2018 tarihli QSR Magazine raporuna bakılırsa fast-food restoran zincirleri, 2018 yılında Amerika’daki toplam satışlarının %70’ini arabaya servislerden (Drive-Thru) yapmış ve bu ABD’de toplamda günlük 1.057.939.056 gram karbon salımı anlamına geliyor. Peki böylesine büyük bir yemek alışkanlığı-kültürü değiştirilebilir mi?
Yazı: Emre Uzundağ
Yemek, insanın tarihsel gelişiminin belirtecidir. Yemek – iklim ilişkisi ise evrimin sık sık ele alınan konularından olagelmiştir. Bu ilişkiyi çocuklarınıza şöyle keyifli bir oyunla da anlatabilirsiniz. Dünya, yemek-iklim ekseninde yeni bir evrim geçirmekte ancak bu sefer denizden karaya çıkış beklenmiyor, dünyanın merkezine yolculuk yaşanmasından korkuluyor. Jules Verne’in merakı, girişimciliği ve inovasyon tutkusu Amerika’da iklim krizinin sesi olanlara ışık olmalıyken, daha çok restoran sektörünün ve özellikle fast-food sektörünün itici gücü olmuşa benziyor. Has bir Amerikan fikri olan Drive-Thru’lar da (arabaya servis) bunlardan bir tanesi.
Atlantik’ten Pasifik’e, Kanada sınırından Meksika sınırına otoyollarla örülü Amerika’da dilerseniz şehir içinde dilerseniz eyaletler arasında yolcuk edin, otomobillere mahkumsunuzdur. Bu mahkumiyetin doğurduğu sorunlara, Amerikalılar için olmazsa olmaz bireysel konfor göz önüne alınarak çözümler tasarlanır. Drive-Thru, tam da bu tanıma uygun bir çözümdü. 1930’larda otomobil mahkumiyetinin bir sonucu ve ama bireysel konfor gözetilip otomobil sektörünü yaralamadan ve gündelik hayatın ritmini ve akışını bozmayan bir çözüm olarak hayata geçmişti. Drive-Thru’ların henüz hava kirliliğine, obeziteye ve solunum yolu hastalıklarına etkilerinin tartışılmadığı, iklim değişikliği tartışmalarında yer almadığı, buhrandan çıkış günleriydi bunlar.
Drive-Thru’ların fast-food sektöründeki ağırlıklı kullanımına ve bu iş modelinin iklim değişikliğine etkilerine değinmeden önce Drive-Thru’ların çeşitli hizmet sektörlerinde yoğun ve aktif kullanıldığını not düşmekte fayda var. Yanlarından geçerken bana “yok artık” dedirten birkaç örneği ve internette bulduklarımı sıralamam gerekirse: Kütüphanelerden kitap alıp kütüphanelere kitap bırakabilirsiniz, eczanelerden ilaç alabilirsiniz, evlendirme dairelerinde evlenebilirsiniz, cenaze evlerinde yakınlarınıza karşı son görevinizi yerine getirebilirsiniz, seks shop’lardan ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Bir de Amerika’da başkanlık aday adaylığı yarışında da kullanıldığı bakidir.
Geçtiğimiz aylarda Minneapolis Şehir Konseyi, 2050’ye kadar karbondioksit salımını %80 azaltma hedefine ulaşmak amacıyla, inşa edilecek tüm restoran işletmelerinde Drive-Thru’ların yasaklanmasına yönelik bir karar karar aldı ve bir açılıp bir kapanan tartışmalara keskin bir yön verdi. Minneapolis böylece, çeşitli drive-thru yasakları uygulayan Kaliforniya, Missouri ve New York gibi eyaletlere katılarak iklim değişikliğiyle mücadelede bir adım daha attı. Drive-thru yasaklarına karşı çıkanların en temel argümanı, bu hizmetin ihtiyarlara ve engellilere servisi kolaylaştırmasıyken, Drive-Thru kullananların oransal olarak kaçta kaçının ihtiyarlardan ve engellilerden oluştuğu hâlâ istatistiksel kanıta muhtaç. Öte yandan Drive-Thru’ların yasaklanmasının iklim mücadelesinde neden önemli bir adım olacağını gösteren istatistikler mevcut. Örneğin 2018 yılında Kanadalı bilim insanları Drive-Thru’ların literatüre geçen çevresel ve toplumsal zararlarını sürdürülebilirlik ve şehircilik etrafında linkteki çalışmalarında ele almışlardı.
