YAZI: Doç. Dr. Ahu ERGEN, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi, [email protected]
Pandemi öncesindeki yaşama dair özlediğimiz çok şey var. Maskesiz, sosyal mesafesiz, karantinasız, korkusuz, endişesiz yaşam gibi… Diğer yandan pandemi öncesindeki hayatın pek çok boyutundan memnun olmayanlar da vardı. Tüketim karşıtları, gönüllü sade yaşayanlar, minimalistler gibi… Ve eski normale dönmek, onlar için de artık hiç cazip değil.
Çağdaş pazarlamanın öncüsü Prof. Dr. Philip Kotler de “The Rise of 5 New-Normal Lifestyles” başlıklı yeni yazısında, kalabalık araçlarda işe gitmek, trafikte vakit harcamak, 9-5 çalışmak, eve gelince TV’nin karşısına geçmek, hafta sonları aynı şeyleri yapmak vb. rutinlerden hiçbir zaman mutluluk duymamış olan insanların varlığına işaret ediyor. Onlara göre sahte sosyalleşmeler, aşırı tüketim ve mesai kavramı zaten can sıkıcıydı.
Kotler’e göre, pek çok insan; zorunlu olarak evde kalınca, az sosyalleşince, işsizliği yaşayınca, hastalık ve ölümle yüz yüze gelince, iyi ve anlamlı bir yaşamın nasıl olması gerektiğini sorgulayarak yeni fikirler üretmeye başlıyorlar ve farklı yaşamların da aslında mümkün olabileceğinin farkına varıyorlar. Pek çok insanın pandemi sonrasında, hayatlarında daha fazla anlam bulabilecekleri yerlerde, yeni değerlerle ve yeni yaşam tarzlarıyla hayatlarına devam edecekleri öngörülüyor. Öte yandan, pandemi vesilesiyle yoksulluk, iklim değişikliği, çevre felaketleri, gelir adaletsizliği gibi sorunlara karşı bilincin de arttığı görülüyor. Bazıları için yeni normalde iş, evinin yakınında olmalı ki bisikletle ya da yürüyerek gidilebilsin. Ayrıca, fazla seyahat gerektirmeyen işler daha cazip hale gelecek gibi. Pek çok insan kendi sebze meyvesini yetiştirebileceği, temiz havaya ve suya erişebileceği, küçük ama kendine yeten bir hayatı destekleyen yerlerde, mevcut işine uzaktan çalışma ile devam ederek yaşamak isteyecek. Restoranlarında sağlıklı gıdaların olduğu, çocuklarının yakınlarındaki okullarda iyi eğitim alabileceği yerler isteyecekler. Hayatın iyileşmesine katkı sağlayan üniversiteler isteyecekler. İnternet altyapısı sağlam yerler isteyecekler. Bunlar, Kotler’in kendi ülkesine dair görüşleri elbette.
Aslında ülkemize baktığımızda da durum pek farklı değil. Pandeminin ne kadar süreceğinin bilinmemesi, ekonomik belirsizlikler, okulların açılamaması, sosyal yaşamın sekteye uğraması, özellikle büyük kentlerde yaşayanlar için farklı yaşam tarzlarını düşündürtmeye başladı. Uzun yıllardır kırsaldan kente kontrolsüz göçün tersine göçe dönmesi bile muhtemel. Yeter ki, kırsalda sürdürülebilir yaşam için altyapı mümkün olsun.
Yeni normaldeki bu alternatif yaşam tarzlarının mümkün olabilmesi için, devlet politikalarıyla teşvik edilmesi önemli. Örneğin, sürdürülebilir tarımın öncelikli olarak desteklenmesi, üreticiye alım garantisi verilmesi, yenilenebilir enerji ekipmanlarının kurulumunda destek sağlanması ve altyapı sorunlarının giderilmesi sürdürülebilir yaşam için öncelikli konular. Bu vesileyle, anlamlı ve iyi bir yaşam için bireylere kapılar açılırken, sürdürülebilir kalkınmaya da katkı sağlamak mümkün olabilir. Belki de şimdi tam zamanı…