COP28’in ilk günleri hakkında değerlendirmelerde bulunan Simon Fraser Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Feyza Güliz Şahinyazan, geçmiş COP’lardan farklı olarak COP28’de tehlike önleme çalışmalarının yerini yavaş yavaş adaptasyon sağlama çabalarına bıraktığını belirtti.
YAZI: Erhan ARCA
COP28 yıllardır büyük bir tartışma konusu olan “kayıp ve zarar” fonu üzerinde anlaşmaya varılmasıyla hızlı bir başlangıç yaptı. İklim değişikliğinde en az payı olmasına karşına bu değişimden en çok etkilenen ülkelere finansal destek sağlamak adına kurulan fon içerisinde ülkelerin sunacağı yatırım miktarları da ülke liderlerinin konuşmalarıyla açıklanmaya başlandı. COP28’in ilk günlerinde yaşanan bir diğer önemli gelişme ise emisyon sayımına gıda ve tarım sistemleri de dahil edilmesi oldu. Simon Fraser Üniversitesi İşletme Fakültesi Operasyon Yönetimi Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Feyza Güliz Şahinyazan, zirvenin ilk günleri hakkında Dubai’den yaptığı gözlemleri İklim Haber’e paylaştı.
Yıllardır üzerine tartışmalar devam eden “kayıp ve zarar” fonunun detayları üzerine anlaşmaya varılmasının ilk gün yaşanan en büyük gelişme olduğunu söyleyen Şahinyazan, ülkelerin bu fona sunduğu katkıların yetersiz olduğunu belitti. “Fonun temel dayanağı gelişmiş ülkerin yarattığı emisyonların oluşturduğu zararların bir şekilde gelişmekte olan ülkeler için tazmini. Bunun için önümüzdeki yıllarda 300 ila 500 milyar dolarlık bir kayıp ve zarar fonu bekleniyor. Ancak en büyük ülkelerin açıkladığı katkılar bile yeterli değil. Şu an açıklanan miktarların toplamı 500 milyon doların biraz üzerinde, yani bu gereken miktarın çok küçük bir kısmı” diye konuşan Şahinyazan, ülkelerin şu an yalnızca söz verdiğini ve verilen sözlerin tutulup tutulmayacağının süreç içerisinde görüleceğini aktardı.
Açılış Konuşması Soğuk Duş Etkisi Yarattı
Açılış konuşmasında COP28 Başkanı Sultan Al Jaber’in; bilinen kalıpların dışında düşünmek, daha esnek olmak ve daha yeni çözümlere odaklanmaktan bahsederek başlamasıyla beklentileri yükselttiğini ancak konuşmasının devamında “petrol ve gazı da o kadar dışlamayalım ama tabii ki de 1.5 derece hedefini tutturmak istiyoruz” gibi bir anlayışla devam ettiğini söyleyen Şahinyazan, konuşmadaki değişimin dinleyiciler üzerinde soğuk duş etkisi yarattığını belirtti.
Kayıp ve zarar fonunun kabul edilmesi ile gıda ve tarım sistemlerinin ülkelerin emisyon sistemlerinin bir parçası olmasını iki önemli gelişme olarak tanımlayan Şahinyazan, bunların yanı sıra asıl beklentinin fosil yakıt tüketimi ve üretiminde taahhüt verilmesi beklenen azaltımlar olduğunu ve bu konuda liderler düzeyinde ne kadar gelişme yaşandığı konusunda şüphelerin bulunduğunu aktardı.
İklim değişikliğinin etkilerinden en fazla zarar gören grup olan Küresel Güney ülkelerinin zirvede dayanışma içerisinde bir görünüm sergilediklerini ifade eden Şahinyazan, pek çok ada ülkesinin topraklarının bir kısmını şimdiden kaybettiklerini ya da kaybetmek üzere olduğunu gündeme getirdiğine değindi. Bunun yanı sıra Brezilya başta olmak üzere Güney Amerika ülkelerinin liderlerinin fosil yakıt kullanımının ivedilikle durdulması yönünde sert çıkışlar yaptığını söyledi.
COP28’in Adaptasyon Gündemi
“Bir diğer üzücü tartışma konusu ise geçmiş COP’larda tehlike azaltımı üzerine konuşulurken COP28’de daha fazla adaptasyon üzerine konuşuluyor. Çoğu insanda artık belirlenen tarihe kadar emisyonların azaltılamayacağı konusunda bir gerginlik var. Sıcaklık artışını 1.5 derece ile sınırlı tutma hedefine ulaşmak için yalnızca altı yılımız kaldı ve bu sürede %43 emisyon azaltımı yapılması gerekiyor. Fakat hiçbir somut adım atılmadığı için artık bu hedefe ulaşılamayacağı gibi bir hava var” diyen Şahinyazan, bu sebeple artık “madem azaltamıyoruz, o zaman nasıl uyumlanacağız?” sorusunun sorulduğunu ve gıda ve tarım sistemlerinin gündeme gelmesinin de aslında bununla ilgili olabileceğini belirtti.
