Küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında sınırlandırmak için ulaşımdan kaynaklanan emisyonların mevcut durumunun acilen değiştirilmesi gerekiyor. Bu değişimi sağlayacak yöntemlerin en önemlisi, elektrik ve hidrojenin düşük karbonlu üretimine yatırım yapan ve sürdürülebilir ulaşım ilkelerini uygulayan entegre bir elektro hareketlilik ekosisteminin geliştirilmesi.
YAZI: Dr. Çiğdem Çörek ÖZTAŞ, Kentsel Gelişim ve Erişilebilirlik Yöneticisi, WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler / Tuğçe ÜZÜMOĞLU, Çevre Mühendisi, WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler
İnsan kaynaklı emisyonların azaltılması, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesinde önemli bir role sahip. İnsan kaynaklı emisyonlar da hava kirleticileri ve seragazları olarak ikiye ayrılıyor. Bazı emisyonlar ise hem seragazı hem de hava kirleticisi kapsamına giriyor. Hava kirleticilerinin yerel mevzuat ve politikalara; seragazlarının ise iklim değişikliği etkisi nedeniyle küresel anlaşmalara ve vergilendirme sistemlerine tabi olması; geçtiğimiz yıllardan itibaren insan kaynaklı emisyonlara ilişkin küresel kaygıyı artık seragazlarına yönlendirdi. Seragazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birine ulaşım sektörü sebep oluyor ve bu oran da giderek yükseliyor. Gereken önlemler alınmazsa, 2050 yılına kadar sadece ulaşımdan kaynaklanan seragazı emisyonlarının, toplam seragazı emisyonlarının %50’sini oluşturacağı öngörülüyor. Fosil yakıt olan petrolün en çok bilinen ürünü olan benzinin, dünya genelinde kullanımının yarısından fazlası ulaşım amaçlı. Küresel ulaşım kaynaklı emisyonların %72’si ve 1970-2010 yılları arasındaki emisyonlardaki artışın %80’i karayolu ulaşımından kaynaklanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) “Enerji Teknolojisi Perspektifleri 2012” raporuna göre, güçlü politikalar oluşturulmadığı müddetçe, karayolu ulaşımı kaynaklı yakıt kullanımının 2010-2050 yılları arasında iki katına çıkması bekleniyor.
Küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında sınırlandırmak için ulaşımdan kaynaklanan emisyonların mevcut durumunun acilen değiştirilmesi gerekiyor. Bu değişimi sağlayacak yöntemlerin en önemlisi, elektrik ve hidrojenin düşük karbonlu üretimine yatırım yapan ve sürdürülebilir ulaşım ilkelerini uygulayan entegre bir elektro hareketlilik ekosisteminin geliştirilmesi. IEA, 2030 yılına kadar tüm karayolu ulaşımının en az %20’sinin elektrikli olması gerektiğini söylüyor. Ayrıca, elektrikli araçların (iki ve üç tekerlekli araçlar, özel araçlar, hafif ticari minibüsler, otobüsler, kamyonlar ve diğerleri dahil olmak üzere akülü elektrikli, şarjlı hibrit ve yakıt hücreli araçlar) 2030 yılında küresel araç satışlarının %35’ini temsil etmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Türkiye’de de dünya genelinde olduğu gibi ulaşımda en yüksek paya karayolu ulaşımı sahip. Türkiye’deki karayolu ulaşımındaki en büyük pay ise özel araçlara ait. Türkiye’de 2016 yılında yeni özel araçların %47’si benzinli, %50’si dizel yakıtlı olmak üzere dağılım gösterirken, elektrikli ve hibrit araçları içeren alternatif yakıtlı araçların payı %1’in altında. Bununla birlikte, Türkiye’de benzinli araçların yerine dizel araçların sayısının artacağı tahmin ediliyor. Öte yandan Berlin, Londra ve Paris gibi bazı büyük Avrupa şehirleri ise, yüksek oranda dizel araçlardan kaynaklanan ve solunum organlarını tahriş eden nitrik asit ile mücadele etmek için dizel araç yasağı başlattı. Örneğin, Almanya’da dizel otomobil satışları 2017’de %41,3 iken 2018’in ilk yarısında %31,1’e düştü.
Elektrikli araçlar alternatif yakıtlı araçların içerisinde ayrıcalıklı konumda. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ve Çin’de elektrikli araçlara çok daha fazla yatırım yapılması planlanıyor. Türkiye’deki elektrikli özel araçların sayısı 2019’da 1169 adetti. Orta vadeli büyüme senaryosu göz önünde bulundurularak yapılan hesaplara göre bu sayının 2030’da yaklaşık 1 milyona ulaşması ve ulaşımdaki payının %6 olması bekleniyor.
Seragazı emisyonları ile trafik sıkışıklığının azaltılması ve sağlıklı bir şehir ortamının sağlanması için özel araç kullanımının yerini toplu ulaşımın alması gerekiyor. IEA’nın 2012 yılına ait toplu ulaşım türleri olan metrobüs, hafif raylı ve metro sistemlerinin yatırım maliyeti, CO2 emisyonları ve yolcu kapasitelerine göre karşılaştırma çalışması ise toplu ulaşım türleri arasındaki parametrelerin farklılıklarını göz önüne seriyor.
Ulaşım sektörü emisyonlara katkıda bulunmaya devam edecek. Ancak iklim değişikliğini azaltmak, hava kalitesini artırmak, sağlıklı ve yaşanabilir şehirler sunmak için ulaşım altyapısının, operasyonlarının ve hizmetlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Buna örnek olabilecek bazı çalışmalar ise şu şekilde sıralanabilir:
- Doğru kentsel planlamanın ve yayalar, bisikletliler, otobüsler, hafif raylı sistemler için altyapının geliştirilmesinin; yolcuların ulaşım türü seçimi üzerinde büyük etki yarattığının kavranması,
- Hareketlilik hizmetlerine daha fazla erişim sağlanması,
- Alternatif yakıtların ve temiz araçların teşvik edilmesi,
- Bisiklet, araç ve yolculuk paylaşım sistemlerinin geliştirilmesi,
- Hava kirliliğini ve trafik sıkışıklığını azaltmak için yerel ulaşım politikalarının geliştirilmesi (Örneğin; düşük emisyon bölgeleri uygulaması, dizel araç ve eski araç kısıtlamaları, alternatif yakıtlı araç satın alımında vergi indirimi vb.),
- Karayolu taşımacılığı payını azaltarak, denizyolu ve demiryolu taşımacılığı payını artırarak yük ve yolcu taşımacılığında ulaşım türlerinin dengeli kullanımının sağlanması,
- Ulaşım türleri arasında karşılaştırmalı yolcu ve yük taşıma maliyetlerinin daha iyi analiz edilmesi.
Gelişmekte olan ülkelerin hızlı kentleşmesinde altyapıyı iyileştirmek için alınan kararlar ve yapılan çalışmalar; ulaşımın gelecekteki enerji yoğunluğunu ve beraberindeki emisyonları belirleyeceği için büyük önem taşıyor