Yazı: Prof. Dr. Etem KARAKAYA, Ekonomist, İklim Değişikliği ve Enerji Uzmanı, [email protected]
Şu anda pandemiye dönüşen COVID-19 salgını küresel bir sağlık krizidir. Ancak, bu salgına karşı ülkelerin aldığı önlemler, devamında eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik felaketi de beraberinde getiriyor. Dünyanın neredeyse %90 civarında bir kesiminde bir şekilde sosyal izalosyon uygulanıyor, insanlar sokaklara çıkmıyor, işyerleri kapanıyor, uçuşlar yasaklanıyor, insanlar işinden oluyor.
Bu yazıda COVID-19 salgınının iklim değişikliğine neden olan seragazları üzerine kısa ve uzun dönemde nasıl bir etkiye yolaçacağını incelemeye çalışacağız. Bunu yaparken salgının yol açtığı ekonomik etkileri, bu etkilerin enerji sistemleri ve üretim üzerine etkisini ve bunun sonucunda da emisyonlar üzerine etkisini birbiriyle ilişkilendirerek sistemli bir şekilde tartışmak gerekir. Değerlendirmeyi yaparken öncelikle COVID-19 salgınının şimdiye kadar yol açtığı etkilerin neler olduğuna bakmak gerekir. Ancak, salgının şimdiye kadarki görünen hasar tespiti üzerine bakarak karar vermek yeterli olmayacak. Bu salgının daha ne kadar süreceği, önlemlerin nasıl bir değişim göstereceği ve salgın sonrası ekonomilerin, politikanın, üretim mekanizmalarının, işletmelerin ve insan davranışlarının nasıl değişim ve dönüşüm göstereceği gibi bir çok bilinmezi de tartışmak gerekecek.
Her ne kadar bu çalışmanın amacı COVID-19 pandemisi ve emisyonlar üzerindeki etkisi şeklinde düşünülse de, aşağıda da görüleceği gibi, en kapsamlı değerlendirme aslında ekonomik tahribat ve bu tahribat neticesinde ülkelerin yaşayacağı muhtemel zorluklar üzerine olacak. Çünkü, aşağıda görüleceği gibi, yaşanan büyük ölçekli emisyon düşüşleri ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede daha önce belirlediği azaltım politikaları sonrası değil, küresel ölçekte virüs nedeniyle ani bir şekilde yaşanan ekonomik ve sosyal kapanma nedeniyle gerçekleşiyor.
Bu anlamda, bu çalışmada, COVID-19 salgınının, alınan önlemler neticesiyle şimdiye kadar nasıl bir ekonomik tahribat yarattığı, yakın gelecekte salgının seyrine ve ekonomik kapanma derecesine göre ekonomide ve emisyonlarda gelişmeler ele alınacak. Devamında, salgın bir şekilde bittikten sonra yol açtığı ekonomik tahribatın tamiri ve korona sonrası (Post-Korona) toplumsal ve ekonomik davranış kalıbı değişikliklerinin enerji sistemleri ve emisyonlar üzerine uzun dönemli etkisini farklı senaryolar etrafında tartışışmaya çalışacağız.
Şimdiye Kadar Gerçekleşenler: Mevcut Durum
Bu satırların yazıldığı tarihte virüs 2 milyon kişiye bulaştı, 150.000’den fazla insanı yaşamdan kopardı. Yeni yıla girildiğinde kimsenin bilmediği koronavirüs yüzünden alınan önlemler, neredeyse tüm dünyada ani ekonomik durma diyeceğimiz, eşi benzeri görülmemiş müthiş bir küresel kapanmaya yol açtı. Başta ulaştırma (hava, kara, deniz) sektörü olmak üzere insanın insanla temasına neden olacak, neredeyse her tür ekonomik faaliyet durdu, küresel tedarik zinciri bozuldu, sadece sağlık, gıda ve kısmi sanayi üretimi yapan sektörler faaliyetine devam etti. Dolayısıyla, arz ve talep şokunun aynı anda yaşandığı, hiç tecrübe edilmemiş bir tür krizle karşı karşıyayız.
İlk önce, ülkelerin eve kapanmasının boyutlarını görmek için Google’ın Mart ayı sonu için sunduğu verilerden oluşan tabloya bakalım (Şekil 1).Görüleceği gibi, evlerde yoğunlaşma her ülke için artarken, dışarıya yönelik faaliyetlerin tümünde çok belirgin bir düşüş var. Haliyle, böyle bir kapanmanın tüm ülkeler üzerinde ciddi bir ekonomik daralmaya yol açması kaçınılmaz.
Şekil 1: Korona önlemleri sonucu bazı ülke hareketliliklerinde azalma
Kaynakça: Sözcü Gazetesi tarafından derlenmiş google trends verileri (1)
Akademik çalışmalar gösteriyor ki, küresel ölçekte enerji kullanımını ve emisyonları etkileyen en önemli faktör ekonomik büyümedir. Örneğin bizim 1990-2016 Türkiye’de karbondioksit emisyonu değişimini etkileyen faktörleri incelediğimiz bir çalışma, bu dönemdeki emisyon artışının neredeyse %76’sı “ekonomik büyüme” kaynaklıdır diyor (2). Ekonomik büyüme daha fazla mal ve hizmet üretimi, dolayısıyla daha fazla enerji ve emisyon demek. Haliyle ekonomik daralma da küçülen ekonomik sektörün karbon yoğunluğuna bağlı olarak emisyonlarda bir azalmaya yol açacak.
Pandeminin ana başlangıç yeri Çin olduğu için, alınan önlemler sonucu ilk ekonomik tahribat Çin ekonomisi üzerinde oldu. Son 30 yılda ilk defa sanayide daralma yaşayan Çin’de birinci çeyrek küçülmesi %10 civarında oldu ve emisyonlar tahmini %25 azalma gösterdi(3). Daha sonra İtalya ile birlikte Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayılan salgın nedeniyle alınan önlemler, bu ülkelerde de ciddi bir ekonomik küçülmeye yol açtı.
Financial Times haberine göre, bu dönemde Avrupa Birliği’nde (AB) günlük emisyon azalışları yaklaşık %60’a ulaştı. En büyük emisyon azalması %88 ile ulaştırma sektöründe olurken, evlere kapanma nedeniyle hanehalkının emisyonları ise bir önceki yılın aynı dönemine göre üçte bir oranında artış gösterdi (4).
