Türk Sanayicileri ve İş insanları Derneği (TÜSİAD) tarafından “İklim Toplantıları” kapsamında 11 Nisan’da İstanbul’da düzenlenen “Düşük Karbonlu Kalkınma Sürecinde Finansmanın Rolü” adlı konferansta konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, insan kaynaklı iklim değişikliğinin tartışılmaz bir gerçek olduğuna ve etkin mücadele için finansmanın önemine değindi. Şimşek, düşük karbonlu ekonomiye geçiş için yeterli kaynak olduğuna dikkat çekerek önemli olanın bu kaynakları doğru şekilde mobilize edebilmek olduğunu belirtti.
Yakın zamanda yayımladığı “İklim Değişikliğiyle Mücadele Alanında Tutum Belgesi” ile Türkiye’nin düşük karbonlu kalkınma ve iklim değişikliğine ilişkin politikalara odaklanmasını savunan ve üyelerinin pozisyonunu kamuoyuyla paylaşan TÜSİAD, “İklim Toplantıları” başlığı altındaki ilk etkinliğini Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in de katılımlarıyla 11 Nisan’da İstanbul’da düzenledi. “Düşük Karbonlu Kalkınma Sürecinde Finansmanın Rolü” başlıklı etkinlikte iklim değişikliğiyle mücadele için elzem olan dönüşümde finansmanın rolü gündemdeydi. İklim Haber adına katıldığım bu toplantıda aldığım en önemli notları aktarmak istiyorum.
“Düşük karbonlu kalkınma modeline geçiş süreci, kapasite ve teknoloji geliştirmeye yönelik yatırım ihtiyacını da beraberinde getirir” Erol Bilecik, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı
Toplantı, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Sürdürülebilir Kalkınma Yuvarlak Masası Lideri Metin Akman’ın açılış konuşmasıyla başladı ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik’in konuşması ile devam etti. Bilecik, aşırı hava olaylarının sayısının 1970’e oranla dörde katlandığını belirterek iklim değişikliğinin bu olayların ve yaşanan kayıplarının boyutlarını arttırdığına dikkat çekti. “Bu gerçek, bizi gelecek planlarımızı hazırlarken düşük karbonlu kalkınmayı da göz önünde bulundurma noktasına getiriyor. Düşük karbonlu kalkınma modeline geçiş süreci, kapasite ve teknoloji geliştirmeye yönelik yatırım ihtiyacını da beraberinde getirir” şeklinde konuşan Bilecik, finansmanın bu açıdan önemi konusunda kritik noktalara değindi. TÜSİAD’ın iklim değişikliği ile mücadeleye dair bakış açısını Tutum Belgesi üzerinden özetleyen Bilecik şu noktalara vurgu yaptı:
“İklim değişikliği ile mücadeleye yönelik önemli bir mutabakatın ürünü olan Paris Anlaşması, stratejik bir önceliktir. Türkiye’nin düşük karbonlu kalkınma konusunda 2020 ve sonrasında nerede konumlanacağı önemlidir. Bu doğrultuda stratejiler ve çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Yatırım ortamının güçlendirilmesi için tüm tutum belgeleri ve sektörel plan ve politika belgeleri arasında bütünsellik ve tutarlılık sağlanmalıdır. İklim değişikliğiyle mücadele ve emisyon azaltımı için oluşturulacak politika araçları Türkiye ekonomisinin sektörel ve küresel rekabet gücünü korumalı ve öngörülebilir olmalıdır. Farklı piyasa temelli araçların, teşvik ve tedbirlerin es zamanlı uygulanmasını içeren bütüncül politikalar geliştirilmelidir. Düşük karbonlu kalkınma ülkemiz için yeni ekonomik fırsatlar ve istihdam yaratacaktır. Bu yönde yapılacak yatırımlar için finansman kaynakları kritik önemde olacaktır. İş dünyasının düşük karbonlu kalkınma modeline geçişi için teşvikler, yatırımcılar açısından itici güç yaratacak şekilde düzenlenmelidir. Uzun vadeli ve öngörülebilir politikalar ortaya konulmalıdır. Yüksek potansiyele sahip olduğumuz güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynakların kullanımının azami seviyeye çıkarılması önemlidir. Enerji verimliliği açısından finansal olarak tercih edilebilir teşvik modelleri oluşturulmalı; verimlilik seviyesine göre değişen teşvikler tariflenmelidir.”
