Yaklaşan BM İklim Zirvesi’ndeki tartışmalara ve müzakerelere, belki de daha önce hiç duymadığınız bir kavram damgasını vuracak: Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef. Yenilenmiş bir iklim finansmanı anlamına gelen bu başlık altındaki hedefin kabul edilmesi durumunda, Dünya’nın iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla ortaya koyacağı planın finansal temeli oluşacak…
11 Kasım’da Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de başlayacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’da (COP29) hükümetler, Yeni Kolektif Sayısallaştırılmış Hedef (New Collective Quantified Goal – NCQG) adı verilen yeni bir iklim finansmanı hedefini tartışmaya başlayacak. Tam da bu sebeple konunun uzmanı gözlemciler, Azerbaycan’daki zirveyi şimdiden “Finans COP’u” olarak adlandırıyor.
Felaketlere hazırlıklı olmak, felaketlerden sonra acil yardım sağlayabilmek, uzun vadeli etkilerle başa çıkmak ve yeniden inşa etmek gibi iklim krizine yanıt vermeyi sağlayacak parasal kaynaklar son derece önemli. Bu bağlamda dünyanın iklim değişikliği ve onun pek çok zararlı etkisiyle başa çıkmak için oluşturacağı planın finansal temellerini oluşturacak NCQG’nin kabul edilmesi de önem kazanıyor. Ancak bu hedefe ulaşmak pek de kolay olmayacak. İklim finansmanına kimlerin katkıda bulunacağı, bu finansmandan kimlerin yararlanacağı ya da ne kadar ödeneceği gibi başlıklar COP müzakerelerinin en tartışmalı ve uzun zamandır süregelen sorunlarını oluşturuyor.
Uluslararası çapta faaliyet gösteren bir insani yardım kuruluşu olan Mercy Corps’un Zürih İklim Dirençliliği İttifakı baş temsilcisi Debbie Hillier, The New Humanitarian’a verdiği demeçte, “Finans her şeyi temellendiriyor, bu yüzden NCQG ne yazık ki her şeyin cevabı” dedi.
Eğer kabul edilirse, 2025’ten itibaren NCQG, 2020 yılına kadar her yıl 100 milyar dolar transfer etmeyi hedefleyen eski finansman hedefini geçmek zorunda. Bu para, iklim değişikliğine büyük ölçüde neden olan Küresel Kuzey ülkelerinden, Küresel Güney’deki ülkelere aktarılacaktı. Hem 100 milyar dolarlık hedef hem de 2025 sonrası yerine geçecek plan, 2015 Paris Anlaşması’na da dahil edilmişti.
NCQG’nin değeri konusunda da tahminler farklılıklar gösteriyor. Hedefin, bilinen değeri genellikle yılda yaklaşık bir trilyon dolar civarında bir taban değere sahip. Ancak bunun ne kadarının kamu finansmanından ve hibe olarak sağlanacağı tartışma konusu olacak.
Düşük gelirli ülkeler ve iklim kampanyacıları, mevcut 100 milyar dolarlık hedefin yetersiz olduğunu uzun zamandır dile getiriyorlar. Ayrıca zayıf bir NCQG’nin iklim eşitsizliklerini daha da pekiştireceğinden endişe ediyorlar. Yetersiz bir finansman hedefinin 10 ila 15 yıl boyunca korkunç sonuçlar doğurabileceğine dikkat çeken Hillier, “Bu son derece tehlikeli” diye ekledi.
Ancak yüksek gelirli ülkelerdeki yetkililer, küçülen yardım bütçeleri, iç finansal baskılar ve seçimlerde yeşil politikalara karşı tepki gösteren seçmenlerin daha acil öncelikleri olduğu yönündeki söylemler nedeniyle mevcut taahhütlerini ödeme konusunda endişeleniyorlar.
Finans uzmanları, hükümetlerin NCQG’yi kabul edip etmeyeceği ve bu hedefin iklim değişikliğinin insani etkilerine yönelik para ayırıp ayırmayacağı sorularının büyük ihtimalle Bakü’deki zirveye kadar cevapsız kalacağına dikkat çekiyor.
İklim Finansmanının Ana Başlıkları Nedir?
İklim finansmanının iki ana amacı bulunuyor; iklim değişikliğini hafifletmek ve uyum sağlamak. Ancak bu iki hedef genellikle farklı türde para gerektiriyor. İklim değişikliğini hafifletme, örneğin karbon kirliliğini azaltmak gibi genel seragazı emisyonlarını azaltmaya odaklanıyor. Bu alan, yenilenebilir enerji tesisleri ya da elektrikli arabalar gibi projeler gerektirdiğinden, genellikle özel yatırımları kullanıyor.