Şu ana kadar alınan önlemler özellikle ulaştırma başta olmak üzere hizmet sektörünü vuruyor. Hizmet sektöründe özellikle ısınma ve elektrik temelli enerji tüketimi azaldığı için, emisyonlarda bu yönde bir azalma görülüyor. Şekil 2’de, salgın nedeniyle ilk kapanmayı yaşayan Çin’de, elektrik santrallarının kömür talebinin 2020 yılında (kırmızı çizgi), önceki yıla göre (gri çizgi) nasıl azalış gösterdiği sol ilk panelde görülebilir. Sanayi sektöründe ise küresel tedarik zinciri kırılmasından kaynaklanan üretim kesilmesi haricinde, üretimin bir şekilde devam ettiğini görüyoruz (5). Bu nedenle sanayi sektörü kaynaklı emisyonların kısmen büyümesinin devam edeceğini söyleyebiliriz. Materyal yoğun ağır sanayiler, ülkede bir talep azalması söz konusu olsa da stokları artırma yoluna giderek üretimi devam ettirme yeteneğine sahip. Örneğin Çin’deki verileri incelediğimizde, dünyaya demir çelik türü mallar satacak bir ortam bulamasalar da gelecekte talep olacağını düşünerek bu sektörlerde üretimlerini devam ettirdiklerini görebiliriz. Şekil 2’de (sağ panel) görüleceği gibi, Çin GSYH’sı ilk çeyrekte ilk defa büyük bir azalma gösterdiği halde, kırmızı ile gösterilen 2020 ilk çeyrek demir-çelik stoklarını önceki yıl aynı dönemine göre ciddi oranda arttırdı. Bu nedenle, bu tür material yoğun sektörlerdeki enerji kullanımı ve ilgili emisyonların artışının krize rağmen bir süre devam edeceğini söyleyebiliriz. Ancak tedarik zincirinde yurt dışı talebin bu şekilde çöküş seyri devam ettikçe stok temelli büyümenin de bir süre sonra büyük kırılmalar yaşayacağını öngörebiliriz. Görüldüğü gibi, pandemi türü krizlerde, faaliyetlerine devam eden ağır sanayi sektörü kaynaklı üretim ve buna bağlı enerji kullanımı ve emisyonlar, kısa dönemde azalma göstermezken, ancak krizin uzun sürmesi durumunda ciddi bir değişim gösterme potansiyeline sahip.
Şekil 2: Çin’de kömür tüketimi ve çelik stokları değişimi, 2019/2020 Karşılaştırması
Fosil Yakıtların Trajedisi
Enerji türlerinden COVID-19 salgını döneminde en fazla etkilenen yakıt türü petrol oldu. Çünkü, salgına karşı alınan ilk ve en etkili önlem yurt dışı/yurt içi uçuşların durdurulması ve evde kalıp işe ya da başka yerlere seyahatin kısıtlanması olduğu için, bu en fazla hava, kara ve deniz ulaşımını vurdu. Petrol dünyası yıllar boyunca birçok şok gördü ancak hiçbiri bugün tanık olduğumuz şiddette bu sektörü vurmamıştı. Düşen petrol fiyatları normalde tüketicileri cezbeder ancak bu kez talebin yeniden artması, en azından küresel sağlık acil durumu süresi boyunca, pek olası değil. Dolayısıyla, petrol stokları artışı mevcut depolama kapasitesini aşınca fiyatları daha da aşağı çekme ihtimali söz konusu. Bu yazının yazıldığı dönemde, bu ihtimalin gerçekleştiğini ve vadeli ham petrol fiyatlarının sıfırın bile altına indiğine şahit olduk. Şimdiye kadar alınan sağlık önlemleri, özellikle petrol kaynaklı emisyonların çok daha fazla düşüşüne yol açacağını gösteriyor (6).
Ekonomide ortaya çıkan anlık olumsuz etkiler doğalgaz talebini -ulaşımda nispeten sınırlı kullanımı nedeniyle- petrol talebinden daha az etkiliyor. Diğer yandan, bu yıl ikinci defadır Kuzey Yarım Kürede görece ılıman hava şartları yaşanıyor. Bu nedenle doğalgaz sektörü için zaten talepte bir azalma söz konusuyken, COVID-19 krizi nedeniyle kapanan fabrikalar ve iş yerleri bu talebi daha da azalttı. İlaveten gaz depolaması tam kapasiteye ulaştığı için, önümüzdeki yılda da aşırı arz nedeniyle fiyatların düşük seyredeceğini öngörebiliriz. Benzer bir azalışın yine en kirletici olan kömür tüketiminde yaşandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kömürle alakalı diğer en önemli sorun ise talep azalışı nedeniyle kömür fiyatlarının ekonomik olarak sürdürülebilir seviyenin altına düşmesi. Ciddi devlet desteği alamazlarsa, yakın gelecekte birçok kömür şirketinin iflasına şahit olabiliriz.
Alınan önlemler nedeniyle, elektrik tüketiminde de tüm dünyada önemli düşüşler yaşandığı görülüyor; bunun neticesinde pik yüklerde (peak-load) düşüşler gözlemleniyor. Pik yükte düşüşün anlamı bu durumun yenilenebilir enerji sektörünün avantajına olması. Çünkü arz sabit iken talep düşüşü sonrası fiyat rekabetinde yakıt maliyeti sıfır olan (sıfır marjinal maliyet) yenilenebilir enerji kaynakları, fosil yakıtlara göre piyasayı domine edebilecek.
