Teknik olarak başarılı ancak politik olarak istenilen başarının elde edilemediği COP24’ten sonra hangi ülkelerin bilimsel uyarıları önemsediğini ve nasıl hedefler belirlediğini görme vakti geldi. Asıl soru şu: 2019, hükümetler için Paris Anlaşması’nın dönüm noktası olacak mı?
HABER: Gülce DEMİRER
Geçtiğimiz ay Polonya’nın Katowice kentinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi, Paris Anlaşması’nın teknik kurallarının çoğunun uygulanmasında karar kılmış olsa da yenilenmiş hedeflere dair pek fazla gelişmeye sahne olmadı. Fiji Başbakanı Frank Bainimarama ise, iklim krizinin son bilimsel bulgular dikkate alınırsa, ülkelerin, iklim krizinin yıkıcı etkilerini değiştirmek istiyorlarsa mevcut iklim hedeflerini beş katına çıkarmaları gerektiğini belirtiyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ya radikal bir iklim değişikliği olacağını ya da ölümcül bir sona sürükleneceğimizi söylüyor. Guterres, devletlerin “Ulusal Katkı Beyanı” (NDC) olarak bilinen hedeflerini artırması gerektiği çağrısında bulunuyor. Ufak bir ada olan Marshall Adaları iklim hedeflerini artırma taahhüdünü BM’e bildirmişti. Eylül ayında Guterres başkanlığında toplanacak olan konferans öncesinde, önümüzdeki aylarda emisyon salımının büyük bir kısmından sorumlu olan kurumların üzerinde baskı yapılması bekleniyor.
Ancak hiçbir ülkenin bu yolda tek başına adım atmak istemediğini belirten Dünya Kaynakları Enstitüsü (World Resources Institute) kıdemli uzmanı David Waskow “Avrupa ülkeleri, Çin, Hindistan ve diğer birçok ülke hedefleri artırmaya yönelik nasıl bir araya geleceklerini düşünüyor” diyor.
Seragazı emisyonlarının bir numaralı sorumlusu Çin ise küresel ölçekte çekimser davransa da iç politikada hedeflerini artırıyor. Çin, Paris Anlaşması’nın emisyon hedeflerine 2030 yılına kadar ulaşmayı hedefliyor. Geçtiğimiz haziran ayında, devlet düşünce kuruluşu olan Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve Uluslararası İşbirliği Merkezi (NCSC) Çin’e “2020 için belirlenmiş olan NDC’leri 2030 yılı için güncelleme seçeneklerini değerlendirmeyi” önerdi. Bu önemli bir işaret olsa da başlı başına bir politika değişikliğini temsil etmiyor.
Greenpeace enerji politikaları uzmanı Li Shuo, Çin ve ABD arasındaki ticari sorunlardan ötürü iki ülke arasındaki ilişkinin önemli bir değişken olduğunu vurguluyor. Politik olarak asıl soru Çin’in, emisyonlardan sorumlu en büyük ikinci ülke olan ABD’nin karşılaştırılabilir eylem yokluğunda ne kadar ileri gidebileceği oluyor. ABD Başkanı Donald Trump Paris Anlaşması’ndan ayrılma kararı alması nedeniyle ABD’nin 2020’den önce herhangi bir katkıda bulunması pek olası gözükmüyor.
AB Enerji ve İklim Konseyi Başkanı Miguel Arias Cañete ise, Twitter üzerinden COP24 zirvesindeki hiçbir anlaşmayı kabul etmediklerini ve IPCC 1.5 derece raporunu savunduklarını ifade etmişti. Cañete aynı zamanda daha güçlü bir eylem planı için, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olarak birleşerek Paris Anlaşması’nın kurallarını sağlamlaştıracaklarının altını çiziyor. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin bazılarından bir miktar dirençle karşılaşılmasına rağmen, geçtiğimiz yıl getirilen yenilenebilir enerji ve verimlilik konusundaki mevzuatun bloğun daha derin karbon kesintileri yapmasını sağlayacağını savunuyor.
NDC Ortaklığı yöneticisi Jahan Chowdury ise Vietnam, Filipinler, Jamaika, Honduras, Seyşeller, Marshall Adaları, Ruanda, Guatemala, Moğolistan ve São Tomé ve Príncipe’nin 2020’ye kadar NDC’lerini artırma niyetinde olduğunu söyledi. Almanya, Fransa, İngiltere, Avustralya, Danimarka ve Hollanda tarafından fonlanan organizasyon gelişmekte olan ülkelerin iklim eylemlerini artırmalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Chowdury; Ermenistan, Bolivya, Burkina Faso, Panama, Etiyopya, Jamaika, Kırgızistan, Paraguay, Zimbabve, Meksika, Nijerya, El Salvador, Ekvador, Endonezya ve Uruguay olan 15 ülkenin de NDC Ortaklığı ile görüşmekte olduğunu belirtiyor.
Öte yandan Brezilya’da yeni seçilen aşırı sağ Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, eski bir general olarak göreve başladığında, Trump’ın Paris Anlaşması’ndan ayrılma kararına hayranlığını dile getirmişti. Bolsonaro; Andes Dağları, Amazon Yağmur Ormanları ve Atlantik Okyanusu’ndaki Brezilya kontrolünü etkilemediği sürece Paris Anlaşması’nda kalacağını söylemişti. Ancak politikalarının çoğu, dünyanın en büyük yağmur ormanlarını tehdit ediyor. Brezilya’nın yeni Devlet Başkanı aynı zamanda ülkesinin COP25’e ev sahipliği yapmaktan vazgeçtiğini duyurmuştu.