Ekonomi

COVID-19’un İklim Krizine Yansımaları ve Sonuçları

Birçok şirket yanlış bir algıyla, biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu alanlarda faaliyet göstermedikleri için biyolojik çeşitliliğin kendileri açısından önemli olmadığını ya da karbon ayakizlerinin çok yoğun olmaması nedeniyle iklim değişikliği ile mücadelenin kendileri için kritik olmadığını düşünüyor. Fakat COVID-19 krizi bize salgın veya iklim değişikliğinden kaynaklanan sistematik risklerin küresel öneme sahip olduğunu ve hepimizi doğrudan etkileyebileceğini açıkça gösterdi.

Yazı: Richard BETTS, KPMG Sürdürülebilirlik Hizmetleri Direktörü richardbetts@kpmg.com

COVID-19 pandemisi, bütün dün­yayı şaşırtan bir “siyah kuğu” vakası gibi göründü fakat bu yüzyılın başlarındaki SARS ve Ebola virüsleri, COVID-19’un bir öngösterimi gibiydi. Buna ek ola­rak, COVID-19 pandemisi başlamadan önce yayımlanan Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 Küresel Risk Rapo­ru, küresel pandemi ve bulaşıcı hastalık­ları önümüzdeki 10 yıl için küresel eko­nominin karşılaşabileceği ilk 10 riskten biri olarak tanımlamıştı. Bu nedenle, COVID-19’un iklim değişikliğiyle açık bir paralellik gösterdiğini ve son za­manlarda birçok bilimsel uyarının yapıldığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, tartışmasız bir şekilde kültürümüze ve genlerimize derinlemesine yerleşmiş olan kısa vadeli düşünme şeklimiz, risk­ler hakkındaki bilgilere rağmen insanlık olarak yeterli ilerleme kaydedememe­mizin önemli bir nedeni. Kısa vadeli düşünme genellikle kritik öneme sahip, ancak karşı karşıya olduğumuz CO­VID-19 ve iklim değişikliği gibi önemli riskler daha geniş ve uzun vadeli ESG (çevresel, toplumsal ve yönetişimsel) et­kilerini ve sonuçlarını dikkate almamızı gerektiren sistematik risklerdir.

COVID-19’un Turizm ve Seyahat Üzerindeki Etkilerinin Dikkate Alınması

Bu ay Türkiye’de de bazı ülkelerde ol­duğu gibi seyahat kısıtlamaları hafifletil­meye başlandı. Yakın zamanda olası bir aşının geliştirilmesi ile ilgili umut verici haberlere rağmen, aşı yaygınlaşıncaya kadar yeni bir COVID-19 dalgası ve dolayısıyla kısıtlamaların yeniden uy­gulanması riski olacak. Bu belirsizlik durumu, insanların yeniden gelebilecek kısıtlamalarla ilgili endişeleri nedeniyle seyahat planı yapmaktan kaçınmalarına sebep olabilir. Bu durum da turizm sek­töründeki toparlanmayı geciktirebilir. Seyahatlerde daha fazla aksama, hava­limanlarında ek kontroller veya daha yüksek fiyatlar gibi etkilerin gözlenmesi, bilet satın alma taleplerini düşürebilir ve insanların seyahat etme isteğini azal­tabilir. Zorunlu seyahat gerekmedikçe, birçok kişi evde kalmayı veya yerel/ya­kın lokasyonlarda tatil yapmayı tercih edebilir. Bu nedenle, ülkeler sınırlarını yeniden açmaya başladıkça artacak ye­rel turizm aktivitelerine rağmen, yurt dışından gelen turistlerde uzun süreli bir düşüş yaşanabilir. Ayrıca, uluslara­rası uçuşlar düşük bir seviyede devam ederse, uluslararası turizm sektörüne bağlı dolaylı Kapsam 3 seragazı emis­yonlarında önemli bir düşüş bekleye­biliriz. Bunun sonucunda, COVID-19 öncesi dönemde hızla artan turizm ve seyahat faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonlar, kriz öncesi öngörülere göre daha düşük seviyede kalabilir.

