YAZI: Özlem ALTIPARMAK
Kasım ayında COP27 (Taraflar Konferansı) süresince gündemimiz iklim politikaları ve taahhütleri olacak. Azaltım konusunda atılacak adımlar ve yürütülecek tartışmalar Rusya ve Ukrayna savaşının yarattığı enerji ve ekonomik krizin etkisi altında devam edeceğe benziyor. Diğer yandan sadece azaltım ekseninde yürütülecek tartışmaların yeterli olmayacağını hepimiz biliyoruz. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız enerji ve savaş durumuna, ne yazık ki afetler de eşlik etti. Orman yangınları, seller, aşırı hava olayları ve kuraklıktan gittikçe daha fazla etkilenen bir dünyada yaşadığımızı fark ettik ve alınacak önlemler için bir an evvel adım atmamız gerektiğini tekrarlayıp durduk.
İklim değişikliğinin hiç de adil olmadığını gördük ve adaleti iklimden değil, bizi yönetenlerden beklememiz gerektiğini bir kez daha anladık. Geçimleri için doğal kaynaklara en çok bağımlı olanların ve kuraklık, toprak kayması, sel ve kasırga gibi doğal afetlere yanıt verme kapasitesi en düşük olanların iklim değişikliğinden en çok etkilenenler olduğunu bizzat yaşayarak öğrendik.
İklim değişikliği toplumsal cinsiyet nötr bir mesele değil. Kadınlar, iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha yüksek risk altındalar ve yoksulluk arttıkça daha ağır bedeller ödemek zorunda kalıyorlar. Dünyadaki yoksulların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Kadınlar karar alma süreçlerine ve işgücü piyasalarına eşit katılım gösteremiyorlar. Bunun sonucunda iklimle ilgili planlamalara, politika oluşturmaya ve uygulamaya katkıda bulunamıyorlar. Kadınların sesleri ve sözleri duyulmaz bir halde.
Buna rağmen kadınlar sürdürülebilir kaynak yönetimi ve sürdürülebilir uygulamalarda öncü bir role ve deneyime sahipler. Kadınların karar alma ve uygulama süreçlerine katılımı arttıkça yurttaşların ihtiyaçlarına daha fazla yanıt verildiğini, yerel topluluklar arasında işbirliğinin arttığını ve daha sürdürülebilir bir barış ortamı sağlandığını tüm dünyada deneyimliyoruz. Kadınların liderlik alanlarına etkin şekilde dahil edilmesi, iklimle ilgili proje ve politika sonuçlarının iyileştirilmesine yol açıyor. Kadınların anlamlı katılımı olmadan uygulanan politika ve projeler ise mevcut eşitsizlikleri artırarak etkili sonuçlara ulaşmayı engelliyor.
Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışan örgütler COP27 sürecini, tüm bu eşitsizliğin gözler önüne serilmesi ve daha etkili politikalar belirlenerek somut adımlar atılması için bir fırsat olarak görüyor. Uluslararası alanda toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği konusunun nasıl gündeme geldiğine ve tarihsel gelişimine kısaca bakalım.
Uluslararası alanda çevre hakkının ve iklim meselelerinin tartışılması 1970’lerde başlasa da, toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliğinin birlikte ele alınması için neredeyse 30 yıl beklememiz gerekti. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) tarafları, 2000’li yılların başından itibaren toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği konularını ele alan özel bir gündem maddesi oluşturuyorlar. Bu kapsamda ilk olarak 2001’de kadın temsilini ve katılımını artırmanın ayrı bir gündem olduğunu görüyoruz. 2012’de toplumsal cinsiyet dengesi bir amaç ve daimi bir madde olarak COP gündemine alınıyor ve raporlama süreçleri başlıyor.
2014 yılında toplumsal cinsiyete duyarlı iklim politikasını ve eylemini gerçekleştirmek amacıyla Toplumsal Cinsiyete İlişkin Lima Çalışma Programı (LÇP/LWPG- Lima Work Programme on Gender) kuruluyor. İki yıllık bir program olarak başlayan ve daha sonra süresi uzatılan Lima Çalışma Programı genel olarak toplumsal cinsiyet dengesini geliştirmek, BMİDÇS ve Paris Anlaşması’nın uygulanmasında toplumsal cinsiyet konusunu dahil etmek amacını taşıyor. Bu gelişmelerle birlikte 2015 yılında Paris Anlaşması metninde insan hakları dilinin, iklim adaleti söyleminin, kapasite geliştirmenin ve uyumun öne çıktığını görüyoruz.
