Montreal’de gerçekleşen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı’nda (COP15), biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihi bir anlaşmaya imza atıldı.
Anlaşma, 2030 yılına kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çiziyor. Buna göre 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’u korunacak ve yine aynı tarihe kadar her yıl 30 milyar dolar finansman sağlanacak.
Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’ni (CDB) onaylamayan ABD ve Vatikan hariç yaklaşık 200 ülke, Dünya’nın ekosistemlerinin yok edilmesini durdurmak için on yılda bir yapılan antlaşmayı imzalamış gibi görünüyor, ancak anlaşma imzalanırken Çin kimi Afrika devletlerinin itirazlarını yok saydı.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti, zirveye başkanlık yapan Çin’in sunduğu nihai antlaşmayı mevcut biyoçeşitlilik fonu (GEF) dışında yeni bir fon yaratılmadığı için bloke etti. Çin, Brezilya, Endonezya, Hindistan ve Meksika gibi GEF’in büyük alıcıları ve kimi Afrika devletleri nihai anlaşmanın bir parçası olarak daha fazla koruma bütçesi istedi. Ancak birkaç dakika sonra Çin’in Çevre Bakanı ve COP15’te başkan olan Huang Runqiu, anlaşmanın kabul edildiğine dair sinyal verdi ve genel kurul alkışlamaya başladı.
Kamerun, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden müzakereciler, anlaşmanın imzalanmış olduğuna inanmadıklarını belirttiler. Demokratik Kongo Cumhuriyeti anlaşmaya resmen itiraz ettiğini belirtse de BM avukatı itiraz edilmediğini belirtti. Kamerun’dan katılan müzakereci bunu “sahtekarlık” olarak değerlendirirken Uganda bunun COP15’e karşı bir “darbe” olduğunu söyledi. Beklenen tartışmalara rağmen, anlaşma 8 milyar insan nüfusuna ulaşılmasına karşın dinozorların zamanından beri en büyük yaşam kaybı olan gezegen için önemli çıktılar barındırıyor.
Kraliyet Kuşları Koruma Derneği (RSPB) Kıdemli Uluslararası Politika Danışmanı Georgina Chandler, “Dünya Kupası’nın aksine, COP15’in tek bir kazananı yok. Montreal’de varılan anlaşma sayesinde hem insanlar hem de doğa daha iyi durumda olacak. Artık her şey bittiğine göre, hükümetlerin, şirketlerin ve toplumların bu taahhütlerin hayata geçirilmesine nasıl yardımcı olacaklarını bulmaları gerekiyor. Nihai hedefe ulaşmanın tek yolu budur: Hepimiz için sağlıklı bir gezegen” dedi.
Anlaşmada ön plana çıkan konular şu şekilde:
İklim / Gıda / Ekonomik Güvenlik: Doğa kaybı iklim sorununun üçte birini oluşturuyor ancak doğa çözümün üçte birine de katkıda bulunabilir. Doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçmeden Paris Anlaşması’na ulaşamayız. Bu anlaşma iklim, ekonomi ve gıda güvenliğimiz için hayati önem taşıyor. Dijital dizi bilgisi (DSI), yeni ilaçlar, aşılar ve gıda ürünleri üretmek için sıklıkla kullanılan, doğadan aldığımız sayısallaştırılmış genetik bilgiyi ifade ediyor. Bu biyoçeşitliliğin dijital formları; yağmur ormanlarından, mercan resiflerinden ve diğer zengin ekosistemlerden gelir, ancak bunların menşe ülkelerine kadar izini sürmek zor ve gelişmekte olan ülkeler kaynaklarının kullanımı için maddi gelir bekliyor. COP15’te Afrika devletleri için büyük bir kazanım olan anlaşmanın yapılması ile önümüzdeki yıllarda DSI’a bir finansman mekanizması oluşturulması kararlaştırıldı.
Doğa Pozitif ve Net Sıfır Ekonomiler: COP15, doğanın düşüşünü nasıl durduracağımız ve tersine çevireceğimiz konusunda net bir hedef, finansman ve yol haritasına işaret ediyor. Net sıfır ve doğa pozitif ekonomilere ulaşma arzusu artık uluslararası hukukta kabul gördü; eylemsizlik için hiçbir mazeret yok. Bunun sonucunda hükümetlerin planlama ve yasama yapması bekleniyor.
Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu Dekanı, Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Özel Elçisi Rachel Kyte, “Ekonomimiz doğanın içinde işlemek zorunda. Doğa, toplumların bilançosunda yer alan bir kalem değil. Uluslararası Finans Kuruluşları (UFK’lar) onlarca yıldır doğal sermayeyi ve doğanın kalkınma üzerindeki kısıtlamalarını analiz ediyor. UFK’ların artık biyolojik çeşitlilik kaybı, iklim, kirlilik ve atık krizleriyle mücadelenin temel bir bileşeni olarak refah ve zenginliği yönetme şeklimizin dönüşümüne öncülük etmesi gerekiyor” dedi.
Hükümetler ve Şirketler Hesap Verebilir Olmalı: Doğa için yeni küresel anlaşma, büyük ölçüde göz ardı edilen önceki Aichi hedeflerinden tamamen farklı. COP15, güçlü hükümet planlarını ve iş dünyasının hesap verebilirliğini merkeze koyuyor; ekonomilerin her sektörü işin içinde ve hiç kimse muaf değil. Vahşi yaşamın yok olmasına ve küresel ısınmanın artmasına neden olan sübvansiyonlara her sene yaklaşık 1,8 trilyon dolar harcanıyor. Son 10 yılda büyük bir başarısızlık olan çevreye zararlı sübvansiyonlar hakkında da önemli gelişmeler yaşandı. Nihai metinde dil yumuşatılmış olsa da, anlaşmanın 15. hedefi, hükümetlerin ve çok uluslu şirketlerin “biyoçeşitlilik üzerindeki risklerini, bağımlılıklarını ve etkilerini” açığa çıkarmalarının sağlanmasını gerektiriyor. Uygulandığı takdirde bu iş dünyasında büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. BM’ye göre küresel GSYİH’nın yaklaşık yarısı doğal dünyanın sağlıklı işleyişine bağlı ve biyoçeşitlilik kaybı hızla kurumsal risklerin gündemini oluşturmaya başladı. Kauçuktan hurma yağına kadar birçok ülke sürdürülebilir kaynak kullanımı için kurallar geliştiriyor.
Acısıyla Tatlısıyla Finansman Kararı: Geçtiğimiz ay Mısır’da düzenlenen COP27’deki gibi bu zirvede de finansman en fazla tartışma yaratan konu oldu. Dünya’nın en büyük üç yağmur ormanına ev sahipliği yapan Brezilya, Endonezya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti dahil olmak üzere güney ülkeleri, hükümetlerin COP15’te yeni bir biyoçeşitlilik fonu oluşturmasını istedi. Nihai anlaşmada, BM’nin mevcut biyoçeşitlilik fonu olan GEF içerisinde yeni bir fon oluşturulmasına ve ayrı bir fon için gelecekte görüşülmesine karar verildi. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yılda 30 milyar dolar tutarında uluslararası kamu finansmanı, gelişmekte olan ülkeleri destekleyecek ve doğayı korumak ve restore etmek için harekete geçilmesini sağlayacak.
Schroders Sürdürülebilir Yatırım Küresel Başkanı Andy Howard, “CBD COP15’in sonuçları finansal düzenleyicilerin oturup dinlemesini sağlamalı. Doğa riski, yatırım riski ve getirileri için ayrılmaz bir faktör ve finansal akışları doğaya olumlu hedefler doğrultusunda hizalamak için açık bir fırsat var. Yapılacak daha çok iş var, ancak doğa için COP15 küresel anlaşması finans camiasının görmezden gelemeyeceği bir sinyal” dedi.
Koruma ile Yerli Hakları: Gelecek on senenin biyoçeşitlilik anlaşmasında yerli halklardan 18 kez bahsediliyor. Çeşitli bilimsel araştırmalar, yerli halkların insan nüfusunun %5’ini oluşturmasına karşılık Dünya’nın biyoçeşitliliğin %80’ini koruduklarını gösteriyor. Yerli halklar insan hakları ihlallerine, şiddete ve toprak gasplarına maruz kalıyor, ancak anlaşmadaki ifade çok net: Biyoçeşitlilik konusunda gerçek bir adım atacaksak, yerlilerin önderliğinde koruma modelleri önümüzdeki 10 sene içerisinde norm haline gelmeli.