22 Mart 1993’ten bu yana her yıl farklı bir su teması ile 22 Mart’ta su kaynaklarının önemi vurgulanıyor. Su Stresi yaşayan Türkiye’nin kaynakları ise, yoğun su tüketimine neden olan kömürlü termik santralların tehdidi altında.
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) tarafından hazırlanan ‘‘Kömüre Dayalı Enerji Politikasınınn Su Etkisi’’ bilgi notu Dünya Su Günü’nde yayınlandı.
22 Mart tarihi, 1993 yılında, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Dünya Su Günü olarak kabul edildi. O tarihten bu yana her yıl farklı bir su teması ile 22 Mart’ta su kaynaklarının önemi vurgulanıyor. Bu yılın teması “su ve sanitasyon krizini çözmek için değişimi hızlandırmak” olarak belirlendi.
Türkiye kişi başına düşen 1.544 metreküp kullanılabilir yıllık su miktarıyla su stresi (baskısı) yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. 6 Şubat’ta yaşadığımız depremlerin ardından deprem bölgesinde hâlâ pek çok temel insani ihtiyaca erişim sağlanamıyor. Bu insani krizde su ve sanitasyon da öne çıkan acil ihtiyaçlardan. Savaş, depremler gibi kriz süreçlerinde daha belirgin hale gelen su ihtiyacı, su varlıklarının ve su varlıklarını koruyacak planlama süreçlerinin önemini gösteriyor.
CAN Europe’un hazırladığı bilgi notu, yoğun su tüketimine neden olan kömürden elektrik üretim sürecinin su varlıkları üzerindeki etkilerine dair bilimsel verileri derliyor, Türkiye’de suyun yönetişimi hakkında bilgiler paylaşıyor ve politika önerileri sunuyor.
Bilgi notunda kömürün su etkilerine dair öne çıkan bazı bilgiler şöyle:
– Uluslararası Enerji Ajansı’nın analizine göre elektrik sektörü her sene yaklaşık 285 milyar metreküp su çekiyor ve 15 milyar metreküp suyu tüketiyor.
– Kömür madenciliğinde, kömürün güvenli şekilde çıkarılması için maden sahasının susuzlaştırılması yani sahadaki yeraltı sularının tamamen boşaltılması gerekiyor. Susuzlaştırma, akarsu havzalarının su rejiminin bozulması ve asit maden drenajı olmak üzere iki büyük riski beraberinde getiriyor.
-Maden atığı ve kömür stok sahalarındaki sızıntılar ile kömürün termik santralde yakılmasından önce hazırlanması ve zenginleştirilmesi esnasında ortaya çıkan atık sular da yer altı ve yüzey sularında kirlenmeye neden oluyor.
– Çırpılar Termik Santralı’nın ÇED raporunda termik santralın su tüketimi saatte 459 metreküp olarak belirtilmiştir. Bu senede 3,5 milyon metreküp su demek. Bu miktar TÜİK’in 2020 yılını inceleyen verilerine göre 43.000 kişinin bir yıllık su tüketimine eşit.
– Yatağan Termik Santralı’nın bir yılda 45 bin nüfuslu Yatağan ilçesinin toplam kentsel su tüketiminin 7,5 katından fazla su tüketiyor.
– Yeniköy Termik Santralı’nın yıllık tüketimi, soğutma suyunu kapalı çevrim olarak kullanmasına rağmen, 132 bin nüfuslu Milas ilçesinin yıllık kentsel su tüketiminin 2,5 katına yakın.
– Kömür yakıldıktan sonra küle dönüştüğünde, yanmadan önceki haline göre çok daha yüksek konsantrasyonda ağır metal içeriyor. Bu ağır metal yoğunluklu küller rüzgarla uzun mesafeler kat ederek yer altı ve yer üstü sularına karışır ve kolayca besin zincirine de dahil oluyor.
– Kömür yakılması sonucu atmosfere doğrudan cıva salınmasının yanında uçucu küllerle de karaya ve yüzey sularına cıva karışıyor. Türkiye’de termik santral emisyonlarında cıva için bir sınır değer yok ve ölçümü yapılmıyor. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinden, her yıl doğaya 1 tondan fazla cıva salındığı hesaplandı.
Bilgi notunda termik santraller kaynaklı su kirliliğine dair bir örnek olarak “Yeniköy Termik Santrali, Kül Depolama Sahası ve İkizköy Açık Kömür Ocaklarının Su Kaynaklarına Etkilerinin Değerlendirme Raporu” özeti de yer alıyor.
Jeoloji Mühendisi Hasan Kırmızıtaş tarafından hazırlanan rapor, Yeniköy Termik Santrali, bu santrale ait kül depolama sahası ve bu santrale kömürün sağlandığı İkizköy ve Sekköy kömür sahalarının etki alanındaki su kaynakları inceliyor.
Bilgi notunda özetlenen raporun çıktılarında Yeniköy santralının düzenli kül depolama tesisi bulunmaması öne çıkıyor. İnceleme yapılan sahada derelerin kömür madenciliği ve kül depolama nedeniyle kirlendiği rapor tarafından tespit ediliyor.
Bilgi notunda, Türkiye’deki suyun yönetişimine dair sorunların temelinin bir su kanunu olmamasından kaynaklandığına dikkat çekiliyor. Tüm elektrik üretim süreçleri arasında suya en çok ihtiyaç duyan üretim şekli olan kömürden elektrik üretiminin, derinleşen iklim krizi ile birlikte Türkiye’de daha yoğun hissedilen su stresi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor.