Yaklaşık 40 yıldır kömür nedeniyle havası, suyu, toprağı ve insanı zehirlenen Kahramanmaraş’taki Afşin-Elbistan bölgesi, enerji politikalarının yarattığı yıkımın bedelini daha fazla ödemek istemiyor.
YAZI: Bulut BAGATIR
Kahramanmaraş’ın Afşin-Elbistan bölgesi 1984 yılından bu yana bir kabus gibi üzerine çökmüş kömür belasıyla uğraşıyor. Kömür toprağı, havayı, suyu zehirlerken bölgedeki kanser vakaları da, 1984’te faaliyete giren Afşin-Elbistan A santralıyla birlikte 8 ila 10 kat arasında artış gösteriyor. Kahramanmaraş’a gelir gelmez ilk karşılaştığınız görüntü gökyüzünün dağlar ve tepelerle kesişen alanında gri bir örtü gibi kenti çevreleyen hava kirliliği. Bu gri örtü kentte nereye giderseniz gidin peşinizi bırakmıyor. Bu hava kirliliğinin ve peşi sıra diğer sorunların en büyük sorumlusu ise Afşin Elbistan A ve B termik santralları. A santralı 1335 MW, B ise 1440 MW’lık gücü ile Türkiye’nin en büyük üç santralından ikisi. A santralı 2018 yılında özelleştirilip Çelikler Holding’e devredilirken, B santralı ise Elektrik Üretim Anonim Şirketi tarafından işletiliyor.
1984 yılında faaliyete başlayan ve kamu yatırımı olan A santralı Türkiye’nin enerji problemini çözmeye yönelik bir adım olarak nitelendirilirken, Türkiye’nin kalkınmasında önemli bir yer tutacağı ifade ediliyordu. Gelgelelim Türkiye’nin enerji sorununa halen kömür ile cevap vermeye çalışılıyor. Her yeni projede ilk öne sürülen sav enerji. Ancak görüyoruz ki yerli ve milli olarak etiketlenen enerji politikalarında her daim öne çıkarılan kömür hiçbir soruna yanıt olamadığı gibi doğayı ve onun bir parçası olan insanlığı zehirliyor. Ekonomik, çevresel ve toplumsal maliyetler kömürün neden olduğu ağır yıkımın en büyük kanıtı olarak karşımızda duruyor.
Bölgede 2005 yılında B santralının da devreye girmesi ile beraber kömür santralı yoğunluğu artmaya başlıyor. Türkiye’nin en büyük üç santralından ikisini, başta A santralı olmak üzere, besleyen açık ocak linyit madenleri korkunç bir görüntü sunuyor. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, A santralının yanı başında bulunan, yaklaşık 30 km’lik bir alana yayılan Kışlaköy kömür sahasını Yüzüklerin Efendisi’ndeki Ölümsihirbazı Sauron’un Mordor’una benzetiyor: “Yüzbinlerce dönümlük bir alan içerisinde dibe doğru 30-35 metrelik kazılarla linyit çıkarılıyor. Linyit toprak yakmaya eşdeğer, çok yoğun miktarda kül ve nem barındırıyor. İçerisindeki ağır metaller santrallarda yakıldıktan sonra kirliliği oluşturuyor. Zaman içerisinde kazılar devam ettikçe maden alanı genişliyor. İnsanın algısının sınırlarını aşan bir görüntü.”
“Ne Hakkı Vardı Bağlarımızı Kurutmaya?”
Türkiye’nin linyit rezervlerinin yaklaşık üçte birine ev sahipliği yapan Elbistan Ovası, Türkiye’nin dördüncü en büyük ovası olmasının yanı sıra Bakanlar Kurulu kararıyla koruma altında. Ova eski zamanlarda göl olması nedeniyle de inanılmaz verimli. Pancar, buğday, patates ve ayçiçeği gibi birçok ürünün yetiştirilebildiği bir ovadan bahsediyoruz ancak kömür tarımsal üretime büyük bir darbe vuruyor. Bölge halkı bu alanın kömür için feda edilmemesini talep ediyor.
Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu’ndan Mehmet Dalkanat, 2 milyon 800 bin dönüm arazinin tarımsal üretimde değerlendirilmesini istediklerini vurguluyor: “Üzüm olmaz oldu, bağ bitti memleketimizde. Coğrafyada bağ bitti. 5 bin yıldır var olan bağ, geldi termik santralların olduğu gün mü ürününü vermekten vazgeçti, kurumaya başladı? Ne hakkı vardı kurutmaya bizim bağlarımızı, bahçelerimizi? Biz diyoruz ki Elbistan Ovası’nı bize bırakın, bizim olsun. Nohudumuzu, fasulyemizi, arpamızı, buğdayımızı, mısırımızı ekelim. Termik santralların hemen kapatılması gerekiyor.”
A ve B termik santralının ortasında kalan Çoğulhan’da oturan Ali Akbulut, elindeki külle kaplanmış ayvayı göstererek, “Ürettiğimiz hiçbir şeyi kül nedeniyle satamıyoruz. Sen olsan alır mısın? Yenmiyor. Bir bahçeye girdik mi çıkana kadar insan olduğumuz belli olmuyor” diyor.
Çoğulhan, konumu nedeniyle termik santrallardan en çok etkilenen yerleşim bölgelerinden biri. Tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan Çoğulhan’da 2000 olan hane sayısı her geçen yıl azalarak 200’ün altına düşmüş durumda. Gidebilecek bir yeri, satabilecek arazisi olanlar Çoğulhan’dan göç etmişler. Çoğulhan’a girdiğiniz anda yıkık dökük, terkedilmiş evlerle, dükkanlarla karşılaşıyorsunuz. Bir dönem sinema salonuna sahip olan Çoğulhan’da hayat şu an tamamıyla kömürün hakimiyetinde yaşanıyor. Sosyal hayata dair bir iz bulmak oldukça zor.
Çoğulhan’ın son kalan sakinlerinden Habibe Akbulut, A santralının açıldığı ilk yılları ve sonrasında yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “ Beş yaşındaydım bu santralın temeli atıldığında. Şimdi 54 yaşındayım. Zamanında ne kadar sevindik. Memleketimize iş sahası kuruldu, herkes iş sahibi olacak dedik. Ağırları, samanlıkları kireçledik. Kiraya verdik. Ama bu kadar zarar vereceğini düşünemedik. Salçayı serdim, sabaha kadar kül yağdı üstüne. Ne bir salça, ne bir bahçe. Millete şaka gibi geliyor ama vallahi içine attı hayvanlar. 6 aylık, 7 aylık doğum yaptı. Hep sattım, ağırı kuruttum. Şimdi sadece bir tane düvem var. Eskiden sürüydü. İmkanımız kalmadı artık. Arazisi olanlar satıp, Elbistan’dan, Afşin’den ev aldı. Bizim imkanımız yok. Bu köy kalksın diye imzalar topladık, hiçbir işe yaramadı. Buraları bırakıp gitmek istemiyoruz ama yaşayamıyoruz da. Benim ömrüm gitti, torunlarımınkini kurtarmak istiyorum.”
Küle bulanmış ürünleri yetiştirecek su bulmak dahi giderek zorlaşıyor. Önceden 100 metreden çıkan su bugün 400 metreden çıkıyor. Susuzluğun neden olduğu bir başka sorun ise evlerin çökme noktasına gelmesi. Ali Akbulut’a göre oturdukları evin zeminini üç gün sulamazsa evleri başına çökecek: “Zamanında BİMER’e santral kaynaklı şikayetlerimizi bildirmiştik. Bir araba insan geldi. İçlerinde jeoloji mühendisi de vardı. Bu çatlakların yer altı suyu çekilmesinden kaynakladığını söyledi. Sözde ilgileneceklerdi, böyle kaldı. Ben kendi imkanlarımla tabana su akıtıyorum. Eğer akıtmazsam üç günde burası yıkılır.”
Her Hanede En Az 1 Hasta
Tüm bunlarla beraber Elbistan Ovası’ndaki ortalama sıcaklıklar değişmiş durumda. 2014’te Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi’nde sunulan “Afşin-Elbistan Termik Santrali Çevresinde Yer Yüzey Sıcaklıklarının Değişimi” başlıklı çalışmaya göre 1984 yılında ova içerisinde ortalama sıcaklık değeri yaklaşık 33 derece iken 2010 yılında 38 dereceye çıktı. Araştırma, sulu tarım nedeniyle çevreye göre oldukça düşük sıcaklık değerleri veren ova alanının 1984 ve 2003 yılı minimum sıcaklığının 22 derece ölçüldüğünü, faaliyete geçen kömür işletmesi ve arazi kullanımının değişmesi nedeniyle 2010 yılında ortalama sıcaklığın 28 dereceye çıktığını ortaya koyuyor. Bu bütün dengelerin kömür nedeniyle değişmesi, bir nesil önce üretilen ürünün artık daha kırılgan bir çevrede, daha zor şartlarda üretilmeye çalışılması anlamını taşıyor.
Çoğulhanlılar geçim kaynaklarının yanı sıra sağlıklarını da kaybediyorlar. Her hanede en az bir hasta var. Ali Akbulut yaklaşık iki ay önce bypass ameliyatı olmuş. Kalp rahatsızlığında hava kirliliğinin etkili olduğunu söylüyor. Bunun yanı sıra astım ve kronik bronşit hastalığı ile mücadele ediyor. Habibe Akbulut ise evlerine 300 metre mesafede olan ve Kışlaköy kömür sahasından B santralına kömür taşıyan bandın sesi nedeniyle altı aydır ilaç kullandığını söylüyor: “Seslerden panik atak oldum. İlaç kullanıyorum altı aydır. Arabaya dahi binemiyorum. Dışarıda gürültü başladı mı, evimiz sallanıyor. Sesler geliyor evden. Evin içerisine direkler koyduk, ne olur ne olmaz diye. Korkup dışarı çıkıyorum. Sabaha kadar dışarıda oturuyorum.”
Greenpeace Akdeniz’in A ve B santrallarının tesis etki sahası içerisinde gerçekleştirdiği ölçüm sonuçları da hava kirliliğinin ulaştığı boyutu gözler önüne seriyor. 2020’nin Aralık ayında açıklanan sonuçlara göre Partikül Madde 10 (PM10) değeri, Türkiye’de yasaca aşılamayacağı belirtilen limit değerin sekiz katına; bölgedeki yüksek kanser vakalarının en önemli nedeni olan Partikül Madde 2,5 (PM2,5) Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) önerdiği değerlerin 10 katından daha yüksek değerlere; en tehlikeli gazlardan kükürt dioksit, Türkiye’de yasanın müsaade ettiği değerlerin yer yer üç katına kadar çıkıyor. Ölçümler kömürlü termik santralların sağlıklı bir çevrede yaşam hakkının nasıl ihlal edildiğinin bir başka kanıtı.
2019 yılında yine Greenpeace Akdeniz tarafından hazırlanan “Afşin’de Kömürlü Termik Santrallerin Bedeli” isimli hava modellemesi raporuna göre Afşin’deki santrallarda çıkan emisyonlar yetişkinlerde inme, akciğer kanseri, kalp ve solunum yolu hastalıkları ve çocuklarda solunum yolu enfeksiyonları riskini artırıyor. Bu santrallar kum tanesinden bile küçük PM2,5 ve azot dioksit (NO2) kirliliği nedeniyle bugüne kadar 17 bin erken ölüme neden oldu.
İki Santral Yetmedi, Daha Fazlası İnşa Edilmek İsteniyor
Tüm bu çevresel, sosyal ve ekonomik maliyetler iki termik santralın faaliyeti sonucunda ortaya çıkıyor. Halihazırda iki santralın senelerdir yaydığı zehir yetmiyormuş gibi şu an dört ünite ile çalışmaya devam eden A santralına iki ünite daha eklenmek isteniyor. Afşin A santralının genişletilmesi projesi şu an için ÇED sürecinde. Yapımı planlanan C santralı için geçtiğimiz aylarda olumlu bir karar alındı. Greenpeace Akdeniz ve Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu’nun açtığı dava sonucunda santral hakkında yürütmeyi durdurma kararı çıkarıldı. Şu anda santralın üzerinden hareket edebileceği bir ÇED raporu bulunmuyor. Onur Akgül’e göre söz konusu davadaki yürütmeyi durdurma kararını çıkaran bilirkişi raporu örnek bir rapor çünkü, “Konuyu bütün boyutlarıyla inceleyerek kapsamlı bir çalışma ortaya çıkardı. Raporun yaptığı en iyi işlerden biri bu meselenin uluslararası platformlarda çınlayan Paris Anlaşması’nı referans göstermesiydi. Ülkenin Paris Anlaşması’nı onayladığını hatırlatarak kömür santrallarından uzaklaşılması gerektiğini, yenilenebilir enerjinin değerlendirilebileceğini aktardı. Tarımsal toprak kaybına ve etkisine dikkat çekti, su kaybının büyük olacağını belirtti.”
