Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Yönetici Sekreteri Patricia Espinosa, “İklim değişikliğiyle mücadele, bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli görev olabilir ve ABD’nin yenilenmiş taahhüdü memnuniyetle karşılanıyor” diyor.
Yazı: Patricia Espinosa*
Çeviri: Gülce Demirer
Yaklaşık 30 yıl önce, 1992’de Rio de Janeiro’da düzenlenen Dünya Zirvesi sırasında, uluslararası toplumlar, çevre kaynaklı artan zorlukları ele alma ihtiyacını kabul etti. Bu tarihi konferanstan, aralarında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin de bulunduğu çeşitli kararlar ve anlaşmalar ortaya çıktı.
Bu çok taraflı girişimin nihai amacı, kontrolsüz iklim değişikliğinin doğal ekosistemlere zarar vermesini, gıda üretimini tehdit etmesini veya sürdürülebilir kalkınmayı engellemesini önlemekti. Kısacası, dünyayı korumaktı. 30 yıldır, ülkeler – veya sözleşmeye göre bilindikleri şekliyle taraflar- insan faaliyetlerinin iklim sisteminin istikrarına ve dolayısıyla gezegenimizin geleceğine yönelik artan tehdidi tartıştılar.
İlerleme çoğu zaman hayal kırıklığı yaratacak şekilde yavaştı. Ancak 1992’deki Kyoto Protokolü ve en önemlisi, iklimi koruyan uluslararası bir rejimin geliştirilmesinde mihenk taşları oluşturan 2015 Paris Anlaşması gibi büyük başarılar elde edildi.
Bilimsel kanıtlar artık net ve sonuçları ikna edici: Geçtiğimiz yüzyılda dünya yüzeyinin sıcaklığı endişe verici bir oranda arttı ve artmaya devam ediyor. Bu sürecin nedeni de aynı oranda açık: Atmosferde seragazlarının birikmesi. Bu eğilimi tersine çevirmek, muhtemelen bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en önemli ve en acil görev.
Muhtemelen, dünya hiçbir zaman bu kadar büyük bir meydan okumayla karşılaşmadı. Küresel ısınmanın nedenleri o kadar karmaşık ve yaygın ki, süreç o kadar uzun süredir devam ediyor ve bu eğilimi tersine çevirmek için mevcut zaman o kadar kısa ki, iklim değişikliğini kontrol altına alma hedefi bazen ulaşılamaz görünebilir. Koronavirüs salgını korkusu, kayıpları ve acısıyla bu işi daha da zorlaştırdı.
Gerçekten de zorlu. Bunun üstesinden gelmek için küresel liderlik olağanüstü olmalı. Dünyayı sürdürülebilir kalkınmaya giden bir yola sokmak ve en önemlisi dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığının 1,5 dereceden fazla yükselmesini önlemek için gerçekleşmesi gereken ekonomik ve sosyal dönüşüm, cesur ve kararlı adımlar atmayı gerektiriyor. Her şeyden önce, kamusal ve özel alanlarda, hem erkeklerden hem de kadınlardan – özellikle de bu dönüştürücü süreçte önemli rol oynayacak olan kadınlardan, bilgili ve kapsayıcı bir liderlik gerektiriyor.
ABD Başkanı Joe Biden’in, dünyanın dört bir yanından devlet ve hükümet başkanlarının bu önemli konuyu tartışmak için sanal olarak bir araya gelmelerine olanak tanıyan iklim konulu Liderler Zirvesi, çok iyi bir gelişme. ABD’nin iklim eylemine yenilenmiş bağlılığı, haklı bir iyimserlik kaynağı. ABD hükümeti, sınırları içinde değişimi teşvik ederek ve denizaşırı ülkelerde daha güçlü hedefler geliştirerek, iklim gündeminin ileriye taşınmasına yardımcı oluyor.
Biden tarafından bir araya getirilen liderler, iklim rejiminin merkezinde yer alan azaltım, uyum ve finans gibi kilit alanlarda yeni, daha iddialı hedefler ve taahhütler keşfetme ve üzerinde anlaşmaya varma ve ortaklık arama fırsatına sahip. Bu, uluslararası toplum İngiltere başkanlığı altında Glasgow’da yapılacak COP26 için hazırlanırken, çok değerli olacak. Liderlik, cesaret ve kararlılık zamanı: Eşi görülmemiş bir büyüme, refah ve herkes için umut çağına doğru dönüşüme öncülük edecek zorlu kararların zamanıdır.
*Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.