COP27, tarafların ve gözlemcilerin bir araya gelip, tüm insanlığı etkileyen iklim kriziyle mücadele etmeleri için önemli bir fırsat.
6-18 Kasım tarihleri arasında Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde düzenlenecek 27. Taraflar Konferansı (COP27), iklim krizinin en kötü etkilerinden kaçınmayı sağlayacak kararların alınmasının beklendiği önemli bir zirve. Konferans’ta Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) taraf tüm ülkeler bir araya gelecek.
COP27, iklim değişikliği ve sonuçlarının küresel düzeyde katılımla –dünya liderleri, uzmanlar, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum ve medya– ele alındığı bir etkinlik olması ve ülkeleri bir arada hareket etmeye yönlendirmesi bakımından önem taşıyor.
Zirve, Mısır’da düzenlenmesi ve iklim felaketlerinden en çok etkilenen ülkelerin de bu kıtada yer almasından dolayı “Afrika COP”u olarak adlandırılıyor ve ele alınacak konuların bölgenin, gelişmekte olan ülkelerin hassasiyetlerini yansıtması bekleniyor. Bugün Doğu Afrika’da 17 milyon insan, iklim kriziyle bağlantılı, gıda güvencesizliği ile karşı karşıya. Zirvede iklim finansmanı, kayıp ve zarar ve uyum konusunun öne çıkması bekleniyor. Tüm bunlar iklim krizinin yıkıcı gücü karşısında ezilen ülkeler adına kritik maddeler. Raporlar ve çalışmalar, Paris Anlaşması’nın 1.5 derece ve hatta 2 derece hedefinden oldukça uzak olduğumuzu gösteriyor.
Çoklu Kriz
Dünya, küresel ısınmayı mutabık kalınan seviyelerle sınırlama yolunda değil. İklim değişikliği konusunda dünyanın önde gelen bilimsel otoritesi olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), bu hedeflere uygun tüm senaryolarda, küresel emisyonların 2020 ile 2025 yılları arasında azaltılması gerektiğini, ancak emisyonların artmaya devam ettiğini belirtti. Isınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılması için, küresel emisyonların 2030’a kadar yarıya inmesi, 2050 yılına kadar ise net sıfıra ulaşması gerekiyor.
IPCC’nin “İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık” raporu, dünya nüfusunun yaklaşık yarısının iklim değişikliğinin etkilerine karşı “yüksek düzeyde savunmasız” olduğunu ve son derece hassas bölgelerdeki insanların daha az hassas bölgedekilere kıyasla, sel, kuraklık ve fırtına nedeniyle ölme olasılığının 15 kat daha fazla olduğunu belirtiyor.
İklim değişikliğine karşı en savunmasız topluluklar aynı zamanda bu değişikliğe en az katkıda bulunanlar. Bu halihazırdaki eşitsizliklerin daha da derinleşmesi anlamına geliyor.
Mevcut büyüme modelleri, iklim tehlikelerine maruz kalma ihtimalini her geçen gün daha da kötüleştiriyor. Halihazırdaki adaptasyon eylemleri bazı bölgelerde fark yaratıyor, ancak çoğu acil ve yakın vadeli risklere öncelik veriyor. Bu, adaptasyon konusunda dönüştürücü bir eyleme ne derece ihtiyaç duyulduğunu da gösteriyor.
COP27, tarafların ve gözlemcilerin bir araya gelip, tüm insanlığı etkileyen bu zorlukla mücadele etmeleri için önemli bir fırsat. COP, küresel bir “çoklu kriz” bağlamında yer alırken, iklim eylemi ve işbirliği, gıda, enerji, doğa ve güvenlik konularında ileriye dönük etkili yollar sağlayabilir ve uluslararası diyalog ve işbirliği çerçevesinde hayati bir bağlantı sunabilir.
IPCC, şu anda olağanüstü derecede tehlikeli bir “bölgede” olduğumuzu açıkça belirtti. Atılacak adımlardaki her küçük gecikme iklime, doğaya ve insanın hayatını sürdürme kabiliyetine telafisi mümkün olmayan zararlar verecek.
COP27 Öncesi Önemli Raporlar
IPCC’nin çıktılarının yanı sıra geçtiğimiz hafta, COP27’nin hemen öncesinde, farklı kuruluşların kritik raporları yayımlandı.
BM Çevre Programı (UNEP), yıllık olarak Paris iklim hedefleri ile gerçek emisyon azaltımları arasındaki farkı değerlendiren “Emisyon Açığı 2022″ raporunu kamuoyu ile paylaştı. Rapora göre iklim taahhütleri, dünyayı bu yüzyılın sonuna kadar 2,4-2,6°C’lik bir sıcaklık artışıyla karşı karşıya bırakıyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın yayımladığı “Dünya Enerji Görünümü 2022″ raporundaki senaryolarda ise fosil yakıtların her birine yönelik küresel talep ilk kez bir zirve veya durağanlık gösteriyor. Çalışma ayrıca, dünyanın enerji kriziyle mücadelesini çok az temiz enerjiyle sürdürdüğünü belirtti. Temiz enerjiye daha hızlı geçiş, bu krizin etkisini hafifletmeye yardımcı olabilirdi; rüzgar, güneş ve enerji verimliliği krizden çıkmanın en iyi yolunu temsil ediyor.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Ulusal Katkı Beyanları Sentez Raporu ülkelerin küresel seragazı emisyonlarının eğrisini aşağı doğru büktüğünü gösteriyor ancak bu çabaların, yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlamak için yetersiz kaldığını vurguluyor. Rapora göre, Paris Anlaşması kapsamında 193 tarafın toplam iklim taahhütleri, yüzyılın sonuna kadar dünyayı yaklaşık 2,5 derecelik bir ısınma yoluna sokabilir.
Lancet Sağlık ve İklim Değişikliği Geri Sayım 2022 Raporu‘na göre ise insan sağlığı, fosil yakıtların insafına kalmış durumda. Araştırma, hükümetler ve şirketlerin, dünyanın her köşesindeki tüm insanların sağlığı ve refahı aleyhine fosil yakıt çıkarlarına öncelik vermeye devam ettiğini gösteriyor. İncelenen ülkelerin %80’i sadece 2021 yılında 400 milyar dolar tutarında bir çeşit fosil yakıt sübvansiyonu sağladı. Bu net sübvansiyonlar 31 ülkede ulusal sağlık harcamalarının %10’unu, 5 ülkede ise %100’ünü aşıyor.
Tüm bu raporlar ve çıktılar, COP27’de alınacak kararların, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için ne derece önemli olduğunu ortaya koyuyor. İklim krizinin yıkıcı etkileri karşısında ezilen bu ülkeler için acil eylem hayati.