Genel beklenti dönüşüm finansmanındaki tökezlemenin düzelmesi ve ülkelerin taahhütlerinin gerekliliklerine geri döneceği yönünde, bundan daha kısa bir sürede ise fosil yakıta finansal desteğin kesilmesi katlanarak devam edecek.
YAZI: İbrahim ÇİFTÇİ, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği
Paris Anlaşması ile başlayan ve geçen yılki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 26. Taraflar Konferansı ile devam eden süreçte sıcaklık artışını sanayi devrimi öncesine kıyasla 1,5oC artış ile sınırlandırma hedefi doğrultusunda bir dizi yeni taahhüt verildi. Ancak o zamandan bu yana, Rusya-Ukrayna savaşı ve Batılı ülkeler tarafından uygulanan yaptırımlar, büyük bir jeopolitik gerilime dönüşüp gaz fiyatlarını ve enerji arz güvenliği kaygılarıyla fosil yakıtlara olan talebi kısa dönemli arttırdı. Yine de aynı dönem, orta-uzun vadeli hedeflerde enerji dönüşümü sinyallerinin de güçlendiği bir dönem oldu.
Peki, bu süreçte, COP 27’ye giden yolda, finans alanındaki gelişmeleri nasıl değerlendirmek gerekir? Verilen sözlerin ne kadarı tutuldu? Bu soruların cevaplarını üç başlık altında aramak mümkün.
Uyum Finansmanı
İklim finansmanı, uyum ve azaltım arasında bölünüyor;
– Azaltım harcamaları yenilenebilir enerji yatırımları yapmak gibi, karbon emisyonlarını düşürmek için tasarlanmış olup genellikle özel sektör için uygun. Yani para, kâr getirecek krediler yoluyla dağıtılabilir.
– Uyum harcamaları ise – değişen iklime uyum sağlamaya yardımcı olan önlemler – genellikle erken uyarı sistemleri ve sele dayanıklı altyapı gibi devleti içeren projeler aracılığıyla yapılır, yani hibeler tercih edilir.
Uyum finansmanı, düşük gelirli ülkeler tarafından daha acil olarak ihtiyaç duyulmasına rağmen tarihsel olarak yetersiz biçimde finanse edildi. Özellikle Afrika ülkeleri COP27’de bu durumun değişmesini umuyor. Bu konuda ilerleme sağlanamaması, müzakerelerde kilit bir tıkanma noktası olabilir. Benzer şekilde iklim değişikliğinde en az sorumluluğa sahip ancak süreçten halihazırda etkilenen ülkelere yönelik kayıp ve zararların finansmanı mekanizması da geçmişten bugüne çözüme ulaştırılamamış konulardan bir tanesi.
Glasgow’da “gelişmekte olan ülke taraflarının uyumu için kullanılmak üzere, gelişmiş ülke tarafları toplu iklim finansmanı tedariklerini 2025 yılına kadar 2019 seviyelerinden en az iki katına çıkarmaya” çağrıldı. Bu tutar, 2025 yılına kadar en az 40 milyar dolardı ve karşılansa bile bunun yeterli olacağına dair şüpheler var.
Bunun en önemli nedenlerinden biri, yüksek gelirli ülkelerin 2020 ile 2025 yılları arasında iklim değişikliğine karşı hassas olan düşük gelirli ülkelere kullandırılması planlanan yıllık 100 milyar dolarlık iklim finansmanı sözünü tutamaması. Bu vaadin yerine getirilememesi COP26’da gerginliğe neden olmuştu. Bu yıl da bir değişiklik beklenmiyor. Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü tarafından yapılan bir tahmine göre, 2025 yılına kadar sadece 21,8 milyar dolarlık toplam uyum finansmanı bekleniyor.
Uluslararası Fosil Yakıt Finansmanının Sona Ermesi
Uluslararası kamu desteğini bu yılın sonuna kadar temiz enerji geçişine ve fosil yakıtların dışına yönlendirme taahhüdü, COP26’nın en iyi karşılanan sürprizlerinden biriydi. Araştırmacılar daha sonra yıllık 28 milyar dolarlık bir tutarın, fosil yakıtlardan enerji dönüşümüne kaydırılabileceğini tahmin ettiler.
Sınırlı ve açıkça tanımlanmış; 1,5°C’lik ısınma ve Paris Anlaşması’nın hedefleri ile tutarlı olması gereken durumlar istisna olmak üzere, 2022’nin sonuna kadar uluslararası fosil yakıt sektörü için yeni doğrudan kamu desteğinin sona erdirilmesi üzerinde1 anlaşmaya varıldı.
O sırada anlaşma üzerinde çalışan bir yetkili, anlaşmanın düşük gelirli ülkelerin kalkınması için petrol, kömür ve gazın gerekli olduğuna dair söyleme meydan okumayı amaçladığını söyledi. Ancak o zamandan beri dünya jeopolitik ve ekonomik çalkantıların ortasında değişti.
