Doç. Dr. Murad Tiryakioğlu, geçtiğimiz haftalarda kamuoyu ile paylaşılan “İstanbul İklim Değişikliği Eylem Planı İklim Değişikliği Risk, Fırsat ve Kırılganlıklar Analiz Raporu”nu İklim Haber için değerlendirdi. Tiryakioğlu, İstanbul’un dünyanın tartışmasız en kırılgan şehirlerinden birisi olduğunu ve cevaplanması gereken oldukça fazla soru olduğunu vurguluyor.
İstanbul… Dünyanın (çok taraflı bir yaklaşımla) tartışmasız en güzel şehri.
İstanbul… Dünya’nın tartışmasız en kırılgan şehirlerinden birisi. Çok korkutucu ama bir o kadar da gerçek!
2018 yılının en sıcak günlerinde, 16 Ağustos’ta, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve AFAD işbirliğiyle İstanbul’un Afetlere Hazırlık Çalışmaları Çalıştayı’nın ilk panelinde km2 başına 2.764 kişi ile Türkiye’nin en yoğun ili olduğuna işaret eden İstanbul Valiliği, İPKB Direktörü Kazım Gökhan Elgin, şehrin gayri safi milli hasılaya katkısının %27,2 olduğunu vurgulayarak şu öngörüyü dile getirdi: “İstanbul’da olası M 7,5 büyüklüğünde bir depremde fatura 90 ila 120 milyar dolar olarak öngörülmektedir ki binaların da %15’i risk altında bulunmakta.”
AFAD Deprem Dairesi Başkanı Dr. Murat Nurlu ise, AFAD tarafından yapılan senaryo çalışmasına göre, İstanbul’da, Marmara Denizi’nde, Kuzey Anadolu Fayı’nın ortasında meydana gelecek M 7,5 büyüklüğündeki bir depremin muhtemel sonucunu paylaştı: “İstanbul kent merkezinde yaklaşık 26 ila 30 bin arasında can kaybı, yaklaşık 50 bin kişinin ağır şekilde yaralanması, 44.802 binanın yıkılması ve nihayet 2 milyon 374 bin kişinin açıkta kalması kuvvetle muhtemel.”
İstanbul için risk oluşturan doğa ve insan kaynaklı afetlerle ilgili olarak gerçekleştirilen afet risk azaltma çalışmalarının değerlendirilmesi amacıyla iki gün boyunca İstanbul’un, dolayısıyla da Türkiye’nin afetler açısından durumu konuşuldu. Çalıştayın en sorunlu yanı özellikle kıt kaynaklarla bir dizi faaliyet yapmaya gayret eden, saha ile ilgili çok değerli gözlem ve tecrübelere sahip olmasına karşın çalıştayın, yuvarlak masa toplantılarının, tematik önceliklerin ne anlama geldiğini orada öğrenen kişilerle iki günde mucizevi tespitlerde bulunmanın amaçlanmasıydı. Çalıştay sonunda yayımlanan rapor şu cümle ile bitiyor: “Türkiye, başta AFAD olmak üzere tüm kurumları ve insanlarıyla birlikte afetlerle baş etme gücü olduğunu tüm dünyaya gösterebilecek güçtedir. Yeter ki inanalım ve çalışalım.”
Yeter ki çalışanlara, çalışmak isteyenlere inanalım, fırsat verelim ve çalışalım…
06 Şubat 2019 Saat 15:59
İstanbul, Orhantepe Mahallesi, Bankalar Caddesi, Sema Sokak’taki Yeşilyurt Apartmanı 6 Şubat 2019 günü Saat 15.59’da çöktü. 14 kişi yaralı olarak kurtarıldı, 21 kişi de yaşamını yitirdi. Apartmanın enkazının kaldırılması günler (!) sürdü. İlgili kurumlar tarafından yapılan açıklamalar Muhtemel İstanbul Depremi’nin ne kadar iyimser bir senaryo ile beklendiğini düşündürüyor.
* * *
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul İklim Değişikliği Eylem Planı çerçevesinde hazırlanan raporlardan üçüncüsü yayımlandı. Birinci rapor, Sera Gazı Envanteri ile ilgili idi. İkinci rapor ise İklim Değişikliği Senaryolarını ele alıyordu. Son rapor ise iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı riskleri, fırsatları ve kırılganlıkları analiz ediyor.
