söyledi. “Bunlar nispeten daha küçük niş çözümler ancak bu farkı yaratmak önemli. Politika yapıcıların önce odaklanmaları gereken şey temiz elektrifikasyon ve yenilenebilir enerji olmalı” dedi.
Acke, “%55 hedefi, Avrupa ekonomisinde fosil gazı kullanımında %30; fosil gazı ithalatında ise eksi %15 azaltım anlamına geliyor. Fosil gaz için altın bir çağdan ziyade, kısa vadede gerileyen bir çağdan bahsedebiliriz. 2050 itibariyle tamamen kullanımdan kaldırılıyor” diye belirtti.
Alman Yeşil Parlamento Üyesi Jutta Paulus ise asıl zorluğun çeşitli enerji kaynaklarını tek bir uyumlu şebekeye entegre etmek olacağını söyledi.
“Silolar üzerine çok uzun süredir düşünüyoruz, iklim hedeflerine ulaşmak için uygun bir sektör entegrasyonuna ihtiyacımız var. Hedefe doğru düşünmeliyiz. Nereden yol almak istediğimizi planlamalıyız. Bugün ne yapmalıyız? Mümkün olduğunca hızlı yapılması gereken planlama nedir?” dedi.
İklim kampanyacıları, bir gaz hizmetleri birliği olan ENTSOG’un altyapı yatırımlarının nereye yapılması gerektiği konusunda tavsiyede bulunmada artık bir rolü olmaması gerektiğini söyledi.
Palladino, elektrifikasyonun hâlâ bir odak noktası olması gerektiğini kabul ederken, 2030 hedefine ulaşmanın anahtarının bu siloları yıkmak ve enerji sistemine farklı teknolojileri dahil etmek olacağını söyledi. Bu, Avrupa’nın enerji kuruluşlarının uzmanlığının ve bilgisinin dikkate alınmasını gerektirecek.
Palladino, “Etkili bir altyapı planlama sistemine sahip olmanın en önemli yollarından biri, çok sağlam senaryolara sahip olmak. Tam dekarbonizasyona ulaşmak için dönüşmesi gereken bir enerji sisteminden bahsediyoruz. Yenilenebilir üretimde ve elektrifikasyonda büyük bir büyüme olacak. Bundan kaynaklanan tüm zorlukları sistem için mümkün olan en iyi şekilde çözmeliyiz” diye konuşurken, koordineli bir planının önemine vurgu yaptı.
Avrupa Parlamentosu’nun 2030 konusunu Ocak ayında bir oylamayla ele alması bekleniyor ve bu süre zarfında önümüzdeki yılki uygulama mevzuatının nasıl hazırlanacağına dair yeni talepler eklenebilir.