Türkiye’nin 2020 yılı günlük elektrik tüketimine baktığımızda korona önlemleri öncesi ve sonrası büyük değişim yaşandığını görüyoruz. Örneğin, ekonomik büyümenin görüldüğü 2020 yılının Ocak ve Şubat aylarında, elektrik tüketimi sırasıyla %3 ve %7 artış gösterirken, Mart ve özellikle tamamen kapanmanın yaşandığı Nisan ayında elektrik tüketiminde daha önce görmediğimiz büyük düşüşler yaşanıyor. Şekil 3’de, 2019-2020 yılları Mart ve Nisan ayları elektrik tüketimi verileri karşılaştırmalı olarak sunuluyor (7).Veriler çok çarpıcı değişimlere işaret ediyor. Şöyle ki, Mart ayı verileri her iki yıl için başlangıçta neredeyse aynı seviyede seyrederken, hükümetin 16 Mart 2020 Pazartesi itibarıyla okulları tatil etmesi ve ilk olarak bazı işyerlerini kapatma duyurusuyla, 16 Mart’ın başladığı ilk hafta içi günlerde elektrik tüketimi azalmadı aksine ciddi bir artış gösterdi. Bunu halkın ve işletmelerin, panik ve ihtiyat saiki ile bazı yapılması gereken faaliyetleri aceleyle yapmasına bağlayabiliriz. Daha sonraki günlerde beklendiği gibi 2020 elektrik tüketimi sürekli olarak 2019 aynı gün ve hafta elektrik tüketiminin altında seyretti. Hükümetin, önlemleri sıkılaştırıp daha fazla iş ve işletmeyi kapatma kararı ve etkili “evde kal” çağrısıyla özellikle Nisan ayındaki elektrik tüketimi bir önceki yılın aynı dönemine göre çok daha hızlı düşüş gösterdi.
Şekil 3: Türkiye’nin 2019-2020 Mart ve Nisan Ayı Elektrik Tüketimi
Not: TEİAŞ YTBS Günlük istatistiklerinden derlenerek hazırlanmıştır. Aynı günlerin örtüşmesi için 2019 için Mart ayı 3. gününden başlanılmıştır.
Örneğin 16 Nisan Perşembe gününde 2019 yılı 3. haftası Perşembe günü olan 18 Nisan’a göre %17.5 daha az elektrik tüketildi. Elektrik tüketiminde yaşanan bu büyük düşüş, Türkiye’nin Nisan ayı GSYH’nin de ciddi bir şekilde azalacağının işareti.
Gün içi elektrik tüketimi davranışının nasıl bir değişim gösterdiğini görmek için, Şekil 4’teki tabloda bahsettiğimiz her iki yılın 3. hafta Perşembe günü saatlik elektrik tüketimi sunuluyor. Görüleceği gibi, her saat itibarı ile 2020 Perşembe günü 2019 yılı Perşembe elektrik tüketiminin altında seyretti. Ancak gece saat 01:00’de tüketilen elektrik tüketimi %13,7 ile en düşük azaltıma sahip iken, 08:00-09:00 arası tüketim ise yaklaşık %21,3’lük azaltım ile en fazla düşüşü yaşadı(7). Bir önceki yıla göre, sabah iş yerlerinin açılmaması nedeniyle bu azalma en yüksek seviyede.
Şekil 4: Saatlik elektrik tüketimi karşılaştırma, 2019-2020 Nisan ayı üçüncü haftası Perşembe
Not: TEİAŞ YTBS Günlük istatistiklerinden derlenerek hazırlanmıştır. 3. hafta Perşembe 2020 yılı için 16 Nisan günü, 2019 yılı için ise 18 Nisan günü saatlik elektrik tüketim verileri esas alınmıştır.
Yakın Geleceğe Dair Öngörüler
Yukarıda özellikle şimdiye kadar ekonomilerin ve emisyonların nasıl bir seyir izlediğine yönelik bilgiler sunduk. Bundan sonraki kısımda ise, yakın gelecekte ve orta vadede ekonomilerin nasıl gelişim göstereceği, toplum davranışı ve bunların emisyonlar üzerine etkisini tartışacağız. Bu kısımda da ana vurgu, hâlâ devam eden sağlık önlemlerinin, ekonomik ve çevresel etkilerinin nasıl bir seyir inceleyeceğine yönelik olacak.
Salgın sonrası ekonomik görünüm, uygulanan kapanma ve kontrollerin ne kadar süreceği ve bu önlemlerin nasıl bir sertlikte uygulanacağı, pandemi sonrasında ekonomik iyileşmenin şekli üzerindeki şüpheler nedeniyle birçok belirsizliği beraberinde getiriyor.
Mevcut tahminlerde, yakın geleceğe yönelik kayıpların hesaba katılması büyük önem arzediyor. Şu ana kadar görünen, Çin’de başlayan salgın kontrol altına alınmış, Avrupa’da İtalya ve İspanya gibi ülkelerde zirve yapmış durumda. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde ise önümüzdeki dönemde ancak zirveye ulaşması bekleniyor. Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde ise salgının daha yeni başladığı söyleniyor. Ülkelerin zirve yaptıktan sonra da önlemlerini hafifletse bile belli bir dönem izolasyon politikalarına devam edeceğini varsayarsak, ilave ekonomik kayıpların özellikle yaz ayında da devam edeceğini bekleyebiliriz. Örneğin, turizm sektörü için bu virüs bir kabus niteliğinde. Her ne kadar ülkelerin önlemlerini ne zaman kaldıracağını bilemesek de, bu sezona ait turizm sektörünün büyük bir çöküş yaşayacağını öngörebiliriz. 2019 yılında Türkiye yaklaşık 34.5 milyar dolar gelir ve 52 milyon turist sayısı ile dünyanın en fazla turist çeken yedinci ülkesi idi (8]. Yaz rezervasyonlarının bahar aylarında yapıldığı bu sene için, önceki yıl rakamlarının yanına yaklaşmak bile maalesef mümkün olmayacak. Yukarıda bahsettiğimiz çalışmada, Türkiye için seragazı emisyonları artışına neden ekonomik büyüme sonrası ikinci en büyük faktör de nüfus etkisi çıkmıştı. Dolayısıyla, gelmeyen milyonlarca turist daha az tüketim ve daha az enerji ihtiyacı anlamına geliyor. Turizm bölgelerindeki özellikle klima kaynaklı elektrik tüketiminin dibe vuracağını ve turizm kaynaklı emisyonların ciddi şekilde azalacağını öngörebiliriz. Turizm sektörünün sadece bu yılla kalmayıp, uzun bir süre bu talep daralması şokunu yaşayacağı beklenmeli.
