;
Bilim Politika

Türkiye’nin Değişen Su Ekosistemi: Tahribat Hangi Boyutlarda? 

Değişen su ekositemlerini ve sonuçlarını stabilize etmek ve harekete geçmek için geç değil. Bu sorunu çözmek çok fazla zaman ve çabaya gerek duysa da sonuçlar geri döndürülemez hale gelmeden önce problemin çözümlenmesi için uygun önlemler ve çözüm yollarıyla hızla tepki verilmeli. 

YAZI: Gökçe Çiçek ARSLAN, Azra HOCAOĞLU

Dünya yüzeyinin dörtte üçü sayısız canlıya ev sahipliği yapan su kaynaklarıyla kaplı. Gözlerden uzak bu su altı hayatı yavaş yavaş çöküyor. Duyarsız insan faaliyetleri, su ekosistemlerinin bozulmasına yol açıyor ve canlıların hayatta kalmasını zorlaştırıyor. Bu durum ise son birkaç yıldır Türkiye’nin denizlerindeki su canlılarının toplu ölümlerine, diğer bir deyişle katliamına neden oluyor.

Arkadaki Gerçekler

Türkiye’de bulunan 303 su kütlesinin tamamı insan davranışlarından olumsuz etkileniyor. Bunun arkasındaki sebep, iklim krizi ve su kirliliğinin sonuçları şeklinde kategorize edilerek birçok boyutta incelenebilir.

İklimde meydana gelen inkar edilemez değişimler su altı yaşamını da etkiliyor. Prof. Erhan Ünlü tarafından yayımlanan bir rapora göre, yükselen sıcaklıklar nedeniyle buharlaşma seviyeleri yağış oranının üç katıyor. Aradaki bu ciddi fark, su dengesini bozarak kuraklığa neden oluyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Celalettin Şimşek, “Özellikle yaz aylarında, küresel ısınmanın birçok su kaynağındaki toplu ölümler gibi zararlı etkilerini inceledik” diyor. Bugün Türkiye’de Van Gölü gibi pek çok yer su yoksunluğu çekiyor. Van Gölü’ndeki kuraklığın yıllar önce görülmesine rağmen insanların duyarsızlığı durumu kıyı şeridinin 1 km’den fazla gerileyerek yaşamın son bulmasına neden olan noktaya getirdi.

Dengesiz buharlaşmanın sebep olduğu bir başka yön ise, belirli bir miktar su mevcut olmasına rağmen suyun ayrı özellikler ve karakteristikler taşıması. Şimşek’ten bir örnek: “Göl ve baraj sularının düşmesi oksijen seviyesinin düşmesine neden oluyor.”

En az bunun kadar önemli olan sıcaklık farkı da, su koşullarını değiştirerek canlıların yaşam alanlarına zarar veriyor. Ekim 2021’de Dicle Nehri kıyıları ölü balıklarla doldu ve bölge halkı tarafından yetkililere haber verildi. Olayın arkasındaki illet, zoolog Prof. Erhan Ünlü tarafından da araştırıldı. Ünlü, “Tatlı su sistemleri; habitat kaybı, kirlilik, yerli olmayan türlerin ortaya çıkması, su tüketimi, baraj inşaatı gibi akarsulardaki büyük değişiklikler nedeniyle önemli ölçüde tehdit altında ve gelecek nesillerin korunmasını sağlamak için acil önlem alınması gerekiyor” diyor. Ayrıca Ünlü, Dicle Nehri’nden kullanılan su miktarını bu bölgedeki büyük kuraklık sorunlarına bağlayarak su yaşamı için elverişsiz koşullar yaratığını ve büyük balık ölümlerine neden olduğuna da dikkat çekiyor.

Tehlike altında olan deniz yaşamı ile ilgili ele alınması gereken bir diğer başlık ise su kirliliği. Deniz kirliliği; endüstriyel atıklar, kanalizasyona karışan yağlar, arazi atıkları ve yetersiz arıtmadan oluşuyor. Su yaşam için temel bir ihtiyaç olduğundan su kirliliği insanlar dahil tüm canlıların sağlığını derinden etkiliyor.  Çevre Mühendisi Doğuhan Yazıcı’ya göre, çoğu insan Amazon gibi ormanları dünyanın akciğerleri olarak bilse de aslında “Dünyanın akciğerleri sular altındadır.” Yazıcı, “Oksijenin %50 ila %70’i okyanuslardan sağlaması nedeniyle içimize çektiğimiz her iki nefesten bir tanesinin kaynağı okyanuslardır” diyor. Vurdumduymaz insan faaliyetleri nedeniyle, su kütleleri atıklar ve toksik maddeler tarafından zehirleniyor. Bu kontamine edilmiş su, ister doğrudan ister su döngüsü veya besin piramidi gibi dolaylı yollarla olsun tüm canlılara yayılır. İnsan elinden çıkıp suya atılan bir çöp parçasından fabrika borularından suya boşalan litrelik atıklara kadar her doğal olmayan madde deniz yaşam alanlarını olumsuz bir şekilde değiştiriyor.

