YAZI: Fatih ŞAHİN
28 Temmuz’da Manavgat’da başlayan orman yangınları nedeniyle yakıcı bir sürecin içerisindeyiz. Yangının neden çıktığı tartışmaları, neden yangın söndürme uçağının olmadığı, uçağın mı yoksa helikopterin mi daha etkili olduğu ve müdahale yetkisinin hangi birimlere ait olduğu tartışmaları yapılıyor. Eğer tüm bu tartışmalar sonucunda geleceğe yönelik olumlu adımlar atılırsa yani yangın söndürme uçakları alınırsa, Türk Hava Kurumu’nun uçakları kullanılamayacak kadar bakımsız bırakılmazsa bir nebze de olsa iyi yönden ilerlemiş oluruz. Ancak konuşulan bu sorunların yangın felaketinin sıcaklığıyla gündem olması, yangınlar söndürüldükten bir süre sonra gündemden düşmesi, unutulması veya göz ardı edilmesi riskini de taşıyor.
Ülkemizin orman varlığının korunması sadece yangınlar çıkıp gündem olunca konuşulacak kadar basit ve önemsiz bir konu asla değil. Şu anda Türkiye’nin orman varlığı % 27 seviyesinde, bu % 27’nin küresel ısınmanın hızlanması ve sıcaklıkların her sene yeni bir rekor kırması nedeniyle meydana gelecek yangınlar yüzünden sürekli azalma eğilimine gireceği çok açık. Bugünlerde yaşadığımız yangınlar ülkenin muhtemelen en büyük orman yangınları zinciriydi, 10 günde 225 yangın çıktı ve artık her yıl sıcaklıklar yükseliyor. 2021’in tarihin (kayıtlı yılların) en sıcak yılı olarak da kayda geçmesi muhtemel. Özellikle Kaliforniya, Avustralya ve Akdeniz ülkelerindeki yangınlar artık kronik hale gelen ve şiddeti yıllar geçtikçe artacak bir yangın döngüsünün içerisine girdiğimizi işaret ediyor.
Türkiye’deki son yangınlar ülkenin güneyindeki ormanları yaktı ama küresel ısının yükselişiyle kuzeydeki ormanlarında önümüzdeki yıllarda zincirleme yangın riskine girmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. Orman varlığına artan bu tehdit karşısında artık proaktif davranmak gerekiyor. Böylece çözüme yönelik hamleler yaparak yeşil varlığımızın azalışını engelleyebiliriz.
Son yangın felaketi devlet kurumları arasında bir koordinasyon eksikliği olduğunu gösterdi, müdahaleler yetersiz kaldı ve yangının yayılması durdurulamadı.
Türkiye’nin yeşil varlığıyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarının, sivil inisiyatiflerin, iş insanlarının ve vatandaşların bir araya gelerek orman varlığını koruyup çoğaltmak için politika yapım süreçlerine dahil olması gerekir. Her ne kadar sivil girişimlerin çoğalması olumlu olsa da politika yapıcılar ve karar vericilerle temas halinde olmak, politik uygulamaları etkilemek çok daha etkili bir yöntemdir. Ülkemizin orman varlığıyla ilgilenen sivil girişimlerin birlikte hareket ederek güçlü bir lobi grubu veya baskı grubu oluşturmasına ormanlarımızın korunması için ihtiyaç var. Baskı grubu en genel tanımla karar verici konumundaki siyasetçileri ve kamu politikası yapımını etkileyerek kendi isteklerini de uygulatmaya çalışan topluluklara denir.
Siyasetçiler ve kamu politikası yapıcıları iklim krizi ve orman varlığı gibi konuları öncelikli görmediklerinde yangın söndürme uçağı gibi alımlara yeterli bütçe ayırmak istemeyebilirler. Eğer yeşili savunan sivil gruplar birliktelik sağlayıp politikaların oluşturulmasında bir baskı grubu ve lobi haline gelebilseydi yapacağı baskı ve gündem oluşturma yeteneğinin etkisiyle kamu kurumları yangın söndürme uçağını almak zorunda kalırdı. Baskı grubu haline gelmiş birlik halindeki sivil toplum kuruluşları, bu uçakların alınması için güçlü bir ikna çabasına girerek başarılı olmasa bile kamuoyunu yangın söndürme uçağının olmadığı konusunda bilgilendirirdi.
Benzer bir durum Türk Hava Kurumu’na ait uçakların bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmesi örneği için de geçerli. Yeşil varlıklar için güçlü bir sivil birliktelik inşa edilip politika da bir baskı grubu haline gelinebilseydi bu uçakların bakımının yapılmasını sürekli gündemde tutarak politikacılara baskı yapılabilirdi. Kısacası Türkiye’de orman varlığını korumak isteyen STK’ların, inisiyatiflerin, iş insanlarının birliktelik oluşturup etkili bir baskı grubu meydana getirmesine veya lobi yapabilmesine ihtiyaç var. Proaktif davranarak, yangınlar ormanlarımızı yok etmeden önce problemlerin çözümü için hareket etmemiz gerekir.
Orman yangınlarını en küçük bir alevlenme de bile tespit ederek yangının büyümeden söndürülmesini sağlamak için yeni teknolojilerden faydalanma çalışmaları yapılıyor. Orman varlığını korumak isteyen sivil baskı grupları bu yeni teknolojilerin ülkemizde de aktif olarak uygulanması için politika yapıcılarıyla yakın iletişim halinde bulunabilirler. Örneğin drone teknolojisiyle sürekli orman takibi yapabilir, uydu görüntülerinden anlık olarak yararlanılabilir ve ormanda çıkacak yangın henüz çok zayıfken algılanarak söndürme işlemleri yapılabilir. Sivil baskı grupları da yangına karşı erken alarm verecek bu teknolojilerin en kısa sürede ormanlarımızda uygulanması için politikacılar ve bürokratlarla yakın iletişim halinde olmalı baskı grubu oluşturmalılar. Bu noktada önemli olan ormanları korumak isteyen STK’lar, iş insanları ve vatandaşların kendi aralarında organize olarak birlikte bu hamleleri yapabilmesidir ki ancak böylece politika yapımında daha etkili olunabilir.
Tabii ki orman yangınlarındaki artışın en temel sebebi küresel ısınmadır ve en önemli çözümler iklim değişikliğini, küresel ısınmayı durduracak evrensel tedbirlerdir, fakat günümüzde küresel ısınmayla mücadele etmek için tüm ülkelerin ortak hareket ettiği bir zemin mevcut değil. Bu nedenle iklim krizi ve yükselen sıcaklıklarla küresel bir mücadele yapılamıyor. Sıcaklık artışlarını durduramadığımız için doğal olarak yangınlar hız kazanacağından kamu kurumları ve birlikte hareket eden sivil toplulukların yakın işbirliğiyle proaktif politikalar belirleyip orman varlığımızı korumaya ve çoğaltmaya ihtiyacımız var.