Oil Change International, anlaşmadaki ilerlemeyi gösteren bir analiz üzerinde çalışıyor. STK, İngiltere, Fransa ve anlaşmaya katılan tek çok taraflı kalkınma bankası olan Avrupa Yatırım Bankası’nın (EIB) içinde bulunduğu sadece yedi ülke veya kurumun hâlâ bu yolda olduğunu tespit etti.
Özel Finansal Kuruluşlar
Ülkeler bazında yukarıdaki gelişmeler yaşanırken, özel finansal kuruluşlar ise fosil yakıt desteğini kesmeye devam ediyor.
– Institute for Energy Economics And Financial Analysis (IEEFA) verilerine göre yönettiği varlık miktarı 10 milyar dolardan büyük banka, sigorta ve reasürans şirketleri ile yönettiği varlık miktarı 50 milyar dolardan büyük fon yönetim şirketlerinden oluşan 100’den fazla küresel ölçekte önemli kuruluş kömür, petrol, LNG ve gaz, petrollü kum ve arktik sondajı gibi fosil yakıtlara yatırım yapmayacağını duyurmuş durumda ve bu sayı artıyor.
– Fosil yakıta yatırım yapmayacağını açıklayan kurumları, finansal kuruluşlardan bu sözü veren tüm kuruluşlara genişlettiğimizde ise sayı 1552’ye ve 40.5 trilyon dolar bir varlık değerine ulaşıyoruz.
2022 yılı Rusya-Ukrayna Savaşı sebebiyle yaşanan gaz tedarikinde belirsizliklerin devam etmesi neticesinde özellikle Avrupalı ülkelerin fosil yakıtlara dönüşü tartışmalarına sahne oldu. Ancak Avrupalı liderlerin de belirttiği gibi hâlihazırda devam eden savaş ve yaptırımlar kısa süreli çözümler yaratmayı gerektiriyor. Ancak ülkeler zaten net sıfır hedefleri doğrultusunda yatırım planlaması yaptıkları için, mevcut krizin net sıfır hedefinden uzaklaştırmayacağı, özellikle AB gibi Rusya’dan gaz alımını kesen ülkelerde ise tam tersine atılması gereken adımları hızlandıracağını söylemek mümkün.
Değerlendirme
Tüm bu gelişmeler ışığında COP27’de özellikle gelişmekte olan ülkelerin de baskısıyla uyum finansmanı tartışmalarının yoğun geçeceğini söyleyebiliriz. Her ne kadar dönüşümün finansmanı için ciddi adımlar henüz atılmamış olsa da, Güney Afrika’nın adil dönüşüm için imzaladığı ve ülkenin kömüre bağımlılığını bitirmeyi hedefleyen 8.5 milyar dolar tutarındaki anlaşma gibi güzel örnekler de bulunuyor.
Öte yandan başta kömürlü termik santrallar olmak üzere fosil yakıtlar, dönüşen piyasa koşulları neticesinde hem finansman, hem de yatırım bulmakta güçlük çekiyor. Bunun yanı sıra, 1990’larda, eski Sovyet ülkelerinde Shell, BP gibi şirketlerin yatırımlarını korumak amacıyla enerji şirketlerini, kârlarına zarar verebilecek devlet tedbirlerinden korumak için yürürlüğe alınan Enerji Şartı Anlaşması (EŞA – Energy Charter Treaty – ECT) da enerji dönüşümünün önünde engel teşkil ettiğinin anlaşılmasının ardından Avrupalı ülkelerce birer birer terkediliyor2.
Genel beklenti dönüşüm finansmanındaki tökezlemenin düzelmesi ve ülkelerin taahhütlerinin gerekliliklerine geri döneceği yönünde, bundan daha kısa bir sürede ise fosil yakıta finansal desteğin kesilmesi katlanarak devam edecek.
Notlar:
1) Beşi G-7 üyesi olmak üzere 34 ülke ve beş kuruluş: Avrupa Yatırım Bankası (EIB), Banco de Desenvolvimento de Minas Gerais, Agence Française de Développement, Financierings-Maatschappij voor Ontwikkelingslanden N.V. ve Doğu Afrika Kalkınma Bankası tarafından.
2) EŞA, uluslararası enerji yatırımlarının korunması amacıyla 1994 yılında imzalanan, 1998 yılında yürürlüğe giren çok taraflı, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma. EŞA, enerji sektöründeki yabancı yatırımcılara, herhangi bir şirketin ulusal hukuka göre sahip olduğu mülkiyet korumasının çok ötesine geçen kapsamlı bir koruma sağlıyor. Dünya çapında 53 ülke tarafından onaylanmış olan EŞA tüm dünyanın yönelmekte olduğu düşük karbonlu sürdürülebilir ekonomilere geçiş sürecinde ülkelere ve yurttaşlara zorlayıcı ekonomik yükler getirme riski yaratıyor. Her ne kadar Anlaşma’nın fosil yakıtlara sağladığı geniş korumayı azaltma çabasıyla yapılan reform girişimleri olsa da, Polonya Anlaşma’dan çekilme kararı aldı, Fransa, İspanya ve Hollanda çekileceklerini açıkladı.