İlk başlarda nispeten düşük ekonomik kayıp tahmininde bulunan ülkeler veya uluslararası kuruluşlar, gün geçtikçe yaşanacak ekonomik hasarın daha yüksek olacağına dair güncellemeler yapıyorlar. IMF, Ocak 2020’de küresel ekonominin %3,3 büyüyeceğini tahmin etmişken, son yayımladığı Nisan “2020 Dünya Ekonomik Görünümü” raporunda ise küresel ekonominin 2020’de %3,0 daralacağı tahmininde bulundu (9). Anlaşılan, COVID-19 krizi, 2008 küresel krizinin de ötesinde meşhur “1929 Büyük Buhranı” gibi büyük bir ekonomik felakete yol açacak. IMF, aynı raporda, Türkiye için bu yıl daha once %3,0 olan büyüme beklentisini %5,0 küçülme olarak revize etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek ekonomik daralması %4 ile 2008’de olan ABD için, Bank of Amerika bu pandemi krizi sonrası bu ülkenin %10 küçüleceğini tahmin ediyor (10). Euro bölgesi için IMF, %7.5 daralma beklerken, Goldman Sachs Global Investment Research, Nisan başında yaptığı yeni tahmine göre Euro bölgesi için GSYH daralmasının %9 olacağını öngörüyor (11). Kapanma süresi uzadıkça, ekonomik tahribata yönelik bu tahminlerin daha büyük kayıplardan söz edeceğini söylemek bir kehanet olmaz. Bu konuda, Şekil 5’deki FT tablosuna bakarak yakın dönem hakkında bir öngörüde bulunabiliriz(12). Bu tablo, OECD’nin tahminini yansıtıyor ve Nisan ayına girdiğimiz dönemde ülkelerin COVID-19 salgınına karşı almış oldukları mevcut izolasyon önlemlerinin, ilgili ay içinde her bir ülke için GÜNLÜK ne kadar ekonomik kayıp potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor (13). Örneğin, Türkiye’de Mart ayı ortasından bu zamana kadar alınan önlemlerin mevcut hasar potansiyeli günlük %22 üzerinde bir ekonomik daralmaya işaret ediyor. Günlük daralma Japonya, Meksika, Almanya ve İspanya için ise %30 civarında bir kayba erişiyor. Eğer bir mucize gerçekleşse ve bu ay içerisinde virüs tamamen yok edilebilse, belki yılın diğer kalanı için bu tür bir kayıptan kurtulabiliriz. Maalesef, böyle bir mucize görünmediği sürece, bu bilinmeyen gelecekte sosyal izolasyon ve kapanma ne kadar devam ederse her ay için bu kadar bir potansiyel kayıp görebilmemiz mümkün. Söz konusu tabloyu detaylandıracak olursak, bir aylık bu şiddette kapanma, günlük %30 daralma yaşayan Japonya’nın ortalamada yıllık GSYH’sinin %2.5 (30/12) ekonomik küçülmeye neden olacağını gösteriyor. Aynı sertlikte sürdürülmesi düşük bir ihtimal olsa da, bu önlemlerin tüm yıl sürmesi durumunda ülkelerin %20-30 küçülmesi söz konusu olabilir. Böyle bir olasılık bir felaket senaryosu demek ancak hiç kimse de bu sürecin ne zaman biteceğini bilemediği için, maalesef hesaba katılması gereken bir durum. Daha gerçekçi bir senaryo, ülkelerin vaka sayısı ve/veya ölüm sayısı belli bir peak (zirve) seviyesine ulaşıp bu seviyelerden ciddi azalma gösterdikten sonra, kademeli olarak önlemleri gevşetip, kapanma seviyelerini düşürebilir. İlk ihtimalde ülke içi açılım kademeli olarak genişletilirken, uzunca bir süre dış dünya ile fiziki temas kapalı kalabilir.
Şekil 5
Kaynakça: Financial Times
Peki Ya Emisyonlar?
Şimdiye kadar yapılan iki çalışma, sağlık önlemleri sonucu 2020 yılında küresel emisyonların ciddi oranda azalacağını öngörüyor. Carbon Brief Nisan ayı analizine göre, COVID-19 için alınan önlemler neticesinde küresel ölçekte emisyonların önceki yıla göre 1.600 m ton CO2 (MtCO2) kadar azalacağını öngörürken, Guardian’ın sunduğu verilere göre, küresel emisyonlar 2020 sonunda, önceki yıla göre %5 azalacak ve bu azaltım miktarı 2.500 m ton CO2civarında olacak(14). Sonuç olarak, koronavirüs krizi, 2020’de CO2emisyonlarında daha önceki herhangi bir ekonomik kriz veya savaş döneminde görülenden daha fazla azaltım sağlayabilir. Her iki çalışmanın ortak noktası, en çarpıcı önlemler ulaşımın kısıtlanması olduğu için, emisyon azalışının yarıdan fazlasının petrol tüketimi kısılması nedeniyle olacağı tahmini üzerinden ilerliyor. Yakın zamana kadar, yakıt türü cinsinden alternatifi olmadığı için, emisyon azaltımı en zor olan, en fazla emisyon salımına yol açan petrolün Post-Korona döneminde nasıl bir seyir izleyeceğini göreceğiz. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, petrol talebinin bu yıl günlük 9.3 milyon varil azalacağını ifade ediyor. İnanılmaz bir rakam çünkü son 10 yılda artan talebin bir yılda tekrar geri alınması anlamına geliyor. Bu da gösteriyor ki, petrol kaynaklı küresel emisyonlar yukarıdaki tahminlerden daha fazla düşüş gösterebilir.
