Gezegenin daha fazla ısınmasını engellemek amacıyla birçok jeomühendislik yöntemi son yıllarda bilim insanları tarafından tartışılıyor. Ancak araştırmalar, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla güneş ışınlarının atmosfere geri yansıtılması yönteminin gezegenin ısınmasını yavaşlatsa da tarımı olumsuz etkileyeceğini gösteriyor.
Haber: Gülce DEMİRER
İklim değişikliğiyle mücadele etmek amacıyla güneş ışınlarının uzaya geri yansıtılması bir süredir tartışılan bir konu. Güneş radyasyonu yönetimi olarak bilinen SRM yöntemi, sülfat partiküllerinin stratosfere püskürtülerek dünyayı soğutacak parçacıklar üretilmesiyle güneş ışınlarını uzaya geri yansıtmayı hedefliyor. Ancak son yapılan bir araştırmaya göre, güneş ışınlarının geri yansıtılması hasatları olumsuz etkiliyor; küresel ısınmanın azaltılmasında rol oynasa da bu yöntem tarıma tam anlamıyla ket vuruyor.
SRM yöntemi aynı zamanda volkanik patlamalar sonucunda ortaya çıkan sülfat aerosolleriyle aynı işlevi görüyor. Bilim insanları tarafından tartışılan yöntem, sülfat aerosolleri güneş ışınlarını parçalayarak uzaya geri dağıtıyor. Kaliforniya Üniversitesi’nden Jonathan Proctor’ın Nature dergisinde yayımlanan makalesine göre aerosollerle ışınları parçalamanın tarım üzerinde oldukça olumsuz bir etkisi bulunuyor. Proctor, yöntemin negatif etkilerinin yanı sıra gözlemlenmesi daha zor olan olumlu etkilerinin olabileceğini de söylüyor.
Bilim insanları bu yöntemi araştırmak amacıyla, 1982’de Meksika’da El Chichón’un patlaması ve Filipinler’de bulunan Pinatubo Dağı’nın patlaması üzerine çalıştılar. Patlamalar sonucunda büyük miktarlarda sülfat parçacıklarının stratosfere girmesiyle dünya yüzeyine güneş ışınlarının girmesini azaltan bir “örtü” etkisi oluşuyor. Araştırmanın devamında aerosol seviyeleri, güneş radyasyonu ve ürün verimleri inceleniyor. Güneş ışığının geri yansıtılması pirinç, buğday ve mısır dahil olmak üzere birçok temel ürünün verimini olumsuz yönde etkiliyor. Sülfat partiküllerinin stratosfere kasıtlı olarak gönderilmesinin tarım ürünleri üzerindeki etkisinin de muhtemelen benzer olacağını ve ortaya çıkan soğutma etkisiyle elde edilen ürün verimi gibi yararlı etkilerin güneş ışığındaki azalma sonucunda bitkilerde verimsizliğe yol açabileceğini belirtiyorlar. Kısacası SRM yöntemi, gezegenin ısınmasını yavaşlatsa dahi tarım ürünlerini verimsiz ve güvensiz kılacak bir yöntem niteliği taşıyor.
Her Türlü Çözüm Değerlendirilmeli
Ancak, Cambridge Üniversitesi’nden Hugh Hunt, araştırmaya dahil olmasa da SRM yönteminin daha sürdürülebilir olduğunu savunuyor. SRM yoluyla buzulların erimesini önleyebileceğimizi ve Grönland buz tabakasını koruyabileceğimizi, dolayısıyla bunun daha uzun vadeli bir çözüm olduğunu belirtirken tarımın da daha stabil ve tahmin edilebilir çevresel faktörler altında yapılabileceğini söylüyor. Hunt, görüşünü, “SRM, yan etkileri olan bir yöntem olabilir ancak gezegenimiz hasta ve bu durumda onu daha iyiye götürecek herhangi bir yönteme ihtiyacımız var. Asıl yapılması gereken seragazı emisyon oranlarını azaltmak olsa da her türlü yöntemi değerlendirmemiz gerekiyor” sözleriyle belirtiyor.
Tek Çözüm Sülfat Salımı Olmamalı, Karbondioksit Salımını Kesmeliyiz
Araştırmada yer almayan bir başka isim, ABD’deki Yönetişim ve Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü Başkanı Durwood Zaelke, sülfat parçacıklarının etkisinin halihazırdaki kömür santrallarının sülfat salımı sebebiyle kapatılmasıyla görülebileceğini söylüyor. Sülfat salımını kesmek kısa süreli bir ısınma etkisi yaratabilir çünkü sülfat parçacıkları bilindiği üzere güneş ışınlarını geri yansıtma özelliğine sahip. Zaelke, karbondioksit salımını azaltmanın ise daha uzun bir sürede sonuç vereceğini belirtiyor.
Zaelke, “Fosil yakıtların kullanımı sonucunda açığa çıkan karbon ve metan gazı ve soğutucularda kullanılan hidroflorokarbon gazı gibi maddelerin salımını kesmeye başlamamız gerekiyor. İklim değişikliği azaltımını kademeli bir yarış gibi görmeliyiz: Kısa süreli kirleticilerin hızlı bir başlangıç yaptığı ve karbondioksit azaltımlarının da nihayetinde yetiştiği bir yarış olmalı” şeklinde ifade ediyor ve ekliyor: “Bu önlemler alındığı takdirde sıcaklık artışlarını 2050 yılına kadar 0,6 derece, bu yüzyılın sonuna kadar ise 1,2 derece indirebiliriz.”
Zaelke, araştırma sonucunda çıkan negatif etkilerin ışığında, jeomühendislik yöntemlerini tam anlamıyla nasıl idame ettirileceğini öğrenene kadar askıya alınması gerektiğini de belirtiyor. Çünkü pozitif etkileri olabileceği gibi, her türlü olasılığın dikkatlice değerlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.