Essex Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Nicholas Beuret’in, zenginlerin ve yoksulların ürettiği emisyonlardaki farkları ve bu farkın getirdiği adaletsizliği anlattığı ve Dünya Ekonomik Forumu’nun internet sitesinde yayımlanan yazısını İklim Haber okuyucuları için çevirerek paylaşıyoruz.
Amerikalı kongre üyesi Alexandria Ocasio-Cortez, önümüzdeki 10 yılda ABD’de yoksulluğu ve eşitsizliği azaltırken aynı zamanda ülkeyi karbon nötr bir ekonomiye kavuşturacak bir plan olan Yeşil Yeni Düzen’in (Green New Deal) geniş bir taslağını yayımlayarak çevre politikasında bir sarsıntı yarattı. Birçok kişi tarafından radikal ve gerekli bir adım olarak övgüyle karşılanan plana ABD Başkanı Donald Trump, tipik bir tarzda cevap verdi:
“Demokratların Yeşil Yeni Düzen’leri ile ilerlemelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Başka hiçbir ülke aynı şeyi yapmasa bile, tüm Uçakları, Arabaları, İnekleri, Petrolü, Gazı ve Askeriyeyi kalıcı olarak saf dışı bırakmak, sözde ‘Karbon Ayakizi’ için çok iyi olurdu. Dahice!”
Yeşil Yeni Düzen, insanları doğrudan daha az et tüketmeye çağırmıyor. Ancak iklim değişikliği sorununu çözmek için beslenme düzenimizi değiştirmemiz gerektiğini söyleyen argümanın oldukça yaygın olduğunu söyleyebiliriz ve Ocasio-Cortez de bu bağlantıyı yapıyor.
Yine de Trump’ın tweet’i aslında birçok açıdan para üzerineydi. Çevresel önlemler ve iklim değişikliğine yönelik çözümler genellikle tasarruf programları olarak ortaya çıkar (veya konuşulur). “Etkilerimizi” azaltmak için daha az “tüketmemiz” gerekir: Daha az et yiyin, yürüyün ve araba kullanmayın, daha az uçun, vb.
Kişisel karbon ayakizi hesaplayıcılarından Birleşik Krallık, Avrupa veya ABD’de ortalama vatandaşların tüketimlerine devam edebilmeleri için kaç dünyanın gerekli olduğunu belirten makalelere kadar, tüketim bir sorun olarak tanımlanıyor. Tüketimi azaltın, tartışmayı yürütün ve iklim değişikliği sorununu çözün. Fakat “bizim” tüketimimiz gerçekten sorun mu? Zaten “biz” kimiz?
Küresel Olarak Dengesiz Tüketim
Bu nokta daha önce vurgulandı, ancak tekrar söyleyemeye değer. Dünya nüfusunun çoğu, karbon emisyonu veya daha geniş çevresel etkiler anlamında çok az şey üretiyor. Buradan, ithal edilen karbon emisyonlarına da bakabiliriz – yani Çin gibi ülkelerdeki mal ve hizmetlerin üretiminden kaynaklanan ve daha sonra kuzeyin zengin ülkelerinde tüketilen emisyonlar. İthal edilmiş emisyonları dahil edersek, İngiltere’nin genel emisyonları 1990’dan bu yana yalnızca marjinal olarak azaldı.
Karbon emisyonlarına bu şekilde yaklaştığımızda, sorunun aşırı nüfus veya Çin değil, dünyadaki en zengin insanlar olduğu açık bir şekilde görülüyor. Ne de olsa zengin olmak, özellikle de aşırı zengin olmak, dünyanın karbon emisyonlarının çoğundan tüketim veya kontrol yoluyla doğrudan sorumlu olmak anlamına geliyor. Örneğin, hayır kurumu Oxfam, en zenginlerin %10’unun dünyadaki karbon emisyonlarının yarısını ürettiğini, en fakir olanların ise bunun sadece %10’una katkıda bulunduğunu ortaya koydu.