Raporu çok disiplinli olarak ele almak gerekiyorsa da bu yazı, iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı risk, fırsat ve kırılganlıkları iktisadi açıdan ele alıyor. Rapor her ne kadar bir yönetici özeti gerektirse de (kısa) Giriş bölümünden anlaşıldığı üzere, iklim değişikliklerinin ortaya çıkardığı riskler, toplumsal yaşamı derinden ve sürekli etkilemesine karşın yaşanan felaketler “bir kerelik bir afet gibi” algılanıyor. Şiddetinin artarak devam edeceği düşünülmemekte, orta ve uzun vadede ortaya çıkarmakta olduğu etkilere ilişkin, özellikle yerel yönetimler düzeyinde farkındalık eksikliğinin altı çiziliyor: “…İstanbul’da 2017 yılının ilkbahar ve yaz aylarında meydana gelen sel ve dolu olayları, Çin’deki Hato Tayfunu, ABD’de toplam maliyetinin 290 milyar dolar olduğu tahmin edilen Harvey ve Irma kasırgaları, kentlerde yaşayanların önemli derecede iklim tehditlerine maruz kaldıklarını göstermektedir…”
Dipnotta, Harvey ve Irma kasırgalarının yol açtığı ekonomik 290 milyar dolarlık zararın yaklaşık 70 milyar dolarlık kısmının sigortalanmış olabileceği de vurgulanıyor.
[bctt tweet=”İstanbul’da hızla devam edegelen (çarpık ve düzensiz) yapılaşma,(dikkatinizi çekmek isteriz ki, riskleri ve kırılganlıkları dikkate alan bir yapılanma ya da yeniden yapılandırma değil) İstanbul’un “son derece şanslı” olduğu yaklaşımını sorgulatıyor.” username=”iklimhaber”]“Hazırlıklı Olmak: İklim Değişikliği için Plan Yapmanın Yararları” başlığı bile başlı başına, afetler ve iklim değişikliği konusunda ne kadar gecikmiş olduğumuzu itiraf eder gibi. Yıl 2019. İklim değişikliği ve bu değişikliğin sonucu olarak şiddetleri ve sayısı artan afetleri anlamak, tedbir almak konusunda ne kadar geciktiğimizin, kat etmemiz gereken yolun çok ama çok uzun ve zahmetli olduğunun bir itirafı gibi. (Not: Günlük yaşamdaki karşılığı için güncel bir örnek için bakınız, Kartal’da “kendi kendine” çöken binanın içinde can veren insan sayısı, ortaya çıkan toplumsal şok ve günlerce tamamlanamayan enkaz kaldırma çalışması.)
“…İklim değişikliği kaynaklı birçok etki ve tehlikenin yerel doğayı etkileyecek sorunlara dönüşmesi ve toplumu ve ekonomiyi ciddi anlamda tehdit etmesidir. Örneğin 27.07.2017 tarihinde meydana gelen dolu yağışında çok sayıda bina ve araç zarar görmüş, bu zararları kısmen ilçe belediyeleri, kamu kurumları ve sigorta şirketleri karşılamış, sigortası olmayan durumlarda önemli oranda zarar ise bireylerce finanse edilmiştir. Temmuz ayındaki aşırı yağışların yol açtığı altyapı problemleri, büyük oranda başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere kamu tarafından çözülmüştür. Ancak kentin ticaret ve sanayi faaliyetlerindeki aksama, daha geniş kapsamlı ve ölçülmemiş ekonomik kayıplara işaret etmektedir. Gelecekte bu tip zararların yaygınlaşması ve sıklaşması durumunda ekonomik kayıpların bir problem haline geleceği aşikârdır…” (s.20)
Bu paragrafı okuduktan sonra şu soruya cevap bekliyoruz: Bu dolu yağışı kaç liraya mâl oldu? Önlem almanın, alınabilir kanallar için, maliyeti kaç lira idi? Hangi aktör bu sürecin, ne kadar farkında idi?
Raporu okumaya devam ettikçe cevaplanması gereken sorular artıyor ve cevaplanması zor hale geliyor: “…İklim değişikliğinin kurumlar tarafından yönetilmesinin en kabul görmüş yollarından biri, problemi anlayarak, problemlerle başa çıkmak için gerçekçi yaklaşımlar sergileyerek bir plan ve strateji oluşturmaktır. Bu açıdan İstanbul gibi altyapı yatırımlarını büyük bir hızla devam ettiren kentler son derece şanslıdır. Yatırımlarını planlarken iklimsel değişimleri göz önüne alma ve gerekli uyarlamaları düşük ek maliyetlerle hayata geçirebilme şansına sahiptir…”
Gerçekten, İstanbul’da hızla devam edegelen (çarpık ve düzensiz) yapılaşma,(dikkatinizi çekmek isteriz ki, riskleri ve kırılganlıkları dikkate alan bir yapılanma ya da yeniden yapılandırma değil) İstanbul’un “son derece şanslı” olduğu yaklaşımını sorgulatıyor. Bu başlığın son paragrafı, yukarıda iddia edilen, afetler ve iklim değişikliği konusunda ne kadar gecikmiş olduğunu itiraf eder gibi atılmış başlığı tamamlıyor: “İklim değişikliği söz konusu olduğunda belediyeler ne kadar erken iklim değişikliği için planlamaya başlarsa, o kadar çabuk bu davranış biçimleri kurumsallaşır, günlük uygulamaların içine girer ve alınan her bir karar iklim değişikliğini içine alarak şekillenir. Bu konuda ilk olarak şehrin iklim değişikliğinden nasıl ve ne şekilde etkileneceğinin en iyi şekilde belirlenmesi gerekmektedir.”