“İklim değişikliği tartışmasız bir gerçek. Mücadele için yeterli kaynak var, asıl önemli ve zorlu olan bu kaynağı doğru şekilde mobilize edebilmek.” Mehmet Şimşek, Başbakan Yardımcısı
Etkinlikte sunumu en çok merakla beklenen isim hiç şüphesiz Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’ti. Şimşek, detaylı şekilde hazırlandığı belli olan sunumuna iklim değişikliğinin tartışmasız bir gerçek olduğuna değinerek başladı. İklim değişikliği bağlantılı risklere özetle değindi. Paris Anlaşması’nın bu bağlamdaki değerine vurgu yaptı ve Türkiye’nin anlaşmayı gelişmekte olan bir ekonomi olarak imzaladığına değindi. Bilindiği üzere Türkiye anlaşmaya imza atıp resmen taraf olmayan sınırlı sayıdaki ülkelerden birisi durumunda. Başbakan Yardımcısı Şimşek, Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye yatırım konusundaki atılımına dikkat çekerken özellikle enerji verimliliği konusunda potansiyelin büyük olduğunu ifade etti. Türkiye’nin fosil yakıtlara en yüksek vergi uygulayan ülkelerden olduğunu söyledi. Hatırlanacağı üzere Türkiye, OECD ülkeleri arasında Danimarka’dan sonra enerji kullanımına yönelik uygulanan çevresel vergilerden GSYH bazında en fazla gelir elde eden ülke konumunda. Türkiye’nin 2014 yılı GSYH’sinin %3,83’ü bu bağlamdaki vergi gelirlerinden oluştu. Bu oran, OECD ortalamasının (yaklaşık %2) üzerindeydi*.
Fotoğraf: Arif Cem Gündooğan, 11 Nisan 2018
Şimşek, binalarda enerji verimliliği kimlik belgesi zorunluluğunun 2020 yılına ertelenmesine değindi ve 2020 yılından sonra kimlik belgeleri doğrultusunda farklı vergilendirme seçeneklerinin oluşturulabileceği mesajını verdi. Konutlarda çatı tipi güneş enerjisi konusunda uygulama önünde ne sıkıntı varsa bu konuda yardım etmeye hazır olduklarını belirten Şimşek, yenilenebilir enerjiye sağlanan teşvikler ve uygulanan mekanizmalar konusunda Türkiye’nin dünyaya iyi örnek teşkil ettiğinin altını çizdi. Küresel ekonomide iklim değişikliği ile mücadele, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma ve düşük karbonlu ekonomiye dönüşüm için yeterli finansman kaynağının bulunduğuna dikkat çeken Şimşek “Toplam küresel GSYH 2016 yılı için yaklaşık 75 trilyon dolardı. İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilir kalkınma için yılda yalnızca 6-8 trilyon dolarlık kaynak yeterli. Dolayısıyla yeterli kaynak var, asıl önemli olan bunu nasıl mobilize edebileceğimiz” şekilde konuştu.
“Kamu bankalarını Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’ne imza atmaya çağırıyorum. Düşük karbonlu kalkınmada kamu bankaları öncü konumda olmalılar” Mehmet Şimşek, Başbakan Yardımcısı
Finansmanın mobilizasyonunun önündeki bazı engellere değinen Başbakan Yardımcısı, ekonomide dışsallıkların hala etkin şekilde regüle edilemediğini söyledi. Bunun yanında, yeni finansal enstrümanlar ve proje stoğu arasında “olgunlaşma uyuşmazlığı” yaşadığını belirtti. Şimşek, bunların yanı sıra “yeşil finans” ve “iklim finansmanı” bağlamında kavramlar üzerinde net bir uzlaşı olmamasının finansmanın mobilizasyonu zorlaştıran bir etmen olduğunun altını çizdi. Mehmet Şimşek bazı olumlu gelişmelerden ve güçlü yönlerden de bahsetti. Yeşil tahvillerin ve karbon piyasalarının hacminin hızla arttığına dikkat çeken Şimşek, Türkiye’de bu bağlamdaki olumlu gelişmelerden de örnekler sundu. Türkiye’den ilk yeşil tahvil ihracını gerçekleştiren TSKB deneyiminin önemli olduğunu söyleyen Şimşek, Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksi’ne ve BDDK’nın geliştirdiği yeni raporlama formatına da değindi. Ekim 2017’deki 5. Sürdürülebilir Finans Forumu’nda lansmanı yapılan ve 7 özel bankanın imza attığı “Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi” Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek tarafından altı çizilen örneklerdendi. Şimşek, kamu bankalarının henüz bildirgeye imza atmadığını belirterek açık çağrıda bulundu ve kamu bankalarını düşük karbon ekonomisine geçişte öncü konumda olmaya davet etti.
