Ada devletleri afetlerde zarar görenlere yönelik fon mekanizmalarının hayata geçmesi için üç yıl daha bekleyemeyeceklerini vurguluyorlar.
Gelişmekte olan ülkeler Glasgow’da geçen sene gerçekleşen COP26’da, afetlere bağlı kayıplara ve zararlara cevaben bir fon talep etmişlerdi.
ABD ve Birleşik Krallık’ın karşıt pozisyon alışı gelişmekte olan ülkeler ABD ve Singapur’un eş başkanlığında 2024’e dek sürecek bir “diyalog”a razı oldular. Bu diyalogfonun tüm potansiyellerini tartışmaya açacak.
Diyalogun gerçekleşen ilk oturumunda ada ülkeleri, 2024’ün maddi destek için fazlasıyla geç bir tarih olduğunu belirttiler. Bununla birlikte ada ülkeleri bu sene Mısır’da gerçekleşecek olan COP27’de detayların konuşulacağı bir finans merkezi oluşturmak istiyorlar.
Marshall Adaları’nın iklim elçisi Kathy Jetn̄il-Kijiner, Bonn’da gerçekleşen hazırlık toplantıları sırasında şu açıklamalarda bulundu: “Şu anda temel insan haklarına zarar veren kayıplar ve yıkımlar için herhangi bir finansman yok. Asıl gerekli olan bu.”
Jetn̄il-Kijiner’e göre ne iklim finansmanı ne insanı yardım ne de adaptasyon fonu ihtiyaç duyulan kaynakların büyüklüğüne yaklaşamaz.
Ufak Ada ülkeleri ilk tazminatı tam 31 sene önce, öngörülen deniz seviyesi yükselmesi üzerine talep ettiler ancak çağrıları hâlâ cevapsız.
Küçük Ada Devletleri İttifakı (Aosis) adına Antigua ve Barbuda’nın arabulucusu Michai Robertson, “Öyle görünüyor ki Glasgow Diyalog’unun bir yere varma potansiyeli bulunmuyor” dedi.
Gelişmiş Ülkelerin Sorumlulukları
Danimarka gelişmiş ülkeler arasında bu sorunla ilgili sesini yükselten tek ülke. Varsıl ülkeler tarihi emisyonları ve iklim değişikliğindeki rolleri konusunda uzun süredir herhangi bir tazminat veya sorumluluk iddiasında bulunmaktan kaçıyorlar.
Kanada Çevre Bakanı Steven Guilbeault, National Observer adlı haber sitesine yaptığı açıklamada konuyla ilgili şunları söyledi: “İyi niyetimle Kanadalı vergi mükelleflerinin üstüne sonu ve sınırı belli olmayan bağlılık risklerini yükleyemem.”
Bunun yerine bağış yapan ülkeler, mevcut kalkınma finansmanı ve insani yardımı işaret ediyor. Yoksullukla mücadele üzerine çalışan sivil toplum kuruluşu Oxfam’ın yeni yayımlanan araştırmasında öne çıkanlara göre insani yardım, aşırı hava koşullarının sebep olduğu büyüyen bilançoya yetişemiyor.
Rapora göre Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’ne yapılan taşkın ve kuraklık gibi aşırı hava koşullarına bağlı müracaatlar, 2000’den 2021’e %800 artış gösterdi. Bağış yapan ülkeler bu müracaatların sadece 54%ünü karşılayabildi. Ortalamaya bakılacak olursa yaklaşık 28-33 milyar dolarlık hasar karşılanmamış durumda.
Oxfam’ın iklim ve iklim siyaseti savunucusu Tracy Carty’nin bir basın konferansında yaptığı açıklamaya göre: “Bu sayılar birer alarm niteliğinde. Yardım sistemi olanlara yetişmekte başarısız. Ülkeler artık insani yardım sisteminin mevcut olduğu ve dolayısıyla zararlar için adil bir finansmana ihtiyaç olmadığı bahanesinin arkasına saklanamazlar.”
2030’a gelindiğinde gelişmekte olan ülkelere yönelik iklim değişikliğinden kaynaklı borcun 290-580 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Kesin sayı iklim değişikliğine adaptasyon ve emisyonları frenleme çabasına bağlı.
Halihazırdaki yardım finansmanı “yetersiz ve çoğu zaman keyfi” olarak tanımlayan Carty, bunun ihtiyaçları karşılamak için genişlemeyeceğini çünkü en çok etkilenen bölgelere odaklanma eğiliminde olduğunu ve genellikle küçük ve orta ölçekli krizleri kapsamadığını söyledi.
Hatta Oxfam’ın tahminlerine göre Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi, orta ve düşük gelirli ülkelerin aşırı hava olaylarına bağlı oluşan hasarlarının sadece %7.5’ini karşıladı. Bu da sadece 474 milyon insan için rahatlama ve destek demek. Oysa aşırı hava olaylarından 3.9 milyar kişi etkilenmiş durumda.