İklim savaşçılarının 2030 projeksiyonları olduğu gibi çeşitli sektörlerin de 2030’a dair büyüme projeksiyonları ve sektör öngörüleri var. Amerika’daki National Restaurant Association’ın Nestlé’nin desteğiyle hazırladığı 2030 raporunda, 2030’da yıllık 1.2 trilyon dolarlık satış yapması tahmin edilen restoran sektöründeki asıl büyümenin beklendiği üç ana kategoriden bir tanesi Drive-Thru. Rapor, gelecek 10 yılda insansız araçların Drive-Thru’lara talebi artıracağını tahmin ediyor. Sürücüsüz otomobillerin, araba kullanma zahmetini ve yemek yerken araç kullanmanın doğurduğu güvenlik risklerini azaltacağı düşünüldüğünde, bu senaryonun gerçekleşmesi, tamamen sürücüsüz otomobillerin ne kadar hızlı seri üretime sokulacağına bağlı gözüküyor.
Peki bisikletlilere ve yayalara hizmet verilen istisnai Drive-Thru’lar dışında -bir atın da dahil olduğu ilginç bir vakayı burada bulabilirsiniz- yalnızca otomobillere servis veren, artışı hem bireylere daha konforlu hizmet sunmaya odaklanmış hem de otomobil sektörünün gelişimine bağlanmış Drive-Thru’ların karbon salımı karnesi nasıl? 2018 tarihli QSR Magazine raporuna bakılırsa fast-food restoran zincirleri, 2018 yılında Amerika’daki toplam satışlarının %70’ini Drive-Thru’lardan yapmış. 2017’de bir müşterinin ortalama sipariş süresi 225 saniyeyken bu süre 2018’de 234 saniyeye, QSR’ın 2019 tarihli raporuna göre ise 2019’da 255 saniyeye çıkmış. Bu artıştaki en büyük etmenler, LED sipariş ekranlarının verimsizliği, siparişlerin her geçen gün daha karmaşık hale gelmesi ve buna bağlı olarak siparişlerin doğru servis edilme yüzdesinin azalması. Sipariş sürelerinin ve bu sürede kontağı açık bırakılan arabaların karbon salımı üzerinde ne kadar çarpıcı bir etkisi olduğunu 2006 tarihli bir doktora çalışmasıyla anlatmak daha yerinde olacaktır (Bu konu hakkında internet araştırmasında karşınıza sayısız akademik çalışma çıkıyor).