[bctt tweet=”İstanbul, dünyanın (çok taraflı bir yaklaşımla) tartışmasız en güzel şehri. Ve İstanbul, dünyanın tartışmasız en kırılgan şehirlerinden birisi. Çok korkutucu ama bir o kadar da gerçek!” username=”iklimhaber”]Rapor, İstanbul’a ilişkin iyimser yaklaşımlarından sonra, özellikle “Ekonomik Etkiler” başlığı altındaki ilk cümle ile oldukça gerçekçi bir yaklaşım sergiliyor ve deniz seviyelerindeki yükselme, deniz kabarması gibi etkenlerle oluşacak kaybın İstanbul için 2030 yılında her sene 200 milyon dolar civarında olabileceğinin, 2100 yılına kadar, her yıl 10 milyar dolara ulaşabileceği tahmin edildiğini vurguluyor: “İstanbul, ekonomik anlamda iklim değişikliği sebebiyle ciddi derecede risk altında görülmektedir. İstanbul’un iklim değişikliği sebebiyle uğrayabileceği toplam ekonomik zarar, uzun vadeli olarak hesaplanmış değildir.”
Sosyal Etkilerin Ekonomik Yansımaları
İklim değişikliğinin etkileri ekonomiden topluma, toplumdan ekonomiye girift bir şekilde ortaya çıkmaya ve bu girift yapı karmaşıklaşmaya devam ediyor. Raporda da ifade edildiği gibi, “İklim değişikliği, hem etkisini güçlendirdiği aşırı hava olayları hem de iklim normallerindeki değişiklikler ile insan sağlığını, gıda güvenliğini, yaşam tarzlarını, gelir düzeylerini ve göç dinamiklerini etkileyebilmektedir.”
İklim değişikliği, kuraklık, düzensiz yağışlar ve afetler, sağlık harcamaları ve sigortaları, gıda fiyatları ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği, yaşam tarzlarına ve gelir gruplarına bağlı olarak kırılganlığın farklılık göstermesi gibi çok geniş bir alanda, özellikle orta ve uzun vadede önemli etkiler oluşturuyor ve oluşturmaya devam edecek. Rapor, özellikle yerel yönetimlerin iklim değişikliğinin mevcut ve muhtemel etkilerine karşı alması gereken önlemleri açıklıyor ve ana vurguda sektörel risk dağılımını Tablo 2.’de özetlendiği gibi ele alıyor.
Yazının başında da vurgulandığı gibi, çok disiplinli olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gereken bir çalışma olarak yerel yönetimler açısından düşünüldüğünde doğru bir risk kategorizasyonuna gitmiş olsa da özellikle aşırı yağışların sebep olduğu toprak kayması sonucunda yıkılan binalar ve pek çok sebeple yüksek olan ve iklim etkisi ile daha da artan sınaî üretimin kırılganlığı, sınıflandırmanın yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşündürüyor.
Peki İstanbul Neden Bu Kadar Önemli?
5.460 km2’lik bir alanı kapsayan ve 39 ilçeden müteşekkil İstanbul’da yaklaşık 1,2 milyon bina var. Ülke milli gelirinin neredeyse dörtte biri İstanbul’da üretiliyor. Bu coğrafya muhtemel bir İstanbul depreminin ve iklim değişikliği ile artan kırılganlığın etkileyeceği coğrafyayı da içine kattığında, sınaî üretim, popülasyon ve ekonomik değer açısından ülkenin karşı karşıya olduğu hayati riskle birlikte sosyoekonomik riski de belirgin bir biçimde gözler önüne seriyor.
Ezcümle, İstanbul, dünyanın (çok taraflı bir yaklaşımla) tartışmasız en güzel şehri. Ve İstanbul, dünyanın tartışmasız en kırılgan şehirlerinden birisi. Çok korkutucu ama bir o kadar da gerçek!