Bu süreci bir fırsat bilip, normalleşme sürecinde yeşil ekonomiye geçişi hızlan­dıracak aksiyonlar almak önem taşıyor. Avrupa’dan gelen umut verici bir örnek olarak Fransa ve Hollanda hükümetleri­nin kısa süre önce havayolları için açık­ladıkları COVID-19 kurtarma programı gösterilebilir. Bu program kapsamında havayollarının, COVID-19 sürecindeki devlet mali desteğine hak kazanabil­meleri için seragazı emisyonlarını ciddi oranda azaltmaları gerekiyor.

Turizm dünya çapında kritik öneme sa­hip bir sektör ve planlanan birçok tatil doğa ile ilişkili. Kaçak avcılık halihazır­da ciddi bir sorun olsa da birçok milli park turizmden elde ettikleri önemli gelirleri bu parkları ve vahşi hayatı ko­rumaya harcıyor. Eğer turistlerden elde edilen bu gelir kaybedilir ve milli park çalışanlarına ödeme yapılamazsa, yaban hayatını korumak daha da zorlaşacak. Maalesef bu nedenle koruma altındaki alanlar dahil olmak üzere artan orman­sızlaşma, vahşi hayvan kaçakçılığı ve kaçak avcılık gibi sürdürülemez birçok olumsuz faaliyette artış görebiliriz.

Gelişmiş Risk Yönetimi İhtiyacı

COVID-19 sürecinde şunu bir kez daha tecrübe ettik: ESG risklerinin birbiri ile bağlantısı ve karmaşıklığı, şirketlerin riskleri sadece geleneksel iki boyutlu (riskin etkisi ve olasılığına dayanan tekil yaklaşım) değil üç boyutlu bir şekilde, birbirine bağlı, birleşik ve dinamik bir şekilde değerlendirmesini gerektiriyor. Gelişmiş risk yönetimi, KPMG olarak üzerinde çok çalıştığımız bir alan. Bu doğrultuda geliştirdiğimiz Dinamik Risk Değerlendirmesi (DRA) de, daha geleneksel risk değerlendirme yöntem­lerinin zenginleştirilmesi ile oluşturul­du.

Bilimsel çalışmalar ışığındaki fikir bir­liği, COVID-19’un asıl sebebi olan doğal hayatın yok edilmesinin önüne geçilmemesi durumunda daha da yıkıcı ve ölümcül pandemilerle karşılaşabile­ceğimizi söylüyor. İklim değişikliği ile tetiklenen artan ormansızlaşma, vahşi yaşam kaçakçılığı, tarımın, madencili­ğin ve altyapının kontrolsüz bir şekilde genişlemesi, vahşi hayvanların taşıdığı hastalıkların insanlara yayılması açısın­dan “mükemmel bir zemin” yaratıyor. Bunun sonucunda, bir zamanlar yarasa türleri arasında zararsız bir şekilde do­laşan bir virüs küresel bir salgına sebep olabiliyor.

COVID-19 aynı zamanda tedarik zin­cirlerindeki sürdürülebilirlik riskleri için de örnek teşkil ediyor. Financial Times’da yayınlanan güncel bir makale (Coronavirus will change the way the world does business for good), dünyanın en büyük 500 küresel şirketinin 300’ünün pandeminin başladığı Wu­han şehrinde faaliyet gösterdiğini ortaya koydu. Biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği gibi konuların her işletmeyi etkilemediğine dair yanlış bir kanı bulunuyor. Birçok şirket yanlış bir algıy­la, biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu alanlarda faaliyet göstermedikleri için biyolojik çeşitliliğin kendileri açısından önemli olmadığını ya da karbon ayakiz­lerinin çok yoğun olmaması nedeniyle iklim değişikliği ile mücadelenin ken­dileri için kritik olmadığını düşünüyor. Fakat COVID-19 krizi bize salgın veya iklim değişikliğinden kaynaklanan sis­tematik risklerin küresel öneme sahip olduğunu ve hepimizi doğrudan etkileyebileceğini açıkça gösterdi. Bu ne­denle, mevcut küresel krizle uğraşırken ve iyileşme süreçlerini yönetirken, bu iyileşmenin sürdürülebilir, dayanıklı ve yeşil olması çok önemli.