Diğer taraftan, iklim uyumu küresel ısınmanın etkilerine karşı toplumları hazırlamakla alakalı olduğu için, bu kategori altındaki projeler son derece çeşitlilik arz ediyor ve düşük gelirli ülkelerde, genellikle geleneksel “gelişim” programlarına benzer görünüyor. Bu tür projeler çoğunlukla “Yeşil İklim Fonu” gibi çok taraflı kurumlar tarafından finanse ediliyor. Uyum finansmanı, insani yardımda bulunan kurumların, örneğin direnç inşa etme ve önceden müdahale gibi iklim odaklı programları için fon aradıkları kaynağı oluşturuyor. Örneğin sel öncesi altyapı inşa etmek ya da çevresel restorasyon gibi uyum projelerinin yatırım getirisini sağlamak daha zor olabileceği için, genellikle hibe veya düşük faizli finansman tercih ediliyor.
Bu nedenle, uyum finansmanı, geniş çapta kabul görmesine rağmen, hafifletme finansmanının gerisinde kalıyor. Ülkeler 2021’de, 2019 seviyelerinden 2025’e kadar uyum finansmanını iki katına çıkarmayı kabul etseler de bu hedefe yönelik ilerleme yavaş oldu.
Azaltım projelerine büyük meblağlar yatırılmasına rağmen bu, iklim krizinin en kötü etkilerini zaten yaşayanlara pek yardımcı olmuyor. Bu durum, kampanyacıları, NCQG’de uyum ve kayıp ve zarar için ayrı hedefler ya da alt hedefler talep etmeye yönlendiriyor.
Ancak, NCQG’de yeni uyum finansmanı hedefleri belirlemek, insani yardım faaliyetlerinde bulunanlar açısından, özellikle en savunmasız ortamlarda programları uygulamak söz konusu olduğunda son derece zorlayıcı olan politika alanındaki tüm engellere çözüm getirmeyecek.
Birleşik Krallık merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Overseas Development Institute (ODI) İklim ve Sürdürülebilirlik Programı Direktörü Sarah Colenbrander, “Uyum finansmanını yerel düzeye şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde aktarmak, büyük miktarlarda parayı elde etmek daha zordur. Dağıtımı da zordur” yorumunda bulundu.
Colenbrander, bu sorunların “kırılgan ve çatışmadan etkilenen herhangi bir ülkede” daha da büyüdüğünü belirterek, uluslararası büyük STK’ların, uyum finansmanının bu tür ortamlara ulaşması için ana kanallar olacağını ancak bu kuruluşların işlem maliyetleri ve insani yardım alanındaki modellerine yönelik artan eleştiriler nedeniyle endişeler olduğunu da sözlerine ekledi.
Öte yandan tüm bunlar her şeyin kötü gittiği anlamına da gelmiyor. Daha fazla uyum finansmanı, insani yardımda bulunanların artan iklim riskleri karşısında büyük bir ihtiyaç olduğunu söyledikleri, felaketleri önlemek ve bunlara hazırlık yapmak amacıyla yapılan önceden müdahale programları için daha fazla para ayrılmasını sağlayabilecek.
Dünya çapında doğal afetler ve diğer acil durumlar karşısında daha etkili bir şekilde hazırlanmak, tepki vermek ve iyileşmek için politika ve stratejiler geliştiren bağımsız bir düşünce kuruluşu olan Afet Önleme Merkezi’nin (Centre for Disaster Protection) verileri, 2022’de kriz finansmanının yalnızca %1,1’nin önceden düzenlenmiş finansman için ayrıldığını ortaya koyuyor. Ayrıca bu miktarın da büyük oranda orta gelirli ülkelere gittiği görülüyor. Ayrıca insani yardım açısından önemli bir diğer nokta da, bu tür girişimlerin genellikle daha istikrarlı ortamlarda gerçekleşmesi, kırılgan ve çatışmadan etkilenen bölgelerde ise pek yaygın olmamaları.
Kayıp ve Zarar Nasıl Devreye Giriyor?
İklim felaketlerinden kurtulmak için ülkelerle yapılan ödeme anlaşmaları anlamına gelen kayıp ve zarar, özellikle sorunlu bir politika alanı oldu. Küresel çevre sorunları üzerine çalışan bağımsız bir araştırma kuruluşu olan Üçüncü Nesil Çevrecilik’in (Third Generation Environmentalism – E3G) kıdemli araştırmacılarından Alden Meyer, “Bazı yüksek gelirli ülkeler, kayıp ve zararı, tarihi emisyonlar için sınırsız sorumluluk ve tazminat ya da onarım talepleri olarak görüyor” dedi.