Post-Korona: Ekonomik Tamirden Tüketici Davranışına Uzanan Senaryolar
Pandemiyle savaşan ülkeleri, virüsten kurtulduktan sonra da çok zorlu bir süreç bekliyor. Burada en önemli soru, sağlık önlemleri nedeniyle kendisini kapatan ülkelerin iyileşmesi, ekonomilerini düzeltmesi nasıl olacak ve bu iyileşme ne kadar bir zamanda gerçekleşecek? Post-Korona sonrası için, en iyimser tahmin, ülkelerin krizden çıkışının “V” şeklinde olacağı üzerine. Yani, ilk iki çeyrekte GSYH düşse bile, son iki çeyrekte aynı şekilde sıçrama yapıp yükseleceği için, ekonomik daralma kısa süreli olacak. Bu argüman, ekonomilerin yapısal bir sorun nedeniyle değil, ani kapanmayla küçülmesi gerekçesine dayanıyor. Bazıları ise bu krizin “U”, “L” ya da “W” şeklinde bir süreç izleyeceğini tahmin ediyor. Her halükârda, bu ekonomik daralmanın kısa veya uzun süreli olsa da büyüklüğünün ne ölçekte olacağı en önemli nokta. Kişisel kanatime göre, bu yaşadığımız sağlık krizi eşi benzeri görülmemiş bir kriz ve ekonomik hasarın boyutu hem daha yüksek hem de daha uzun süreli olacak. Öncelikle, bu sağlık krizinin ne zaman biteceğine yönelik birçok belirsizlik olduğunu görmek gerekir. Aşının bulunması en sağlam çözüm ancak bütün haberler aşının 2020 sonuna doğru ya da 2021 içerisinde ancak büyük ölçekte kullanıma sunulabileceğini söylüyor. Etkili bir sağlık krizi yönetimi ve sıcakların artmasıyla virüs kontrol edilebilse bile, virüsün sonbahardan sonra tekrar salgına dönüşmeyeceği konusunda hiçbir garanti yok. Kaldı ki, Belarus, Türkmenistan ve İsveç gibi bir çok ülke sürü bağışıklığı sistemini benimsedikleri sürece, virüsün tekrar dünyaya yayılması büyük ihtimal dahilinde. Harvard merkezli yeni bir çalışma, koronavirüs salgınından kurtulmanın kısa sürede mümkün olamayacağını ve insanların 2022 yılına kadar sosyal izolasyonu sürdürmesi gerekeceğini söylüyor (15).
Dolayısıyla bu bilinmezleri de hesaba kattığımızda,virüsün tamamen ortadan kalkacağı beklenmemeli ancak yayılımını kontrol ettikten sonra uzun bir süre nispeten daha az maliyet getirecek önlemlerle ülkelerin kontrollü yaşamaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Kapanma süresi uzadıkça, ekonomik sistemde tahribatın tamiri de zorlaşacak; sorunlar yapısal hale dönüşecek ve bazı ülkelerin kırılgan yapısı ve başarısız kriz yönetimi bu ülkeleri iflasa dahi sürükleyebilecek. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, 2020 yılına dair gelişmiş ülkeler için çok yüksek ekonomik daralma beklentisi mevcut. Örneğin, Baker vd. (2020) ABD ekonomisinin 2020 yılı için %11,5 daralacağını ve IMF’nin de söylediği gibi bu belirsizliklerden dolayı kaybın daha yüksek olabileceğini tahmin ediyorlar (16).Başta AB ve birçok gelişmekte olan ülkenin ise girecekleri resesyondan ancak 2022 sonrası çıkılacağı öngörülüyor. Karanlık bir senaryo çizildiğinin farkındayım, ancak bu kadar belirsizliğin yaşandığı bir kriz dünyasında bu tür senaryolara da hazırlıklı olunması gerekir. Çünkü en kötü senaryoya göre hareket etmek hem toplum hem de iş kesiminin bu krizi ciddiye alarak meydana gelebilecek zararların azaltılmasına katkı sağlayacak.
Umarız ki, virüs kaynaklı küresel kriz daha kısa sürede daha az tahribatla bitsin. Her halükârda, Post-Korona dünyanın nasıl bir değişim ve dönüşüm göstereceği, bu yazının esas konusu olan iklim değişikliğine neden olan seragazı seyri ve Paris hedefleri açısından kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektiriyor.
Post-Korona sonrası üzerine gelecek dönemde sayısız değerlendirme ve öngörüler yazılacak. Ancak, henüz salgının bitmediği bu dönemde hazırladığımız bu yazıda, potansiyel etkiler üzerine sistematik bir değerlendirme yapmak çok güç. Bu nedenle, değerlendirme yaparken, küçük altbaşlıklar halinde önemli gördüğümüz noktaları vurgulamaya çalışacağız.
Seragazı Emisyon Senaryoları
İlk senaryoya göre, virüsün etkisi kısa süreli olur ve dünya “V” şeklinde bir toparlanmaya giderse, Post-Korona döneminde fazla bir değişim söz konusu olmaz ve ekonomik, sosyal, toplumsal kalıplar, önceki yıllardaki gibi devam eder. Kişisel kanatime göre, düşük bir senaryo olan bu durumda bile, en azından, küresel karbon bütçesi için tahmin edilen süre biraz ileriye ertelenmiş olur. UNEP Emission Gap raporuna göre, dünyanın Paris Anlaşması’nda hedeflenen karbon nötr amaçlarına ulaşmak için, küresel emisyonların 2020-2030 döneminde 1.5 derece için yıllık %7.6 ve 2 derece için yıllık %2.7 azaltılması gerektiği belirtilmişti (17). İronik gelecek ancak hiçbir politik çaba sarfetmeden pandemi nedeniyle, bilim insanlarının öngördüğü emisyon hedefini 2020 yılı için tutturmuş olacağız. Kısa ömürlü bir pandemi ve iyileşmenin varsayıldığı “V” tipi senaryoda radikal bir değişim öngörülmese de, petrol talebinde yaşanan azalma ve fiyatların düşük sürmesi sonucu, petrole dayalı doğalgaz fiyatları da yılın ikinci yarısında düşük seyredecek ve özellikle elektrik üretiminde kömürün yerini alacak. Daha fazla yenilenebilir ve doğalgaz kullanımı sonucu emisyonlarda daha fazla bir düşüş görülebilir. Dahası, bu kriz kömür söktörünün sonunu da öne çekebilir. Bilindiği gibi kömür şirketleri son yıllarda kârlılıkta ve nakit akışında ciddi sıkıntılar yaşayorlar. Talebin düşmesiyle, özellikle bu dönemde kömür sektörü komaya girmiş durumda ve mali teşvikler alamazsa sektörün sonu gelebilir. Benzer sıkıntıların yenilenebilir enerji işletmeleri için çok da geçerli olmadığını söyleyebiliriz çünkü mevcut yenilenebilir enerji şirketleri, özellikle elektrik üretimini, fiyatı önceden belirlenmiş garantili satın alma anlaşmaları (feed in tariff gibi) ile yapacağı için bu olumsuz dönemden fazla etkilenmeyecek. Ancak, geleceğe yönelik yenilenebilir enerji yatırımları ve teknolojik gelişme açısından, bu krizin kısa dönemde önemli riskler doğurduğunu da söyleyebiliriz. Özellikle güneş ve rüzgar panellerinin en önemli tedarikçisi olan Çin ekonomisi’nde yaşanacak sıkıntılar yeni yatırımlar için büyük sıkıntı yaratabilir. Her halükârda, henüz küçük ve yeni gelişen bir sektör olan yenilenebilir enerji sektörünün, bu kriz döneminde enerjide büyük pastaya sahip olan ve ciddi rekabet ve maliyet sıkıntısı yaşayan fosil yakıtlara göre daha az hasarla kurtulacağını düşünebiliriz.
