McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2022 raporuna göre, bankacıların yaklaşık %70’i, net sıfıra geçişi finanse etmenin, kurumları için ilk beş CEO önceliği arasında olduğunu belirtiyor.
McKinsey & Company, her yıl düzenli olarak hazırladığı küresel bankacılık değerlendirmesi raporunu yayımladı. Pandeminin ardından, Ukrayna’nın işgalinin, küresel ölçekte yüksek enflasyonun, artan faiz oranlarının, tedarik zincirinde yaşanan aksamaların ve daha fazlasının etkileriyle ortaya çıkan makroekonomik belirsizlik, bankacılık sektöründe 10 yılı aşkın süredir devam eden istikrarı sona erdirdi. McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2022 raporuna göre; bu yıl, bankaların kağıt değerleri dışında her şeyin değiştiği ve sektörde sürdürülebilirlik finansmanı çağının başladığı yıl oldu.
McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2022 raporunda; COVID-19 salgınının uzun vadeli yıkıcı etkilerinin sisteme getirdiği şoklar ve bunların üzerine eklenen jeopolitik istikrarsızlığın sektörde neleri değiştirdiği ele alınıyor. Dünya genelinde hızla yükselen enflasyonun, artan faiz oranlarının, sektöre yönelik 10 yıllık öngörüleri altüst ettiği belirtiliyor ve farklı sektörlerin piyasa değerlemeleri ile karşılaştırıldığında, bankacılığın son sırada yer aldığı vurgulanıyor.
McKinsey uzmanları, küresel bankacılığa ilişkin zayıf bir görünüm ortaya koyan bu genel tablonun yanı sıra özellikle gelişmiş ekonomilerdeki belirli banka gruplarının daha iyi performans gösterdiğini ifade ediyor. Gelişmiş ekonomilerle birlikte Hindistan’ın ve diğer hızlı büyüyen pazarların da bu grupta yer aldığı görülüyor. Raporda; farklı ülkelerde, farklı profillere sahip bankalar arasındaki artan ayrışma ve en iyi performans gösterenleri öne çıkaran faktörler yakından inceleniyor.
Bankacılıkta Yeni Bir Tema Olarak Sürdürülebilirlik
Rapor, sektörün yaşadığı zorlukların üstesinden gelebilmeleri için bankaların kısa vadede dayanıklılıklarını artırmaları ve uzun vadede de fırsatları yakalamaları gerektiğine dikkat çekiyor. Bankacılıkta henüz yeni bir tema olan sürdürülebilirlik finansmanı, bu fırsatlardan biri olarak öne çıkıyor. Raporun ikinci bölümü ise bankacılık sektöründe payı artık anlamlı bir orana ulaşan bu konuya ayrılıyor.
McKinsey uzmanlarının analizlerine göre; şokların etkisi bölgelere göre farklılık gösteriyor ve en çok Avrupa’nın etkileneceği öngörülüyor. Bununla birlikte, önceki yıllarda yapılan gelişmiş ekonomilere karşı gelişmekte olan piyasalar şeklindeki bölgesel tanımlamanın geçerliliğini korumadığı belirtiliyor. Zira bu tanımlarla atıfta bulunulan ülke gruplarının artık yekpare olmadığı görülüyor. Sektörü etkileyen şokların, özellikle gelişmekte olan pazarlar da dahil olmak üzere bölgeler arasında ve bölgeler içinde farklı şekillerde ortaya çıktığına vurgu yapılıyor.
Yeni Enerji Altyapılarına Geçmekte Yetersiz Kalınabilir
Raporda, McKinsey Küresel Enstitüsü uzmanları, olası iki makroekonomik senaryoyu; enflasyonist büyümeyi ve stagflasyonu ele alıyor ve bunların bankalar üzerindeki etkilerini modelliyor. Enflasyonist büyüme senaryosunda, enflasyon oranı önümüzdeki yıl daha yüksek olmaya devam ediyor ancak para politikası tarafından kontrol altında tutuluyor. Faiz oranları 2025’e kadar yükselmeye devam ediyor. Bu senaryoda, ekonomik temeller gücünü koruyor ve nominal GSYİH ciddi şekilde etkilenmiyor. Stagflasyon senaryosunda ise para politikası enflasyonu kontrol altında tutamıyor. Faiz oranları yükselse de fiyat artışlarını dizginleyemiyor. GSYİH büyümesi ancak negatif bölgeye düştükten sonra geri dönebiliyor. Bu senaryoda, durağanlaşma sonrasında yeni enerji altyapılarına geçmekte yetersiz kalmak gibi kalıcı darboğazların ortaya çıkabileceği belirtiliyor. Rapora göre uzmanlar, her iki senaryoda da başlangıç aşamasının bankalar için olumlu geçmesini bekliyor.