Yıllarca süren gergin müzakerelerin ardından, Mısır’daki COP27’de kayıp ve zarar mekanizmasının kurulması kabul edildi, geçen yıl COP28’de ise Kayıp ve Zarara Yanıt Fonu’nun (FRLD) kurulmasına nihayet karar verildi ve bu karar kampanyacılar tarafından tarihi bir adım olarak memnuniyetle karşılandı.
Dünyanın iklimsel açıdan en savunmasız ülkeleri için NCQG, kayıp ve zarar finansmanında ilerlemek için kritik bir araç olarak görülüyor.
COP öncesi bir toplantıda, Kırılgan 20 (Vulnerable 20 – V20) ülkelerinin bakanları, NCQG’nin “kayıp ve zararı kapsamlı bir şekilde ele alması gerektiğini” belirtti. Bu ülkeler, Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü tarafından yapılan son bir analize göre, iklim felaketleri nedeniyle onarım yapmak için borçlanmak zorunda olmalarının yanı sıra, iklim finansmanı olarak aldıklarından iki kat daha fazla borç ödemesi yapıyorlar.
NCQG’ye kayıp ve zararın da dahil edilmesi, uzmanların her yıl milyarlarca dolarlık iklim hasarlarına yanıt vermek için gereken büyük ve muhtemelen artan meblağları sağlamak için daha kolay bir yol açacak.
Ancak bu, kayıp ve zararı, hafifletme ve uyum finansmanının yanı sıra, iklim finansmanının üçüncü bir alanı olarak etkili bir şekilde tanımak anlamına geliyor. Özellikle daha fazla uyum finansmanına ihtiyaç duyulurken, bu durumun öncelik sırası üzerine soru işaretleri olduğu için COP29’da bunun gerçekleşmesi garanti değil.
Dolayısıyla, kayıp ve zararları NCQG’ye dahil etmek, FRLD’nin sağlıklı yürümesi üzerinde büyük bir fark yaratacak. Bu da, iklimle ilgili programların bütçeleri üzerinde etkili olacak. Ancak uzmanlar bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden emin değiller.
Konu hakkında açıklama yapan Colenbrander, “Kayıp ve zarar, NCQG müzakerelerinden ‘içeri alınacak ya da dışarı çıkarılacak’ bir konu olabilir. Çıkacağını söylemiyorum, ancak şu anda net bir fikir birliği olmadığını göz önünde bulundurursak, bu açıkçası hâlâ masada bir konu” dedi. Meyer da konu hakkında şüpheleri olduğunu belirterek, NCQG’ye açık bir kayıp ve zarar alt hedefi eklenmesine karşı daha zengin ülkelerden, özellikle de ABD’den güçlü bir direnç olduğunu belirtti.
Colenbrander aynı zamanda müzakerecilerin Bakü’de NCQG’ye özel bir kayıp ve zarar alt hedefi eklememeleri durumunda, bunun, iklim açısından savunmasız ülkeler için “tekrarlanan bir hayal kırıklığı teması” olmaya devam edeceği uyarısında bulundu ve ekledi:
“En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu ve Uyum Fonu, daha düşük gelirli ülkelerin iklim dayanıklılığını artırmayı amaçlayan iki köklü kurum. Bunlar iklim finansmanı mimarisinin gerçekten önemli parçalarıdır ve bu fonlara çok az kaynak ayrılmaktadır.”
NCQG’ye dahil edilmeseler bile, kayıp ve zarar kendi politik ivmesini kazanmış durumda ve bu, FRLD fonu dışında, örneğin Küresel Kalkan gibi, önceden düzenlenmiş bir finansman programı aracılığıyla daha fazla finansman sağlanmasına yol açabilir gibi görünüyor.
İnsani Yardım Faaliyetlerinde Bulunanlar Ne İstiyor?
İklim finansmanının kırılgan ve çatışmadan etkilenen bölgelere yönlendirilmemesi, başka bir temel sorunu oluşturuyor. Ancak bu konu, resmi müzakerelere konu olmayacak.
Mercy Corps’un OECD verilerini incelediği bir analiz, 2022’de iklim uyum finansmanının yalnızca %0.83’ünün en kırılgan ve çatışmadan etkilenen 10 bölgeye gittiğini ortaya koyuyor. Başka STK’ların ve kurumların analizleri de benzer bir uçurumu işaret ediyor.
Çatışma ve kırılganlık meselesi son yıllarda iklim müzakerelerinde giderek daha fazla önem kazandı. COP28’de bu konuya ilişkin geniş bir şekilde onaylanan siyasi bir deklarasyon yayımlanmıştı ve COP29’un ev sahibi Azerbaycan, bu konuyu diplomatik bir öncelik haline getirdi.