Gıda ve tarım sistemlerinde COP28’in en önemli çıktılarından birinin Ulusal Katkı Beyanı ile Paris Anlaşması’nda ne kadar ilerleme kaydedildiğinin raporlanması olduğunu söyleyen Şahinyazan, bunu şöyle açıkladı: “Paris Anlaşması 2015 yılında imzalandığından beri her beş senede bir ülkelerin yeni taahhütler vermesi gerekiyor. Ama yalnızca bu sözleri vermek yeterli değil, bir yandan da bu sözlerin ne kadar tutulduğu dökümanının hazırlanması gerekiyor. Bir sonraki taahhütler 2025 yılında verileceği için ilk kez bir COP’ta ülkelerin iklim mücadelesindeki durumları bu sene değerlendirilecek.”
Bahsedilen değerlendirme kapsamında gıdadan kaynaklanan emisyonların ve bunları azaltmakla ilgili yöntemlerin de anlaşmaya dahil edilmesinin kabul edildiğini ancak AB’nin buna katılmadığını hatırlatan Şahinyazan, Avrupa Parlamentosu’nun daha önce gıda ve tarım sistemlerini emisyon sayımlarına dahil etmek istemesine karşın bu iş kolunda emek gösteren birçok insanın bundan zarar göreceği yaklaşımı ile konudan uzak kalarak çelişkili açıklamalarda bulunduğunu söyledi. AB’nin 2025 yılında taahhütlerine bunu ekleyip eklemeyeceğinin de soru işareti olduğunu belirten araştırmacı, bunun yanı sıra adaptasyon perspektifinden; iklime dayanıklı tohum ve tarım yöntemleri, alternatif protein kaynakları gibi ciddi konuların önümüzdeki süreçte gündeme gelmeye başlayacağının altını çizdi.
Katılımcılar İstekli, Peki Liderler?
Dünyanın en büyük emisyon üreticilerinden olan Çin ve Amerika’nın belki de zirveye katılan 100 küçük ülkenin toplamından daha fazla yatırım yapabilecekken COP28’e başkanlık düzeyinde katılım göstermemesinin bir hayal kırıklığı yarattığını ifade eden Şahinyazan, zirveye katılım gösteren liderlerin tutumlarına da değindi. Şahinyazan, pek çok ülkenin; delegasyon, sivil toplum, akademi, gençlik temsilcileri ve yerel yönetim temsilcilerinin durumun ciddiyetinin son derece farkında olduğunu aktardı ve ekledi: “Fakat liderler düzeyinde bir iletişim ve eylem alma eksikliği var. Şirketlerin ve destekçilerinin lobi çalışmalarının etkisi bu insanların çabalarını bir yerde gölgede bırakıyor. Çünkü insanlar liderlerin vereceği sözler veya verdikleri direktifler doğrultusunda çalışmalarına devam edecek. Bu yüzden bahsettiğim diğer grupların bir kısmı artık tamamen liderlerin söylediklerinden bağımsız olarak yerelde ne yapabileceklerine odaklanıyor. Bu konuyu katılımcılar çok önemsiyor ancak liderler düzeyinde beklenen somut adımlar şimdilik atılmıyor gibi görünüyor.”
Gençlerden Beklenti Yüksek
CO28’de gençlerin önemi hakkında da çok fazla konuşma olduğuna değinen Şahinyazan, bunun iki yönü olduğunu belirtti: “Birincisi, sektörler tarafından teknolojik gelişmelerin iklim değişikliği mücadelesinde nasıl kullanılabileceği konusunda iklim bilgisi olan, karbon hesaplaması yapabilen genç insan kaynağına son derece ihtiyacı olmasına karşın böyle bir insan kaynağı şu anda yok. Bir an önce yeşil yaka işlerde çalışacak insan kaynağı gerekiyor. İkincisi, gençlerin siyasete etkin katılımı ve oy davranışı ile liderleri yönlendirme ve örgütlü bir şekilde seslerini duyurması bekleniyor. Lobi faaliyetleri her ne kadar liderlerin davranışlarını etkilese de günün sonunda oylara da muhtaçlar ve genç seçmenler birçok ülkede önemli bir oy potansiyelini oluşturuyor. Gençlerin diğer konulardaki görüş ayrılıklarına, kutuplaşmaya yer vermeden bu konuda bir fikir birliği oluşturması ve gelecekleri üzerinden kurgulanmış bir kampaya ile örgütlenmeleri çok konuşuluyor.”