2017 yılında ayrı bir Toplumsal Cinsiyet Eylem Planı (TCEP/GAP- Gender Action Plan) ortaya konuluyor ve devamında hem LÇP hem de TCEP, 2020-2024 yıllarını kapsayacak şekilde uzatılıyor. Geliştirilmiş TCEP, toplumsal cinsiyete duyarlı iklim eylemi hakkında bilgi ve anlayışı geliştirmeyi hedefliyor. BMİDÇS taraflarının, Birleşmiş Milletler kuruluşlarının ve tüm paydaşların çalışmalarında ve BMİDÇS’nin uygulanmasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin tutarlı bir şekilde yaygınlaştırılmasını amaçlayan beş öncelikli alan belirliyor. Bu öncelikler altında amaçlar ve faaliyetler ortaya koyuyor. Bu öncelikli alanlar aşağıdaki gibi sıralanıyor.
Bu sene COP27’de tartışılacak tematik konular arasında “Toplumsal Cinsiyet” de ayrı bir başlık olarak var ve tarih 14 Kasım olarak belirlenmiş. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan örgütler COP süresince her gün çeşitli aktivite ve toplantılar düzenleyerek bu öncelikli alanlardaki gelişmeleri tartışacaklar. Bir kısım örgüt, COP27 öncesi raporlar hazırlayıp kamuoyuna açıklayarak çalışmalarına devam ediyor. WEDO tarafından BMİDÇS kapsamında kadın liderliğini ve katılımını mercek altına alan rapor oldukça çarpıcı veriler içeriyor. WEDO 2009-2022 yılları arasında kadınların COP toplantılarına katılımını incelemiş ve 2021 yılında delegasyon başkanı olan kadın oranın %10 olduğunu tespit etmiş. Bu sene oranların nasıl olacağını ve Türkiye delegasyonu cinsiyet dengesini hep birlikte göreceğiz.
İklim değişikliğinin farklılaştırılmış etkileri konusunda raporlamalar, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve bu bütçeleme yönteminin ulusal bütçelere dahil edilmesi meseleleri COP27’nin önemli konuları olarak karşımızda duruyor. Kadınların sadece kırılganlığı ve dezavantajlı durumda olması üzerinden politika ve söylem geliştirilmesi artık doğru bulunmuyor ve kadınların değişimdeki kilit rollerine, kapasitelerinin öne çıkarılmasına vurgu yapılıyor. Bu kapsamda COP27’de iklim değişikliğiyle mücadele, uyum ve afet risk yönetiminde kadınlar için fırsatlar da tartışılacak. Adil geçişle bağlantılı toplumsal cinsiyet meselesinin de önemli bir konu olduğunu belirtmek lazım. Bu etkinliklerin bir kısmı hibrit olarak gerçekleştirilecek ve COP27’nin toplumsal cinsiyetle ilgili gündemini çevrimiçi takip etmek mümkün.
COP27’nin Afrikalı kadınlara taleplerini yüksek sesle dile getirecekleri ve görünür olacakları bir alan yaratması hedefleniyor. Uluslararası alanda toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği konusunda çalışan tüm çatı örgütlenmeler, Afrika kadınlarının odağında olduğu bu girişimi destekliyor.
Taraf devletlerin toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği politikalarıyla ilgili tüm bu tartışmaları takip etmek üzere ulusal odak kişiler belirlediğini ve Türkiye dahil tüm ülkelerin odak kişilerine erişmenin mümkün olduğunu belirtelim. Bu odak kişiler, taraf devletlerin toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği müzakerelerini yürütmek ve hem uygulama hem de izleme yapmakla yükümlüler.
COP süresince gözümüz, kulağımız Mısır’da ve özellikle Afrikalı kız kardeşlerimizde olacak. Bir yandan dünyadaki toplumsal cinsiyet ve iklim değişikliği tartışmalarını takip edeceğiz, bir yandan da Türkiye’nin söyleyeceklerini merakla bekleyeceğiz.
COP29 başmüzakerecisi Yalchin Rafiyev’in "üç yıllık teknik süreçte ilk kez tartışma için uygulanabilir bir temel"…
BM iklim müzakerelerine ilk defa heyet gönderen Taliban, Afganistan’ın iklim finansmanından yararlanmasını talep ediyor. Geçimi…
Climate Action Tracker tarafından yapılan analiz, mevcut politikaların devam etmesi durumunda ortalama sıcaklık artışının 2100…
Önde gelen bağımsız ekonomistlerden oluşan bir grubun yaptığı yeni bir çalışma, yoksul ülkelerin, 2030 yılına…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar, Türkiye’nin ilk olarak COP28'te duyurulan nükleer enerji kapasitesini 2050'ye…
COP29 zirvesinde iklim finansmanı müzakereleri hız kazanırken, yeni bir çalışma, IMF’nin iklimle ilgili felaketlerden zarar…