Son birkaç ay içinde COVID-19’un ne­den olduğu aksamalara rağmen, 2020’de daha sürdürülebilir uygulamaları hayata geçirmeye yönelik taahhütlerin önemli ölçüde arttığını gösteren güzel örnekler görüyoruz. Örneğin, dünyanın en büyük varlık yöneticisi BlackRock’un CEO’su, BlackRock yatırımcılarının en büyük endişelerinin iklim değişikliği olması nedeniyle, şirketin dünyanın en büyük sürdürülebilir yatırımcısı olma niyeti olduğunu vurguladı. Ayrıca son zaman­larda, Amazon’un CEO’su Jeff Bezos, iklim değişikliğinin gezegenimiz için en büyük tehdit olduğunu ilan ederken, iklim araştırmalarını finanse etmek için kendi servetinden 10 milyar dolar ayır­mayı taahhüt ederek yeni bir fon başlat­tı. Politik çerçevede ise, Avrupa Birliği (AB) son zamanlarda yeni büyüme stra­tejisi olarak gördüğü Yeni Yeşil Düzen’i başlattı. Yakın zamanda biz de KPMG olarak, IMPACT adı verilen küresel bir girişim başlattık. Bu girişim ile küresel ağımızdaki uzmanları bir araya getirip, sektörlerdeki iyi örnekleri kullanarak gezegenimizin karşılaştığı en büyük so­runların ele alınmasına, olumlu etki ve daha amaç odaklı iş yaratılmasına yar­dımcı olmayı hedefliyoruz. Bireysel gi­rişimim ile, iklim değişikliği ve çevresel bozulma konularında farkındalığı artır­mak ve bu amaçlar çerçevesinde çalışan dernek ve vakıflara fon yaratmak ama­cıyla firmamız içinde uluslararası bir ik­lim savaşçıları ağı başlattım. Türkiye’de ve yurt dışında düzenlediğimiz etkinlik­lerle bugüne kadar 5000 hektar büyüklüğünde (Monako’nun yaklaşık 25 katı) bir yağmur ormanı alanını sürekli koru­ma altına aldık ve küresel ortalamalara göre 400 bin vatandaşın yıllık karbon ayakizine denk 2 milyon tondan fazla karbondioksitin ağaçlarda tutulmasına destek olarak, kontrolsüz bir şekilde at­mosfere salımına engel olduk.

Sonuç olarak, iklim değişikliği ve çev­resel krizler artık hepimiz için kritik öneme sahip. Verdiğimiz örneklerin de gösterdiği gibi, hükümetler, şirketler ve bireyler olarak, hepimiz çözümlere kat­kıda bulunabilir, somut ve olumlu etki­ler yaratabiliriz.

Paylaş

Önceki Haberler

Fosil Yakıt Endüstrisinin Desteğiyle Oluşturulacak Fon “Şimdilik” İptal

Azerbaycan COP29 Başkanlığı, girişimin 2025 sonrası iklim finansmanı hedefiyle ilgili müzakerelerle iç içe geçme riski…

15 Kasım 2024

Metan Emisyonlarını Azaltmak için Taahhüt Var, Eylem Yok

UNEP, küresel ısınmayı olumsuz yönde etkileyen metan emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerin arttığını, ancak bu yöndeki…

15 Kasım 2024

Çatışmalardan Mustarip Ülkeler Ekstra Bir Finansman Talep Ediyor

Çatışmalardan etkilenen bir grup ülke, halklarının karşı karşıya olduğu doğal afet ve güvenlik krizleriyle mücadele…

15 Kasım 2024

Yeşil Enerji Koridorları Orta Asya ve Kafkasya’ya “Güç Verebilir”

COP29'a ev sahipliği yapan Azerbaycan ve komşuları hâlâ büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı ancak yenilenebilir…

15 Kasım 2024

COP29 Delege Sayısında Türkiye 3. Sırada

COP29'a ev sahipliği yapan Azerbaycan, 2229 kişiyle zirvede en büyük delegasyona sahip ülke olarak kaydedildi.…

15 Kasım 2024

Fosil Yakıt Endüstrisi COP29’a Akın Etti!

Fosil yakıt lobicileri COP29’da iklim açısından en hassas ülkelerin delegasyonlarını gölgede bıraktı; zirveye iklim açısından…

15 Kasım 2024