Her ne kadar birçok soruya neden olsa da Türkiye elektrikli araç üretimi için yola koyuldu. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Dr. Değer Saygın ise, elektrikli araçlar ile dönüşümün, sosyal ve ekonomik açıdan birçok faydayı da birlikte getirebileceğini belirtiyor.
YAZI: Dr. Değer SAYGIN, SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü
Düşük karbonlu bir ekonomiye geçişte ulaştırma sektörünün dönüşümü anahtar role sahip. Bu geçişin iki ayağını ise enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjiyle entegre olarak elektrifikasyonla dönüşen bir ulaştırma sektörü oluşturuyor. İçten yanmalı motorlu araçlara kıyasla elektrikli araçlar yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriği kullanarak hem ulaştırma hem de elektrik sektörüne fayda sağlarken, aynı zamanda kilometre başına da daha enerji verimli seyahat imkânı sunuyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in Temmuz ayı sonunda yapmış olduğu açıklamalarda Türkiye’de 2030 yılına geldiğinde 1 ila 2,5 milyon elektrikli aracın yollarda olacağı öngörülüyor. Planlama ise her 10 araç için bir şarj noktası olarak 2030 yılında yaklaşık 250 bin adet kamuya açık şarj noktası oluşturulması yönünde. SHURA’nın 2019 yılının Aralık ayı sonunda yayımlamış olduğu “Türkiye ulaştırma sektörünün dönüşümü: Elektrikli araçların Türkiye dağıtım şebekesine etkileri” adlı çalışmasına göre ise Türkiye’nin elektrik dağıtım şebekesi 2030 yılına kadar 2,5 milyon elektrikli aracı sisteme entegre edebilecek kapasiteye sahip. Aynı çalışmanın sonuçlarına göre bu ancak şebeke yatırımlarının devam etmesi, elektrikli araçların şarjının şebekeye etkisini en aza indirecek saatlerde şarj alışkanlıklarını destekleyecek akıllı şarj mekanizmaları ve elektrik fiyatlandırma stratejileri ve diğer enerji piyasası düzenlemelerinin geliştirilmesi ve şarj noktalarının bölgesel dağılımının optimum şekilde planlanmasıyla mümkün olacak.
SHURA’nın aynı çalışmasına göre 2,5 milyon elektrikli araç Türkiye’nin 2030 yılındaki toplam binek araç stokunun neredeyse %10’una tekabül edecek. Bu seviyeye ulaşılması için 2030 yılında satılan her iki araçtan birinin elektrikli araç olması gerekiyor. Peki bu satışların gerçekleşmesi COVID-19 döneminde yavaşlayan dünya ekonomisi ve otomotiv sektöründeki gelişmeler doğrultusunda mümkün mü? Uluslararası Enerji Ajansı’nın Mayıs ayı ortasında yayımlamış olduğu araştırmaya göre yılın ikinci yarısında küresel seviyede binek araç satışlarının artmasıyla birlikte, ilk yarıdaki araç satışlarının geçmiş yıllara kıyasla büyük ölçüdeki düşüşü de dengelenmiş olacak. Buna rağmen yıllık araç satış rakamının bu yıl sonunda 2013 yılından beri ilk defa 80 milyonun altında kalması bekleniyor. Elektrikli araçlar için yeni tasarlanan modellerin sayısındaki artış ve araç satışlarını destekleyen farklı teşvikler sayesinde 2020 yılında toplam araç satışları içerisinde elektrikli araçların oranının %3’e çıkarak rekor seviyeye ulaşması bekleniyor. Bu sayede dünyada kullanılan toplam elektrikli araç sayısının da 10 milyona yaklaşacağı düşünülüyor.
Ülkemizde de elektrikli araç satışlarında benzer gelişmeler söz konusu. Türkiye Elektrikli ve Hibrit Araçlar Platformu TEHAD’ın Temmuz ayında açıkladığı istatistiklere göre bu yılın ilk yarısındaki 100% elektrikli ve plug-in hibrit araç satışları geçmiş yıllara göre artarak devam ediyor. Elektrikli araçlar ile başlayan dünya ulaştırma sektöründeki dönüşüme Türkiye’nin de katılması, ülkenin hızla büyüyen ulaştırma sektöründen kaynaklanan karbondioksit salımlarının azaltılması açısından büyük önem arz ediyor. Türkiye’nin elektrik bileşeni içerisinde payı artmaya devam eden güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları da bu dönüşüm için çok büyük bir fırsat sunuyor. Diğer yandan elektrikli araçlar ile dönüşüm, sosyal ve ekonomik açıdan birçok diğer faydayı da birlikte getiriyor. Örneğin, elektrikli araçlar ulaştırma sektörünün şehirlerde neden olduğu hava kirletici salımlarının azaltılmasına ciddi oranda katkıda bulunarak çevre ve yaşam kalitesinin artmasına önemli ölçüde yardımcı oluyor. Ayrıca Türkiye’nin 2022 yılından itibaren yerli üretim elektrikli araçları piyasaya sürecek olması mevcut sanayi kapasitesinin güçlendirilmesinin yanında, ülkenin ekonomik aktivitelerinin çeşitlendirilmesi ve istihdamın artırılması açısından da önemli stratejik faydalar sunuyor.