En zengin %10 kimlerdir? Rakam uluslarla ilgili değil, insanlarla ilgili: 770 milyon insan veya dünya nüfusunun en zengin ondalığını oluşturanlar. Küresel seviyede aşırı zenginlerle %50’lik en düşük gelir grubu arasındaki farklılıklara baktığımızda, bu eşitsizlik daha da şaşırtıcı hale geliyor. Şöyle ki; tipik bir aşırı zengin birey, düşük gelir grubundan birine göre 35 kat daha fazla, %10’luk en yoksul kesimde yer alan birine göre ise 175 kat daha fazla karbon emisyonu üretiyor. Bu aşırı tüketici grubu ise dünyaya eşit şekilde yayılmıyor. Bu grubun %40’ı ABD’de, yaklaşık %20’si AB’de, %10’u ise Çin’de yaşıyor.
En zengin %10’a odaklanmak, karbon emisyonlarının küresel olarak eşit olmamasının yanı sıra, ulusal sınırlar içinde de eşit olmadığını göstermek açısından yararlı bir yol.
Buradaki kilit detay, çoğu zengin ülkede, zengin ve yoksul hanelerin emisyonları arasındaki büyük eşitsizliktir. Hem ABD’de hem de İngiltere’de en zengin %10’luk kesim, en fakir %50’lik kesime göre en az beş kat daha fazla emisyon üretiyor. Ve bu sadece onların tüketim emisyonlarını kapsıyor (Temizlik elemanı, sürücü gibi kendileri için çalışan kişilerin ürettikleri emisyonlar dahil değil ki bu onların etkilerini daha da artıracaktır).
Bu rakamları, erkeklerin kadınlardan daha fazla karbon emisyonu ürettiği cinsiyetler arasındaki dengesizliğe veya beyaz insanların diğerlerinden daha fazla emisyon ürettiği ırksal eşitsizliğe bakarak daha da artırabiliriz.
Ama hepsi bu kadar değil. Muazzam başlangıçtaki eşitsizliği hesaba katmak nispeten basit olsa da – sonuçta zengin olmak, daha fazla paraya, daha büyük süper yatlara ve evlere sahip olmakla ilgili- bu eşitsizliğin bütününü hesaba katmaz. Zengin olmak, daha fazla politik etki sağlar. Bu, siyasi partilere ve kampanyalara fon sağlamak, yasa koyuculara ve lobicilere erişmek demek. Ve bu, büyük şirketler üzerinde kontrol ve dolayısıyla karbon emisyonlarının çoğunu üreten işletmeler ve endüstriler üzerinde güç anlamına gelir.
Seçim Problemi mi?
Aşırı tüketim hikayeleri ile ilgili sorun, tüketimin eşitlikten uzak olması ile ilgili değil; sorun, tüketimin sıklıkla bir seçim meselesi haline getirilmesidir. İhtiyari gelir -ihtiyacınız olan her şeyi ödedikten sonra paranızın kalan kısmı- zenginliğinizi artırır. Çoğu insan ihtiyacı olan şeylerin parasını ödediğinde geriye fazla bir şey kalmaz. Ve eğer, ihtiyari öğeleri -örneğin cep telefonları- dahil edersek, o zaman çoğu insan hiçbir şekilde anlamlı bir şekilde tüketmeyi “seçmez”. Bundan daha fazlası, aralarından seçim yapabilecekleri ürünler, çoğunlukla, tüketimi orantısız bir şekilde sorun olan aynı aşırı zengin insanlar tarafından kontrol edilen büyük ulus ötesi şirketler tarafından belirleniyor.
Sorunun çok büyük olduğu göz önüne alındığında, şunu söylemeye cüret ediyorum: Zengin beyaz adamlar, bütün insanlara suç atayarak kendimize bir iyilik yapmıyoruz. Bu şekilde düşünmek, sorunun asıl kaynağını tanımlamayı ve bunun için çözümler üretmeyi zorlaştırır. Yani, etsiz bir pazartesi günü için bir başka çağrıya imza atmak ve etten vazgeçmek yerine, “zenginleri yiyerek” daha iyi durumda olabiliriz.
Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…
Karadeniz'de iki Rus petrol tankerinin ağır hasar almasıyla petrol sızıntısı yaşandığı açıklandı. Greenpeace ise iki…
Yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın geçiş ekibi, elektrikli araçlara ve şarj istasyonlarına yönelik desteğin kesilmesini…
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…
Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni bir çalışmasına göre, küresel seragazı emisyonlarının %40’ını oluşturan sekiz sektördeki emisyon…