Karar Verme Sürecinde “İklim Değişikliği” ve “Düşük Karbonlu Geçiş Faktörleri”
McKinsey uzmanlarına göre; rekabetçi baskılar, müşteri ve yatırımcı talepleri ve düzenleyici gereklilikler dahil olmak üzere birçok faktör sektör üzerinde etkili oluyor. Bu etki, bankaları, iklim değişikliğini ve düşük karbonlu geçiş faktörlerini karar verme sürecine dahil etmeye yönlendiriyor. Her bölgedeki önde gelen kurumlar, sürdürülebilirlik finansmanı için açık hedefler belirlese de neyin “sürdürülebilir” olduğuna dair farklı tanımlar, bu taahhütlerdeki ilerlemeyi karşılaştırmayı zorlaştırıyor. Kurumların birçoğu, dağıtılan veya kolaylaştırılan sermayenin etkisinin muhasebeleştirilmesinde zorluklarla karşılaşabileceklerini kabul ediyor.
Sürdürülebilirlik Finansmanı Son Yıllarda Genişleme Sürecini Yakaladı
Sürdürülebilirlik finansmanının son yıllarda yakaladığı genişleme sürecinde; ESG amaçları için kullanılan borç verme, birleşme ve satın almalar önemli bir rol oynuyor. Bu enstrümanların açıkça tanımlanmamış olması da standartlaştırılmış ölçümü zorlaştırıyor. İzleme ve raporlamada bazı borçlanma kategorilerinin öne çıktığı görülüyor. Bunların başında, “yeşil tahviller ya da krediler” geliyor. “Sürdürülebilirlik”, “net-sıfıra geçiş” ve “sosyal” amaçlı hazırlanmış tahviller de altında toplandığı başlık çerçevesinde sağlanan finansmanı tarif ediyor. Sabit getirili bir menkul kıymet olarak çıkarılan “sürdürülebilirlikle bağlantılı tahviller ya da krediler”, ihraççının veya borçlunun sürdürülebilirlik performansıyla uyum gösteriyor. Bu listede son başlık olarak da diğer düşük emisyonlu teknolojilerin yanı sıra düşük emisyonlu üretim, sürdürülebilir yakıtlar ve şebeke ölçeğinde depolama dahil olmak üzere temiz enerji projelerini finanse eden “temiz enerji proje finansmanı” kategorisi yer alıyor. Bu kategori, genellikle geri ödemesiz veya sınırlı geri ödemeli kredilerden oluşuyor.
Tahvillerin Hacmi 965 Milyar Dolara Ulaştı
McKinsey raporunda; “yeşil”, “sürdürülebilirlik”, “sosyal” ve “sürdürülebilirlik bağlantılı” başlıkları altında toplanan tahvillerin hacminin; 2021’de, 2020’ye göre %80 artışla 965 milyar dolara ulaştığı belirtiliyor. Sürdürülebilir sendikasyon kredilerinin toplam hacminin ise aynı dönemde %200’den fazla artışla 683 milyar doları bulduğuna dikkat çekiliyor. Sürdürülebilir borçlanma araçlarında büyüme 2022’de devam etmekle birlikte bir yavaşlamanın başladığı görülüyor.
Banka Liderleri Sürdürülebilir Finansmana Önem Veriyor
Rapora göre; sektör, sürdürülebilir finans alanında giderek daha aktif hale gelirken bankalar için işi ölçeklendirmedeki başarı, bazı kritik zorlukları ne kadar iyi ele aldıklarına bağlı olacak. Kuruluşlarında sürdürülebilirlik finansmanı alanında aktif rollere sahip banka yöneticileriyle yapılan bir McKinsey anketindeki yanıtlar, banka liderlerinin sürdürülebilir finansmana verdiği önemin altını çiziyor ve bankaların ortaya çıkan fırsatları yakalama yeteneklerindeki boşlukları ortaya koyuyor.
İklim Çözümlerinin Finansman Talebi Artacak
Bankacıların yaklaşık %70’i, net-sıfıra geçişi finanse etmenin, kurumları için ilk beş CEO önceliği arasında olduğunu belirtiyor. Söz konusu bankacılar aynı zamanda, önümüzdeki sekiz yıl içinde geçiş teknolojisi finansmanının daha cazip hale geleceğini ve riskin de azalacağını öngörüyor. Bununla birlikte, banka liderleri, güneş ve rüzgar dışında ihtiyaç duyulan yeteneklerde önemli bir eksiklik olduğunu da bildiriyor. Katılımcılar, şebeke ölçeğinde depolama ve altyapı, yeşil hidrojen, yeşil yakıtlar, biyokütle, karbon yakalama ve depolama da dahil olmak üzere tüm iklim çözümlerinin finansman talebinin artacağını tahmin ediyor. Aynı zamanda, bankacıların çok daha küçük bir yüzdesi, bankalarının bu alanların her birini finanse etmek için kısa vadeli yeteneklere sahip olduğunu söylüyor.