Orman ihaleleri, ekonomik darboğazı aşmada bir argüman olarak görülemez. Doğal varlıklar, ekosistemler finansman yaratma alanları değil.
YAZI: Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ, Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu ve TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi
Her yıl Mart ayının 3. haftasında, sırasıyla Dünya Orman (21 Mart), Dünya Su (22 Mart) ve Dünya Meteoroloji (23 Mart) günleri başta Birleşmiş Milletler (BM), ülkelerdeki ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar ile bu konularda çalışan, uzmanlaşan demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarınca (STK) kutlanıyor.
BM Genel Kurulu, gerçekte Türkiye’de çok uzun yıllardan beri Ağaç Bayramı olarak kutlanan 21 Mart’ı, 2012 yılında Uluslararası Ormanlar Günü olarak ilan etti. Gün, tüm orman türlerinin ve ekosistemlerinin önemi konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Bugünde ülkeler, ağaç dikme kampanyaları gibi orman ve ağaçları içeren çeşitli etkinlikler düzenlenmek için yerel, ulusal ve uluslararası çabalar üstlenmeye teşvik ediliyor.
Ormanlar, 60 binden fazla ağaç türüyle yerkürenin karasal biyolojik çeşitliliğinin yaklaşık % 80’ine ev sahipliği yapıyor. Yaklaşık 1.6 milyar insan gıda, barınak, enerji, ilaç ve gelir için doğrudan ormanlara bağımlı. Ne yazık ki Dünya her yıl -yaklaşık İzlanda büyüklüğünde- 10 milyon hektar ormanı kaybediyor.
BM, 2022 yılının konusunu “Gelecek İçin İlham Verin – Sürdürülebilir Üretim ve Tüketimin Sağlanmasında Ormanların Rolü” olarak kabul etti. Ormancılık Haftası günlerinden 22 Mart’ta, Dünya Su Günü de kutlanıyor. Her iki konu da yaşadığım kent Çanakkale için çok önemli ve yakın geçmişin eylem hafızasında yer alırken, geleceğin gündeminde de yine önemli bir yer tutacaktır.
Son yıllarda Çanakkale kent merkezinin hemen yakınından başlayan biyolojik çeşitlilik açısından çok zengin doğal ve doğallaşmış Akdeniz ormanlarında yoğun ağaç kesimlerine tanık oluyoruz. Üstelik çok hızlı ve acele kesimler bunlar. Tır kasalarını kısa sürede dolduran, karayollarında konvoy oluşturacak kadar yoğun kesimler. Gözlediğimiz ağaç kesimleri, son yıllarda alışılagelmiş başka bir deyişle orman amenajman planlarında öngörülen seyreltme ya da aralık kesimi uygulamalarının ötesine taşarak geniş alanlara yayılıyor; üstelik genç ormanlarımız da bu kesimlerden payına düşeni alıyor. Türkiye’nin birçok orman ekosistemlerinde de durum farklı değil. Yörede yaşayan halkın tepkilerine neden olan kesimler hakkında ilgili ve yetkililerden tatmin edici açıklamalar da gelmiyor. STK’ların (örneğin İDA Dayanışma Derneği, Kaz Dağı Koruma Derneği, vb.) kendi çabalarıyla yaptıkları araştırmalardan, dilekçelerine verilen yarım yamalak yanıtlardan elde edebildikleri bulgular, kararın yerelden değil merkezden olduğu yönünde. Bu da kafalardaki soruları çoğaltıyor.
Orman ihaleleri, ekonomik darboğazı aşmada bir argüman olarak görülemez. Doğal varlıklar, ekosistemler finansman yaratma alanları değil. Endüstriyel amaçlı bu kesimler, iş makinalarıyla orman ve çalılık arazileri tahrip ederken, binlerce yılda oluşmuş orman ekosistemiyle birlikte birçok tür de yok oluyor. Bunun ağaçlandırmayla telafisi olanaksız. Başta Çanakkale’de olmak üzere, Türkiye’nin orman varlığı giderek azalıyor. Son yıllarda, sadece Kaz Dağları yöresi tarım ve orman ekosistemlerinin yaklaşık % 80 i maden ruhsat sahalarıyla parsellenmiş; ülke genelinde yapılaşma, sanayi, abartılmış ve gereksiz ya da önceliği olmayan yol ve köprüler, mega projeler, enerji projeleri, turizme açma gibi nedenlerle kişi, başına düşen orman varlığımız azaldı.
İklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan iklim krizinin etkilerini en somut biçimde yaşadığımız bu günlerde, bir karbon yutağı ve nem tutucu olarak, kuraklaşma ve çölleşmeye karşı son derece önemli olan ormanların ve barındırdıkları türlerin yok olmasını durdurmak için öncelikle bu kesimler durdurulmalıdır.
Konunun bir başka boyutu da ülkemizdeki madencilik faaliyetleri. Türkiye’nin dağları, taşları, yaylaları, meraları, ormanları maden ruhsatları adı altında satılıyor. Köyler haritadan siliniyor. Toprağı, suyu, havası, verimli tarım alanları her geçen gün daha da kirleniyor, zehirleniyor. Kasasını dolduran birkaç şirket dışında ülkenin bir şey kazanmadığı ortadayken, başta altın olmak üzere, metalik madenciliğin, çıkarılırken, işlenirken ve geride bıraktıklarından artık nasıl zarar verdiğini biliyoruz. Erzincan ve Bergama’dan biliyoruz; Uşak, İzmir, Gümüşhane, Artvin ve Fatsa’dan biliyoruz. Çanakkale açısından daha da önemlisi Kaz Dağları yöresinden biliyoruz.
Ruhsat sahalarında milyonlarca ağaç ve çalı kesiliyor, yüzbinlerce ton patlayıcı ile dağlar, taşlar dümdüz ediliyor, fosil yakıtlı iş makinalarıyla hava, su ve toprak kirletiliyor ve iklim değişikliğine yol açılarak coğrafya alt üst edilirken tam bir doğa kırımı yaşanıyor. Gün geçmiyor ki, ülkenin bir köşesinden vatandaşların çığlığı yükselmesin. Bir yanda, bulundukları yörede ölüm saçan kömürlü termik santrallar ve çimento fabrikaları, bir yanda metalikten taş ocaklarına tam bir talan sisteminin sarmalındayız. Yaşadığımız coğrafyada, Kaz Dağlarında, Dünyayı ve ülkeyi ayağa kaldıran bir direniş olmasaydı, bugün burada Kirazlı Balaban’da Alamos Gold ve yerli ortakları ya da ardılları siyanürlü liç yöntemiyle altın madenini işletiyor olacaktı.
Kirazlı Balaban’daki bu çok önemli ve yaşamsal kazanıma karşın, kamuoyundaki tedirginlik bitmiş değil. Çünkü, sahada henüz restorasyon (eski durumuna getirme) süreci başlamadı. Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü’nden ve araştırmalarımızdan edindiğimiz bilgilere göre, restorasyon projesi etüt aşamasında. Bu proje, yok edilen ormanın kendine özgü fiziki coğrafya ve ekolojik koşullarının yanı sıra, yok edilmeden önce orada bulunan, yetişen, gelişen, verimli bir orman ekosistemine dönüşmüş olan orijinal-yerli ağaç ve çalı türlerini ve bu ekosistemdeki çeşitli habitatlarda yaşamış olan diğer canlıları, hayvanları ve bitkileri dikkate alan gerçek bir restorasyon projesi olmalı.
Bu kapsamda 2017-2020 döneminde çevresindeki bağlantılı yıkımlarla birlikte yaklaşık 400 bin orman ağacının kesilerek zengin bir Akdeniz orman biyotopunun ve yaşam birliklerinin yok edilmiş olduğu Kirazlı Balaban’da, 22 Mart 2022 gününde “dağlarımıza, ormanlarımıza, yaşam alanlarına, oralardaki canlılara kıymayın, sularımızı, toprağımızı kirleterek yok etmeyin!” demek ve günün önemi kapsamında konuyu bir kez daha gündeme taşımak amacıyla, sembolik olarak sahanın küçük bir kısmına karaçam tohumu serpme/ekme etkinliği gerçekleştirilecek. Kuşkusuz bu etkinlik, yok edilen ekosistemde doğanın yeniden yaşam bulma, filizlenme, yosunlaşma, yeşerme çabalarına zarar vermemek amacıyla sembolik düzeyde olacak.
BM iklim şefi Stiell, gelecek hafta toplanacak G20 liderlerine iklim finansmanı çabalarına destek verme çağrısında…
İlham Aliyev’in geçtiğimiz 1 senede yaptığı konuşmaları analiz eden bir çalışmaya göre, COP29’un ev sahibinin…
G7, son 20 yılda iklim finansmanı borçlarını ödememesi nedeniyle COP29’da “Günün Fosili” ödülünü aldı. BM…
Bu yılki BM iklim zirvesine ev sahipliği yapan Azerbaycan, fosil yakıt patronlarına ve lobicilere başkanlığın…
Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…
UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…