Kampanyacılar ise daha ileri gitmek istiyorlar. NCQG’de bu sorunun tanınmasını, iklim finansmanının belirli bir kısmının, iklim hassasiyeti ve çatışma nedeniyle en çok etkilenen ülkelere yardımcı olmak için ayrılmasını talep ediyorlar. Uluslararası Kurtarma Komitesi (The International Rescue Committee –IRC) tüm uyum fonlarının %18’inin, çoğunlukla Afrika ve Ortadoğu’daki iklim savunmasızlığı ve çatışmadan en fazla etkilenen ülkelere gitmesini ve bu oranın ihtiyaç değerlendirmelerine göre güncellenmesini talep etti.
Bu miktarın çok daha yüksek olmasını talep edenler de oldu. Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü’nden (International Institute for Environment and Development – IIED) iklim değişikliği baş araştırmacısı Ritu Bharadwaj, kırılgan ve çatışmadan etkilenen ülkelere karşılaştıkları artan ve çeşitlenen riskler nedeniyle, iklim finansmanının %40’ının öncelikle bu ülkelere verilmesi gerektiğini önerdi. Colenbrander ise “Kısmen kırılgan ve çatışmadan etkilenen ülkeler iklim müzakerelerinde birleşik bir blok oluşturmadıkları için bu tür bir hedefin NCQG’ye dahil edilmesi zorlu olabilir” dedi.
ODI’den iklim ekonomisti Laetitia Pettinotti de, Paris Anlaşması’nın “özellikle savunmasız” durumdaki gelişmekte olan ülkelerin özel ihtiyaçlarını tanımasına rağmen, sadece Küçük Ada Devletlerini (Small Island Developing States-SIDS) ve en az gelişmiş ülkeleri belirttiğini, çatışma nedeniyle etkilenen ülkeleri dahil etmediğine dikkat çekti.
İnsani Yardımda Bulunanlar Neler Sunabilir?
İnsani yardımlar, iklim tartışmalarına biraz geç dahil olmuş gibi görülse de, birçok uzman, krizlerle, özellikle de “doğal afetler” olarak tanımlanan olaylarla başa çıkma konusundaki deneyimlerinin, iklim finansmanı konusunda önemli bakış açıları sunduğunu düşünüyor. Dünya çapında iklim değişikliğiyle mücadele etmek için çalışan en büyük sivil toplum kuruluşları ağı olma özelliğine sahip İklim Eylem Ağı (Climate Action Network – CAN) Politik Stratejiler Başkanı Jacobo Ocharan, “İklim kampanyacıları, NCQG için kendi vizyonlarını savunurken, insani yardımların finansal yönetim konusundaki uzmanlıklarının özellikle faydalı olacağını belirtiyorlar” dedi.
Bu ayın başlarında bir panelde konuşan Ocharan, bağışta bulunan hükümetlerin yardımlarını nasıl harcayacaklarına dair bir dizi kılavuz niteliği taşıyan “Hükümetlerin Yardım Harcamalarına Yönelik 24 İlke ve İyi Uygulamalar”ı referans gösterdi. Bu kılavuzların, iklim finansmanı tartışmalarında ihtiyaç duyulan “çok sayıda öğe” içerdiğini belirten Ocharan, “Örneğin tahmin edilebilirlik ve esneklik. Bilgi birikimi, deneyim, geçmişte işe yarayan ve yaramayan şeyler çok kıymetli” dedi.
İnsani yardımlar, yardımın yerel düzeyde bir liderliğe sahip olmaması konusunda genellikle eleştirilse de, Ocharan, bu alanda kazandıkları uzmanlığın, daha hızlı bir şekilde daha fazla paranın küçük, yerel örgütlere ulaşmasını sağlamak için kullanılabileceğini öne sürdü. Yıllarca çok uluslu fonlardan kaynaklı hayal kırıklığına uğramış olan iklim kampanyacıları, NCQG’nin bu şekilde daha fazla para dağıtılmasına yardımcı olacak mekanizmalar içermesini istiyorlar.
Müzakereciler Bakü’deki son görüşmeye hazırlanırken, insani yardım faaliyetlerinde bulunanlar ve iklim kampanyacıları, hükümetlere büyük resmi gözden kaçırmamaları çağrısında bulunuyor.
Hillier, sağlam NCQG hedeflerinde anlaşmazlık yaşanması ya da daha kötüsü, hiç anlaşmaya varılmamasını “çok kötü niyetli” olarak algılanacağına dikkat çekerek, “Çünkü Küresel Güney ülkeleri neye ihtiyaç duyduklarını çok açık bir şekilde belirttiler. İklim finansmanı, yardımseverlik ya da zengin ülkelerin iyi niyetiyle ilgili değildir. Bu, sorumluluk, hukuki yükümlülükler ve adaletle ilgilidir” dedi.