İkinci senaryoya göre, pandeminin ve ekonomik iyileşmenin daha uzun dönemli, sancılı olacağı ve karar vericiler, şirketler ve toplum üzerinde kalıcı etkiler yaratacağı. Dünya da özellikle enerji sektörlerindeki büyük dönüşümler her zaman kriz ve şoklar neticesinde yaşandı. Örneğin, 1973 Petrol Krizi tüm dünyada enerji arzı güvenliği kavramının ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarttı ve enerji tasarruflu araçların gelişimi bu sayede mümkün oldu. Bu krizin ne kadar süreceği hâlâ net değil ancak her krizde olduğu gibi bu kriz neticesinde de enerji sistemleri, hükümet politikaları ve insan davranış kalıplarında bir değişim ve dönüşüm görülecek. Özellikle, ülkelerin Post-Korona döneminde enerji ve çevre konusundaki yaklaşım ve uygulamaları yenilenebilir enerji ve fosil yakıt dengesini yakından etkileyecek. Bu konuda şimdiye kadar politika yapıcılardan hem pozitif hem de negatif yaklaşımlar görüyoruz. Örneğin, bu kriz sürecinde ekonomik ani duraklama nedeniyle bazı ülkeler çevre standartlarına yönelik kuralları gevşetmeye karar verdiler. Çin otomotiv sektörüne yönelik emisyon düzenlemesini gevşetirken, Trump’ın ısrarıyla EPA regülasyonlarının kaldırılması ya da uygulanmaması kararı alındı. Daha kötüsü, bazı AB ülkeleri tarafından Avrupa Yeşil Düzeni’ne (EGD) yönelik erteleme taleplerini duymaya başladık. Her ne kadar Komisyon başkanı ve birçok siyasetçi Avrupa Yeşil Düzeni’nden sapma olmayacağını beyan etse de, örneğin, AB tarım komiseri pandemi nedeniyle tarım sektörünü daha sürdürülebilir hale getirme vizyonu olan “Tarladan Sofraya” (Farm to Fork) stratejisinin ertelenebileceğini dile getirdi (18). Bu anlamda birçok gelişmiş ülkenin duyurduğu devasa kurtarma paketlerinin hangi sektörleri içereceği ve nasıl bir strateji ile kullanılacağı büyük önem arzediyor. Gerçekten de kurtarma paketlerinin nasıl kullanılacağı konusu yeşil gelecek açısından ciddi riskler barındırıyor. Kişisel düşünceme göre, korona öncesi alınan iklim önlemleri ve normal enerji piyasa şartları özellikle kömür aleyhine işliyor ve ömrünün tükenmesinin az kaldığına işaret ediyor. Devasa kurtarma paketleri ile ülkeler kirli yakıtları kurtarmaya yönelirse, bu süreç yeşil dönüşümün aleyhine işleyebilir ve bu durum uzun dönemde ekonomi mantığı ile de uyumlu olmaz. Özellikle ABD’de Trump yönetiminin bu konulardaki olumsuz tavrı sorun yaratabilir. Ancak, Avrupa’da Almanya başta olmak üzere birçok ülke ve AB kurumu, yeniden yapılanmanın düşük karbonlu bir geleceği hedefleyen EDG plan ve programı ile uyumlu olacağını ısrarlı bir şekilde söylemesi, bu dönüşümün pozitif yönde olacağına yönelik umutları artırıyor. 2008 küresel krizi sonrası, yeşil dönüşüm yolunda ciddi olumsuz bir gelişme fazlaca olmamıştı ama o dönemde kurtarma paketlerinin yeşil yatırımlara kaydığını da söyleyemeyiz. 2050 yılına kadar sürdürülebilir yeşil bir dönüşüm planlarını EGD ile hazırlamış olan Avrupa’nın bu sefer yatırım harcamalarını daha kolay kanalize edebileceğini bekleyebiliriz.
Siyasetçilerin tercihlerinden daha önemli bir diğer konu ise, Post-Korona sonrası işletmelerin ve toplumun nasıl bir dönüşüm göstereceği. Yaşanan şokun tüketici davranışları üzerinde şu anda bile bazı etkilerini görmemiz mümkün. Örneğin, insanlar panikle büyük miktarda toplu alışveriş yapıyorlar, tek kullanımlık maske ve plastik kullanıyorlar, kalabalıklardan kaçınıyorlar, online alışverişe yöneliyorlar ve ticaret yaparken teması en aza indiriyorlar. Eğer bu kapanma ve önlemler farklı derecelerde uzun süre devam edecekse, çok daha radikal, durumu kabullenmiş ve yeni duruma adapte olacak farklı türde davranış kalıplarını gözlemleyebiliriz. İşletmelerse, tedarik zincirinde kırılmaları görecek, yeni duruma göre iş modelleri geliştirecek ve üretimlerini yeni düzene göre adapte etmek zorunda kalacaklar. Korona öncesi, neredeyse tüm imalat sektörünün en önemli tedarik ayağından birisi Çin veya Uzakdoğu iken, Post-Korona döneminde uluslararası ticaretin, özellikle tedarik temelli ticaretin ziyadesiyle daralacağını öngörebiliriz. Dolayısıyla ihtiyaçlar daha fazlasıyla yerli üretimle sağlanacak. Bu durum, son yıllarda tartışılan üretim ve tüketim temelli emisyonlar arasındaki farkı azaltacak ve gelişmiş ülkelerin üretim temelli emisyonlarının artışına neden olacak.