“Türkiye’nin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında önümüzdeki haftalarda Bonn’da gerçekleştirilecek ara müzakerelerde ve Aralık 2018’de Polonya’da düzenlenecek 24. Taraflar Konferansı’nda (COP24) çerçeve sözleşmenin eklerinde kendi konumuna dair önemli bir değişiklik önerisi sunması artık bir sürpriz değil.”
Etkinliğin ikinci kısmında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve İklim Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar “Uluslararası İklim Gündeminde Finansman Mekanizmaları ve Türkiye’nin Erişimi” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi ve Türkiye’nin müzakerelerdeki son konumuna dair güncellemeleri paylaştı. Ardından Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Murat Yavuz Ateş “24. Taraflar Konferansına (COP 24) Giden Süreçte Türkiye için Öncelikler” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Buradan aldığımız en önemli mesaj Türkiye’nin küresel iklim değişikliği yeni rejiminde kendisine “gelişmekte” olan ekonomi konumunu tescil ettirebileceği seçenekleri değerlendirdiği oldu. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında önümüzdeki haftalarda Bonn’da gerçekleştirilecek ara müzakerelerde ve Aralık 2018’de Polonya’da düzenlenecek 24. Taraflar Konferansı’nda (COP24) çerçeve sözleşmenin eklerinde kendi konumuna dair önemli bir değişiklik önerisi sunması artık sürpriz olmayacak. Türkiye, Ek-1’den çıkıp, Ek Dışı ülkeler arasında katılma yönünde irade sergileyecek.
Fotoğraf: Arif Cem Gündoğan, 11 Nisan 2018
Sunumların ardından gerçekleştirilen ve Karbon Saydamlık Projesi (CDP) Türkiye Direktörü Prof. Dr. Melsa Ararat’ın moderatörlüğündeki panelde finansmanın rolü konusu masaya yatırıldı. Panelde, EBRD Türkiye Direktörü Arvid Tuerkner, TSKB Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aygen, TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Başkanı Fatih Özkadı, Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkilerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Serhat Köksal ve Allianz Teknik Uw ve Riziko Kontrol Grup Başkanı Dr. Ceyhun Eren konuşmacı olarak yer aldılar. Arvid Tuerkner Türkiye’nin EBRD’nin en çok yatırım yaptığı ülke konumunda olduğunun altını çizerken Hakan Aygen TSKB olarak uluslararası piyasalardan finansman kaynaklarını Türkiye’ye çekerek düşük karbonlu ekonomiye giden yolda kaynakları mobilize ettiklerini belirtti. Serhat Köksal iklim finansmanı konusuna gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerin farklı baktığına dikkat çekti. Köksal aynı zamanda “atıl varlıklar” risklerine de değinerek Türkiye’de finans sektöründe iklim bağlantılı çevresel, sosyal ve yönetişimsel risklerin finans bağlamında neye tekabül ettiği bilgisini üretebilecek profesyonellere ihtiyaç olduğunu söyledi. Dr. Ceyhun Eren sigorta sektörünün iklim bağlantılı risklerin kalbinde durduğunu belirtti ve Türkiye’deki sigorta açığına işaret etti. Temmuz 2017’de İstanbul’da gerçekleşen ve önemli ekonomik kayıplara sebep olan aşırı hava olaylarında sigortalanma oranlarının %40’larda kaldığını söyleyen Eren, Allianz olarak düşük karbonlu kalkınma için yeni ürünler geliştirdiklerini ifade etti. Türkiye’de güneş enerjisi santrallerinde fiziksel risklerin yanı sıra hava durumundan kaynaklı performans kayıplarını sigortalayan bir ürün geliştirdikleri örneğini veren Eren, özellikle büyük altyapı projelerinin sigorta boyutu olmadan finansman da bulmasının mümkün olmadığını söyledi.
TÜSİAD’ın İklim Toplantıları’nın ilki olan bu etkinlik gerek özel sektörün geniş katılımı gerek verilen mesajlar bakımından dikkat çekici olarak nitelendirilebilir. Başbakan Yardımcısı düzeyinde ele alınan düşük karbonlu kalkınmada finansmanın rolü konusu Türkiye’de derinleşerek tartışılmaya devam edecek kritik bir konu olarak önümüzde duruyor. TÜSİAD’ın bu konuyu sistematik olarak ele alacak olması önemli ve değerli.
* Vergilerin düşük karbon ekonomisine geçişte ne denli etkin kullanılıp kullanılmadığı konusunu bir başka yazıya bırakalım.