Bu karar önemli çünkü eğer faaliyete geçerse Afşin C santralı 1800 MW’lık gücü ile Türkiye’nin en büyük santralı olacak. Beraberinde en verimsiz santral unvanını da taşıması bekleniyor; her ürettiği 1 MW enerjiye karşılık 5 kg karbon salımına neden olması öngörülüyor. Hesaba göre C santralı senede 61 megaton emisyona neden olacak ki bu santralın Türkiye’nin toplam emisyon miktarının 10’da birinden fazlasını tek başına üreteceği anlamına geliyor. Türkiye’nin 2020 yılında açıkladığı toplam emisyon miktarı 523.9 megaton.
Tüm bu yeni santral projelerinin bu kadarla sınırlı olduğunu sanıyorsanız yanlıyorsunuz. Bölgeye Afşin D, Afşin E, Afşin G ve Anadolu ve Akbayır santrallarının da eklenmesi planlandı. Afşin D, Afşin E, Afşin G projelerinin şu an için geleceği belirsiz. Akbayır santralına ilişkin açılan davada yürütmeyi durdurma kararı alınırken, Anadolu santralı projesi ise iptal edildi.
Santrallara karşı alınan olumlu kararlar, Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu ve Greenpeace Akdeniz gibi STK’ların ve bölge halkının uzun yıllardır süren mücadelesi sayesinde alındı. Kahramanmaraş’ın talebi çok net: Termik santrallar kapatılsın. Mehmet Dalkanat’a göre bulunduğun yeri cennet haline getirirsen senin cennetin orasıdır: “Biz bunun için mücadele ediyoruz. Dolayısıyla yeni santralları istemiyoruz. Şu an çalışanların da hızlı bir şekilde kapatılmasını talep ediyoruz. Biz burasının tarım ve ziraat ambarı olmasını arzuluyoruz. Çocuklarımıza, ölü bir coğrafya yerine sağlıklı bir geleceği miras bırakalım. O miras canlı ve yemyeşil olsun.”
Adil Bir Dönüşüm Talebi
Kömür enerjisi yapısı gereği, bulunduğu bölgedeki tüm ekonomik kaynakları kurutup, kendisine bağımlı bir ekonomik sistem ortaya çıkartıyor ancak bu sistem yıkıcı olduğu kadar sürdürülemez de. Santrallara arızalı olduğu dönemlerde bile çok yoğun bir maddi kaynak aktarılıyor. Kapasite mekanizmaları ile bu santrallar açık tutuluyor. Kendi operasyon maliyetlerini dahi karşılayamıyorlar.
Afşin-Elbistanlılar ise kendi bildiği yolla, tarımla ve hayvancılıkla üretime katkı vermek istiyor. Türkiye’nin dördüncü büyük ovası ve Bakanlar Kurulu ile koruma kararı altında olan Elbistan Ovası’nı değerlendirmeyi, burada üretmeyi arzuluyorlar. Kömürlü termik santrallara aktarılan milyarlarca liralık destek, tarımsal üretime yeni bir boyut kazandırabilir. Tarımın yanı sıra Kahramanmaraş’ın bir diğer avantajı ise güneş enerjisi. Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı’na göre Kahramanmaraş, orta ve üst düzey derecede güneş enerjisi üretimine elverişli. Yine aynı ajansa göre, Kahramanmaraş, güneş enerjisi potansiyeli açısından güneşlenme süresinde yılın tüm aylarında Türkiye ortalamasından yüksek. Yalnızca Afşin A ve B santralları için açılmış sahaların güneş enerjisi potansiyeli yılda 2,7 milyon megavat saati aşıyor. Tüm bu veriler bölgenin aslında yeşil bir dönüşüm için oldukça değerli vaatlere sahip olduğunu gösteriyor.
Tam da bu noktada konunun aslında daha geniş kapsamda bir adalet meselesi olduğu söylenebilir. Bu zamana kadar ki enerji politikasının yarattığı yıkımın zararını karşılayacak yeşil ve adil bir dönüşümün daha kuvvetli tartışılmaya gereksinim duyulduğu bir zamandayız. Kömürden harap olmuş kentlerdeki ve kasabalardaki özel ihtiyaçları göz önünde bulunduran, kömür alanında çalışan işçilerin taleplerini dikkate alan ve de haklarını koruyan bir dönüşüm elzem. Afşin-Elbistan’da ise bu tartışmalar şimdiden hız kazanmışa benziyor. Kömürden usanan bölge “canlı” ve yeşil bir yaşam sürdürmeyi istiyor…