2019 yılının bittiği ve 2020 yılına girildiği gece insanlık tüm dünyada milyarlarca insanın bu kadar kısa sürede rutin davranışlarını tamamen değiştireceği bir deneyimi yaşayacağını asla hayal edemezdi. Yıllarca farklı disiplinlerde araştırmacıların gelecek senaryoları için çalıştığı birçok şey dünyada sanki labaratuvar üzerinde deneysel olarak yaşandı. Şöyle ki, dijital devrim neticesinde, ofis yerine evde çalışmanın nasıl birşey olduğu; yaygın eğitimin online olarak yapıldığı; toplantı ve konferansların tüm dünyada sanal ortamda gerçekleştiği bir dönemi bu salgın sayesinde uygulamalı olarak yaşıyoruz.
İnsanlar arasında fiziksel teması gerektiren işler haricinde, bu tür etkileşimi içermeyen bir çok iş kolu için ofis yerine evde çalışmanın avantaj ve dezavantajlarının uygulamalı olarak test edilmesi, bir çok sektörde iş modeline yönelik yeni kararların alınmasına yol açabilir. İşletmeler geniş, pahalı ofis kiraları ve ikram maliyetlerini düşürüp birçok elemanı için kısmi ya da tüm gün evde çalışmayı en verimli şekilde nasıl yapabileceklerini tecrübe ettiler. Çalışanlar, sabahın erken saatinde kalkıp, uzun bir zamanı ofise git-gel ile zaman harcamaktan, ulaşım masraflarından kurtulup, daha verimli bir şekilde işlerini yürütebilme fırsatı yaratabilirler. Her sektör ve işkolu için bu avantajlar mümkün olmayabilir, ancak bu pandemi döneminde avantajları bizatihi tecrübe eden işveren ve çalışanların bir kısmı, pandemi yasakları sonrası bu çalışma düzenini devam ettirebilir. Haliyle daha az ulaşım, daha az sosyalleşme, enerji kullanımı ve emisyonlar üzerinde önemli sonuçlar doğuracak.
Sağlık ve hijyen konusunda insanların daha ihtiyatlı olacağı ve bu nedenle sosyalleşme, eğlence alışkanlıklarının değişeceği bir döneme girebiliriz. Korona sonrası dönemde insanların uluslararası seyahat ve turistik gezilerini yaygın hastalık endişesiyle kısıtlayacağını, işletmelerin de bu endişelere karşı yeni düzenlemeler ve dönüşüme gideceklerini bekleyebiliriz. Örneğin, ulaşımda artık daha az koltuk (%50 kapasite gibi) ayarlaması olabilir, büyük ölçekli otellere talep azalıp butik otellere talep artışı söz konusu olabilir. Restoran, kafe gibi sosyal mekanlara gitmeler daha seyrekleşip, insanların evde vakit geçirmesi artabilir. Bütün bu tür dönüşümlerin turizm veya tarım kaynaklı seragazı emisyonları üzerinde çoğunlukla azaltıcı etkisi olacağını söyleyebiliriz. Bu konuda olumsuz bir gelişme ise, insanların hijyen ve sağlık endişesiyle toplu taşıma kullanımlarının azalması ve daha fazla özel araçla seyahat etme olabilir.
Evde kalma ve sosyal izalosyon, zorunlu da olsa, insanlara döngüsel ekonominin prensiplerini uygulama fırsatı sağladı. Örneğin, insanlar tüketim toplumundan zorunlu olarak vazgeçip, daha kanaatkar bir yaşam sürmek zorunda kaldı. Kendi kendine yetmeyi ve kendi işini görmeyi, evindeki eşyaları tamir etmeyi, tutumlu olmayı öğretti. Tabii ki, bu davranışsal değişimler, arzulanan ve bilerek yapılan davranışsal dönüşümler değil. Ancak, birçok insanın bu değişimi Post-Korona döneminde de devam ettireceğini düşünebiliriz. Böyle kanaatkâr, tasarruflu ve kendi kendine yeterli bireylerin kişi başı enerji ve emisyon tüketimlerinin de düşüş göstereceğini rahatlıkla öngörebiliriz.
Bu pandemi döneminde doğayla ve emisyonlarla alakalı duyduğumuz güzel ve üzücü haberler de artmaya başladı. Bilerek ve uygulanmış politikalarla başarılmasa bile, Çin’in Wuhan şehrinde hava kirliliğinin ortadan kalkması, Venedik’te kanalların temiz akmaya başlaması, İstanbul Boğazın’ın daha mavi ve temiz kalması, deniz ve doğa hayvanlarının daha temiz bir hayat ortamında neşvü nema bulması gibi güzel haberlerin gelmesi insanlara çevresel kirlilikten kurtulursak nasıl iyileşmeler yaşanabileceğini gösterdi. Ya da örneğin, Türkiye’de büyükşehirlerin yanında Zonguldak şehrine de giriş çıkışlar yasaklandı. Neden Zonguldak diye araştırıldığında, bunun en temel sebebinin o bölgedeki yoğun termik santrallar ve kömür madenciliğinin bölgede yaşayan insanların akciğerlerine ciddi hasar verdiği ortaya çıkıyor. Bahsettiğimiz türdeki olumlu ve olumsuz haberler, topluma fosil yakıt kullanımının zararları konusunda farkındalık yaratacağını ve önlem alınırsa daha iyi bir dünyanın mümkün olacağını gösterebilir. Bu pandemi döneminde yaşananlar, önceki umursamazlıkları ortadan kaldırıp, vazgeçeceğimiz kötü alışkanlıkların nasıl güzel sonuçlar doğurabileceği konusunda önemli tecrübeler sunuyor.