2006 yılında nüfusu yaklaşık 296 milyon olan ABD’de nüfusun %2’si (6 milyon insana denk geliyor) her gün en az bir kez Drive-Thru kullandığını belirtiyor. Tezin sahibi Kevin Michael Hutchinson 2006 yılında bir müşterinin Drive-Thru’da ortalama sipariş süresinin, sadece 210 saniye olduğunu söylüyor. Hutchinson, yapmış olduğu hesapla 2006 yılında %2’si her gün en az bir kez Drive-Thru kullanan ve sipariş verirken ortalama 210 saniye boyunca arabasını rölantide çalıştıran Amerikan nüfusunun Drive-Thru’lardaki günlük karbon salımının 1.057.939.056 gram olduğu sonucuna ulaşıyor. Bu kirliliği azaltmanın en etkili yolunun Drive-Thru’larda geçirilen sürenin 60 saniye azaltılması (bu, ortalama sipariş süresinin 150 saniyeye inmesi demek ama 2019 itibariyle ortalama sipariş süresinin 255 saniye olduğunu hatırlatmak isterim) olduğunu savunan Hutchinson, diğer veriler aynı kalsa bile Drive-Thru’lardaki günlük karbon salımının 737.351.464 grama ineceğini öngörüyor. Ancak 2019’da Drive-Thru’larda günlük olarak Hutchinson’ın ilk hesabından ve iyimser hesabından çok daha büyük bir karbon salımının gerçekleştiğini iddia etmek basit bir matematik gerçek. Amerika’da rölantide tutulan kişisel otomobillerden salınan karbon gaz miktarının yıllık 30 milyon ton olduğu düşünüldüğünde, bu hiç azımsanmayacak bir rakam ve iklim değişikliğine büyük bir etkisi var.
Hutchinson’ın hesaplarının bir örneklemeden yola çıkılarak yapıldığını hatırlatmak isterim. Ancak bu örnekleme olası senaryolar içerisinde en hafif olanı üzerinden gitmiştir. Daha çeşitli senaryolarda neler olabileceğini buradaki çalışmada okuyabilirsiniz. Drive-Thru’larda kaç şerit olduğundan tutun da, sürücülerin sırada beklerken dur-kalk mı yaptıkları (ki bu çok daha fazla karbon salımı demek) yoksa otomobillerini rölantide (idling) mi tuttukları ve araçların ağırlık ve yük kapasitesine ve dahi siparişlerin LED ekranlardan mı verildiğine, sipariş alınan yer ile sipariş dağıtılan yerin aynı olup olmamasına, siparişin doğru hazırlanmasından, sipariş alındıktan sonra ekstra kampanyalardan bahsedilmesine dek birçok etken Drive-Thru’lardaki karbon salımının artmasına neden oluyor.
Tarihe Karışmalı!
Drive-Thru’lar, Chad Eric Jones gibi kendisini “insaflı kapitalist” olarak tanımlayan girişimcilere, yenilenebilir enerji projeleri geliştirmelerinde ve bu projeleri verimli ve enerji-bağımsız kullanma konusunda da ilham oluyor. Drive-Thru pazarının dünyaya genişletilmesini planlayan şu yazı, Drive-Thru’ların global neoliberal genişleme politikalarında artan önemine işaret ediyor. Gözümüzün önüne inen perdede ilham hikayeleri oynarken, kuklacı serbest piyasa ekonomisi, düzenin devamı uğruna ufak ayarlamalarla yoluna devam ediyor. Drive-Thru’ların öyküsü bir nostalji anlatısı olmaktan çıkmalı ve Amerika’daki ve dünyadaki en büyük iklim katili petrol ve otomobil endüstrisinin günahlarının küçük bir toplamı olarak okunmalı. Drive-Thru’lar daha geniş planda şehircilik ve sürdürülebilirlik projelerinin bir parçası olarak ele alınmalı ve bence bir an önce tarihe karışmalı.
İklim değişikliği açısından dönüm noktası olarak nitelendirilen ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan görülen davanın duruşmaları sona…
Enerji Yatırımcıları Derneği Başkanı Cem Özkök, GES ve RES projelerinin yapı denetim kapsamından çıkarılmasının, yatırımcıların…
Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni bir çalışmasına göre, küresel seragazı emisyonlarının %40’ını oluşturan sekiz sektördeki emisyon…
Dünya, kuraklık ve arazi bozulumuna en çok maruz kalan ülkeleri desteklemek için yeni bir çerçeve…
İklim ve çevre alanında çalışan 8 sivil toplum kuruluşu, okul, hastane, belediye binası, kamu binası,…
Çin, kömür çıkarımı sırasında açığa çıkan metan emisyonlarını azaltma amacıyla daha sert kurallar getireceğini duyurdu. Metan,…