Türkiye’nin en çok göze çarpmış su kirliliği olaylarından biri de Marmara Denizi’nde görülen müsilaj. İlk kritik müsilaj 1994’te ortaya çıkarken var olduğu 27 yıl boyunca yavaş yavaş Marmara Denizi’ndeki yaşamı yok etti. Siyasi sebepler ve bilim insanlarının görmezden gelinmesi nedeniyle Haziran 2021’e kadar yurttaşların bir çoğunun bu olaydan haberi olmadı. Doç. Neşe Üzen, müsilajın temel nedenlerini “…deniz suyu sıcaklığındaki artış ve denizlerin durgunluğu” olarak ele alıyor. Bununla beraber Üzen, “Kirlilik de bu ürkütücü tablonun nedenlerinden biri. Kirliliğin artması fitoplanktonun hızla çoğalmasına neden olarak müsilaj oluşumuna öncülük etmiştir” diyor. Hükümet, Marmara Denizi’ndeki yaşam yok olma eşiğine ulaşıncaya kadar müsilaja karşı tepki göstermedi. Marmara Denizi’nin şimdilik müsilajdan kurtulduğu düşünülüyor, ancak çeşitli deniz canlılarına yaşamlarına son verdiği,  sosyolojik ve ekonomik olarak toplumu zarar soktuğu gerçeği de göz ardı edilemez. Tüm bunların yanı sıra Türkiye Bilimleri Akademisi’nin “TÜBA Müsilaj – Deniz Salyası Değerlendirme Raporu”na göre gelecekte benzer olayların yaşanmayacağının da garantisi yok.

Sorundan Çözüme

Edinilen bilgiler çevrenin yok olma eşiğinde olduğunu gösterse de, deniz koşullarının mevcut durumu iyileştirilebilir. Fabrikalar atıklarını çevreye saldıklarında çok miktarda toksik kimyasal suya karışıyor. Sektörlerin sorumsuz hareketlerini ekonomik ve politik gerekçelere bağlı olarak kapatmak yerine, düzenli denetimler ve kanunlar ile problem ortaya çıkmadan önce önlenebilir.

Var olan problemler için periyodik olarak su kalite testlerinin yapılması, herhangi bir problem veya anormalliğin olması durumunda tespit edilmesini sağlayacaktır. Böylece toplumda farkındalık yaratılarak soruna karşı çözüme yönelik adımlar atılabilir. Yurttaşlar her zaman bu sorunlara karşı tepki vermiyor olabilir ancak insan kaynaklı tahribatı azaltmak için çeşitli projeler üzerinde çalışan birçok kurum ve STK bulunuyor. Prof. Şimşek, “Cumhurbaşkanımızın da desteklediği su meclisi ve yönetim planı üzerine çalışmaların süregeldiğini” ekleyerek “Gelecekte daha verimli ve etkili çözümler olacağına” değiniyor. Dahası Prof. Şimşek su tasarrufu sağlayarak tarım gibi alanlar için gerekli suyu su kaynaklarından sağlayacak arıtıcı sistemler öneriyor.

Geçmişteki eylemleri tersine çevirmek için önleme ve çözüm yöntemlerinin yanı sıra, insanlar gelecekte olacak sorunlar için de endişe duymalı. Endüstrilerin ve kıyı denetimlerinin kontrol altına alınmasının ardından, insanların günlük alışkanlıklarını değiştirmeleri Üzen’in dediği gibi “denizlerdeki organik kirletici yükünün en aza indirilmesine” yardımcı olabilir. Böylelikle kalıcı ve uzun vadeli bir etki elde edilebilir.

Nereye Vardık?

Deniz hayvanlarının toplu ölümleri ve bunun başlıca sonuçları araştırılırken iklim krizi ve su kirliliği başta olmak üzere başat nedenleri ortaya koymaya çalıştık. Nitekim bu sadece Türkiye için değil, tüm dünya için geçerli. Dünyanın her yanındaki deniz yaşamı, insan faaliyetleri tarafından tehdit ediliyor ve bunu biyoçeşitlilik kaybı, toplu ölümler, canlıların hayatta kalmasının zorlaşması ve daha fazlası takip ediyor. Lakin, değişen su habitatlarını ve sonuçlarını stabilize etmek ve harekete geçmek için geç değil. Bu sorunu çözmek çok fazla zaman ve çabaya gerek duysa da sonuçlar geri döndürülemez hale gelmeden önce problemin çözümlenmesi için uygun önlemler ve çözüm yollarıyla hızla tepki verilmeli.