Pandeminin Gelir Dağılımı ve Tasarruflar Üzerine Etkisi
Pandemi döneminde, genel anlamda, ülke ekonomilerine baktığımızda, işletmeler ve tüketicilerle ilgili şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz: Çalışma hayatına devam edenler ve işini-işletmesini kaybededenler. İlk grup, kategorik olarak tüm kamu çalışanlarını ve zorunlu sektör diyeceğimiz bu sektörde çalışanlar. Bu gruptaki insanların geliri düzenli şekilde devam ettiği halde, yaşanan kapanma nedeniyle harcama yapamadıklarından pandemi sonrasına belirli bir seviyede tasarruf sağlayarak girecekler. Eşi ve kendisi akademisyen olan bir meslektaşım, zorunlu evde kaldıkları için harcamalarının, bu dönemde normalde harcadıklarının yarısını bile bulmadığını ifade ediyor. Öte yandan, işletmeleri kapanan on binlerce işletme sahibi ve bu sektörlerde çalışan milyonlarca işsiz ise mevcut tasarruflarını bile tüketmiş şekilde Post-Korona dönemine girecekler. Abartılı olsa da, örneğin hijyen ya da kolonya üreticileleri bu dönemde büyük bir gelir artışı sağlarken, binlerce küçük ve orta sınıf işletme (restorant, kafe, kuaför, turizm işletmecisi gibi) belki de iflasın eşiğine gelecek. İşini kaybeden milyonlarca işsiz, yeni dönemde yine uzun süre iş bulma sıkıntısı yaşayabilecek. Bu noktada, pandemi sonrasının yeni bir gelir dağılımı ve dengesizliği yaratacağını söylemek yanlış olmayacak. Makro ölçekte ise, kaybedenlerin daha fazla olması nedeniyle, ülkede toplam tüketim talebinin belli bir dönem düşük seyredeceğini öngörebiliriz. Merak ettiğim bir konu, ilk kategorideki şanslılar grubunun yeni dönemde harcanabilir gelirini nasıl kullanacağı. Salgın döneminde yaptıkları tasarrufları ile harcamalarını daha da artıracaklar mı yoksa bu dönemin etkisiyle ihtiyatlı olacak ve kısıtlı yaşamaya devam mı edecekler? Bu tutumlar, tüketim ve emisyonlar üzerine önemli bir etki yaratacak.
Sonuçta bütün bunlar, çevre ile ilgili sorumluluk sahibi kuruluşlara, hükümetlere ve kanaat önderi kişilere salgın sonrası dönemde daha fazla görevler yüklüyor. Bu iyi ve kötü olası sonuçları, açık ve sistematik bir mantıkla kamuoyuna anlatmak ve yeni dönemde ülkelerin daha temiz, düşük karbonlu bir gelecek için politikalara öncelik vermesi konusunda daha fazla baskı ve kamuoyu yaratılmasına öncelik verilmesi gerekecek.
Koronavirüs iklimle alakalı bir salgın değil. Ciddiye alınmazsa ne tür ekonomik ve sosyal felaketlere yol açacağını çarpıcı bir şekilde gösterdi. Ancak dünyanın bu şekilde küresel bir pandemi ile karşı karşıya kalınacağını göstermesi açısından iklim krizinin orta vadede yolaçacağı sağlık ve diğer çevresel sorunlarının jeneriği gibi düşünülebilir. Dahası, dünyanın yıllarca küresel sorunlar için almadığı önlemleri bu 2020 yılının ilk altı ayında ne kadar acil ve hızlı bir şekilde alabileceğini gördük. Bu yönüyle, umut ederiz ki, iklim krizine önlem ve adaptasyon konusunda bu felaket tecrübesi çok önemli ipuçları ve çözümler geliştirmemizi sağlar.
KAYNAKÇA
- Google (2020). “COVID-19 Community Mobility Reports” https://www.google.com/covid19/mobility/
- Karakaya, E., Bostan, A. and Özçağ, M. (2019) “Decomposition and decoupling analysis of energy-related carbon emissions in Turkey”, Environmental Science and Pollution Research 26 (31), 32080-32091. https://link.springer.com/article/10.1007/s11356-019-06359-5
- Carbon Brief (2020a). “Analysis: Coronavirus temporarily reduced China’s CO2 emissions by a quarter”, https://www.carbonbrief.org/analysis-coronavirus-has-temporarily-reduced-chinas-co2-emissions-by-a-quarter
- Financial Times, EU carbon emissions tumble during lockdowns, March 2020, https://www.ft.com/content/4c59fd16-6020-4798-b8f1-5df686bbd97a
- WSJ (2020). “China Is Open for Business, but the Postcoronavirus Reboot Looks Slow and Rocky”, 26 March 2020 https://www.wsj.com/articles/china-is-open-for-business-but-the-post-coronavirus-reboot-looks-slow-and-rocky-11585232600
- Carbon Brief (2020b) “Analysis: Coronavirus set to cause largest ever annual fall in CO2 emissions”, 9 April 2020. https://www.carbonbrief.org/analysis-coronavirus-set-to-cause-largest-ever-annual-fall-in-co2-emissions
- TEİAŞ. YTBS Günlük İstatistikler https://ytbsbilgi.teias.gov.tr/ytbsbilgi/frm_istatistikler.jsf
- AA (2020) “Türkiye’nin turizm geliri 2019’da yüzde 17 arttı”, 31 Ocak 2020. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyenin-turizm-geliri-2019da-yuzde-17-artti/1719831
- IMF (2020) “World Economic Outlook”, April 2020 — The Great Lockdown https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2020/04/14/weo-april-2020
- Bank of America, 2020, https://www.bofaml.com/en-us/content/managing-through-coronavirus-impact.html
- Goldman Sachs . 2020 , “SARS-Coronavirus-2 / COVID-19: An Update on Developments in Europe March 26, 2020 “,https://www.goldmansachs.com/insights/talks-at-gs/03-26-20-update-coronavirus-europe-f/report.pdf
- Financial Times, 2020, https://www.ft.com/content/b427db58-77e6-11ea-af44-daa3def9ae03
- OECD (2020), “Evaluating the initial impactofCOVID-19 containment measures on economic activity, OECD Publication, Paris
- Guardian, 2020, Carbon emissions from fossil fuels could fall by 2.5bn tonnes in 2020, https://www.theguardian.com/environment/2020/apr/12/global-carbon-emisions-could-fall-by-record-25bn-tonnes-in-2020
- Kissler, S., vd (2020) Projecting the transmission dynamics of Sars-Cov-2 through postpandemic period, Science, eabb5793, DOI: 10.1126/Science.abb5793
- Scott Baker, Nicholas Bloom, Steven Davis, Stephen Terry (2020). “COVID-induced economic uncertainty and its consequences”, https://voxeu.org/article/covid-induced-economic-uncertainty-and-its-consequences?
- United Nations Environment Programme (2019). Emissions Gap Report 2019. UNEP, Nairobi.
- Euractive, 2020, “Flanders chooses EU Green Deal as battleground between regions”, https://www.euractiv.com/section/politics/news/flanders-chooses-eu-green-deal-as-battleground-between-regions/