Kolombiya’nın Cali kentinde devam eden COP16 Biyoçeşitlilik zirvesinde doğayı korumaya yönelik belirlenen hedeflerde kayda değer ilerleme sağlanamaması uzmanları giderek endişelendiriyor…
Uzmanlar, Dünya üzerindeki ekosistemlerinin yok edilmesini durdurmaya yönelik uluslararası anlaşmada alınan kararlara yönelik hükümetlerin uygulamada yavaş kalmaları nedeniyle, biyolojik çeşitlilik kaybında bir başka on yılın daha boşa geçeceği uyarısında bulundu.
Hükümetler, iki yıl önce Montreal’deki COP15 zirvesinde insan kaynaklı yaşam yok oluşunu durdurmak için tarihi bir anlaşmaya varmıştı. Bu anlaşma, içinde bulunduğumuz on yılın sonuna kadar doğa için gezegenin %30’unu korumayı (kara ve denizlerin %30’u), o dönem için 500 milyar dolar tutan çevreye zararlı sübvansiyonlarda reforma gitme ve gezegenin bozulmuş ekosistemlerinin %30’unu yeniden canlandırma hedeflerini içeriyordu. Ancak ülke temsilcileri, Montreal’deki anlaşmanın ardından Cali, Kolombiya’daki COP16 zirvesinin neredeyse sonuna gelinirken, belirlenen ana hedeflerde somut bir ilerleme kaydedemedi.
Veriler İşlerin Yolunda Gitmediğini Gösteriyor
Yeni bir BM raporuna göre hükümetler, başlıca 30×30 hedefini karşılamak için Brezilya ve Avustralya’nın toplam büyüklüğüne eşdeğer bir karasal alanı ve Hint Okyanusu’ndan daha büyük bir deniz alanını korumak zorunda.
Doğa için finansman konusunda zayıf ilerleme ve sübvansiyon reformunda neredeyse hiç ilerleme kaydedilmemesi gözlemcileri hayal kırıklığına uğrattı.
Enerji konusunda bilgi ve analizler sunan bir medya kuruluşu olan Carbon Brief, 58 ülkenin, hedeflere ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceklerine dair resmi planlarını zamanında sunmadığına dikkat çekiyor.
Kar amacı gütmeyen Doğa Koruma Kampanyası’nın direktörü Brian O’Donnell, ilerlemenin çok yavaş ve doğanın siyasi hayattaki önceliğinin de zayıf olduğunu belirterek, “30×30’un alan ve kaliteye dair ölçütleri var, finansman ise dolar miktarıyla ifade ediliyor. Her ikisi hakkında yeni verilerimiz var ve bu veriler, işlerin yolunda gitmediğini ortaya koyuyor” dedi. O’Donnell sözlerine şöyle devam etti:
“Ciddiyetimizi gösterme ve güven inşa etme zamanındayız. Özellikle finansman konusunda, taraflara ilerlemeleri için finansman yollarını sorduğumda, sanki yeni veya gerçekçi olmayan bir şey istiyormuşuz gibi muamele görmek, zaman zaman rahatsız edici oldu. Halbuki iki yıl önce tam da bunun aksini kabul etmişlerdi. Bu durum benim için gerçek bir taahhüt eksikliğini gösteriyor.”
Taahhütler Konusunda Anlamlı Eylemler Hayati Önemde
Dünya, vahşi yaşamı ve yaşamı sürdüren ekosistemleri yok etmenin önüne geçmek için belirlenen hiçbir hedefi karşılayamadı. Koruma ve bilim alanındaki önde gelen isimler de Cali’deki hedeflere ulaşmada hükümetlerin kaydettiği ilerleme konusunda endişelerini dile getirdi. Doğayı korumaya yönelik olarak küresel anlamda çalışan bir kuruluş olan Birdlife International’ın CEO’su Martin Harper, taahhütler konusunda anlamlı eylemin hayati olduğunu söyledi.
Eylemsizliğin yeni bir norm olarak kabul edilemeyeceğini belirten Harper, “Bu durum, tehdit altındaki türlerin korunmasına dair çabaları artırmak, daha fazla kara, tatlı su ve denizi koruyup restore etmek ve gıda, enerji ve sanayi sistemlerimizi dönüştürmek için daha fazla eylem anlamına geliyor. Yüz milyarlarca doları toplamak için beş yılımız var. Eğer bunu gerçekleştiremezsek, 2030’da nerede olacağımızı düşünmek bile istemiyorum” dedi.
BM Çevre Programı Başkanı Inger Andersen da, hükümetlerin hedeflere ulaşmak için yeterince çaba göstermediğini söylemek için henüz erken olduğunu ifade ederek, birçok ülkenin konu üzerinde sıkı çalıştığını iddia etti. Andersen ilerleme belirtileri olduğunu söylese de daha fazla şeyin yapılması gerektiğini kabul etti. Andersen sözlerine şöyle devam etti:
“Dünya bunun üzerinde çalışıyor. 2030’a kadar her bir hedefi karşılayacak mıyız? Umarım. Eğer karşılayamazsak bu bir felaket mi? Hayır, ama birbirimize en iyisini yapma sözü verdik. Hâlâ altı yılımız var.”
Cali’deki doğa zirvesine katılan bilim insanları, siyasi temponun konunun zorluğuyla mücadele etmekten uzak olduğunu ifade etti. Oxford Üniversitesi’nden biyoçeşitlilik profesörü Nathalie Seddon, on yılın sonuna kadar çok daha fazla şeyin gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Biyoçeşitlilik hedefleri için 2030’un son tarih olarak belirlenmesinin bir sebebi var. Biyolojik çeşitliliğe sahip, dayanıklı ekosistemler ekonomimizin ve refahımızın temelini oluşturuyor. Burada elde edilecek kötü bir sonuç, sadece vahşi yaşam için kötü bir haber anlamına gelmekle kalmaz, gıda güvenliğini, su kalitesini, afet dayanıklılığını ve ekonomik istikrarı da zayıflatır. Kötü sonuç, rekor kıran sıcaklıklar, orman yangınları, seller ve kuraklıkların iklim etkilerini daha da kötüleştirir.”