;
Politika

16. İstanbul Bienali: “Yedinci Kıta” ve Antroposen

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen ve küratörlüğünü Fransız akademisyen ve yazar Nicolas Bourriaud’nun üstlendiği 16. İstanbul Bienali, bu yıl 14 Eylül-10 Kasım 2019 tarihleri arasında “Yedinci Kıta” başlığı altında çevre sorunları etrafında gerçekleştiriliyor.

Yazı: Gülce DEMİRER

16. İstanbul Bienali, Yedinci Kıta başlığıyla insanlığın sebep olduğu doğal veya kültürel atıklara antropoloji ve arkeolojinin araçlarıyla bakan güncel sanat çalışmalarına odaklanıyor. Başlığını okyanuslarda yüzen devasa atık yığınına verilen isimden alan bienal, sanat ve ekoloji arasındaki ilişkiyi de tartışmaya açıyor. Şehrin üç farklı noktasına yayılacak ücretsiz sergilerin yanı sıra çeşitli buluşmalar, konuşmalar ve film programıyla farklı bakış açıları da Yedinci Kıta’ya dahil edilecek.

Feral Atlas

Japonya’dan Arjantin’e, ABD’den Polonya’ya, İran’dan Tayland’a dünyanın dört bir yanından 57 sanatçı ve sanatçı kolektifinin eserlerine yer verilecek bienale Türkiye’den de yedi sanatçı katılıyor. 38 sanatçı İstanbul Bienali için yeni eser üretiyor.

Güçlü Öztekin

Türkiye’den katılan sanatçılar arasında Deniz Aktaş, Elmas Deniz, Güçlü Öztekin ve Güneş Terkol gibi isimler yer alırken, uluslararası sahneden Feral Atlas Kolektifi, Pia Arke, Suzanne Husky ve Charles Avery gibi sanatçıların eserleri bienalde görülebilecek.

Yedinci Kıta Teması Hakkında

İçinde yaşadığımız dünyanın yeni bir jeolojik çağa girdiği konusunda pek çok bilim insanı hemfikir. Antroposen adı verilen bu yeniçağın en belirgin özelliği ise, ona jeolojik döngünün özgün işleyişinden ziyade insan faaliyetlerinin yol açmış olması. Antroposen’de gezegenin insan eli değmemiş köşeleri gitgide azalırken, yerleşim merkezleriyle diğer canlıların paylaştığı kırsal arasında var olduğuna inanılan kültür-doğa ayrımı da ortadan kalkıyor. Dünya, şehirlerin tek bir megapolde birleştiği, merkezi olmayan, tamamen insan üretimi bir mekana dönüşüyor. Canlılar ile makinelerin, doğal ile yapay zekanın iç içe geçtiği bu çağda sanat ise giderek insanı merkezine almaktan vazgeçerek yönünü insan ile insan olmayan arasındaki sınırın geçirgenleştiği bir dünyayı araştırmaya doğru çeviriyor.

Yedinci Kıta sanatı, insanın etkilerini, takip ettiği yolları, bıraktığı izleri ve insan olmayanlarla etkileşimini araştıran bir antropoloji olarak tanımlıyor. Bienal ana başlığını, Antroposen çağının küresel ısınmayla birlikte en gözle görünür sonuçlarından biri olan, Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınından alıyor. Popüler bilimde “Yedinci Kıta” olarak anılan bu kütle, 3,4 milyon kilometrekare genişliğinde, 7 milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığınından meydana geliyor. İnsan atıklarının okyanusun ortasında yeni bir kıtanın oluşumuna sebebiyet verdiği bu olay, 16. İstanbul Bienali için ekolojik sorunlar karşısında sanatın güncel durumunu pek çok sanatçı, düşünür, antropolog ve çevreci ile birlikte araştırmak için bir çıkış noktası oluşturuyor.

Yedinci Kıta’nın Antropologları, Sanatçılar

Küratör Nicolas Bourriaud

Yedinci Kıta, Türkiye’nin yüzölçümünün neredeyse beş katı büyüklüğünde. Atıklardan oluşmuş, bizim farkına bile varmadan yarattığımız, içinde yaşamın olmadığı hatta yaşamı büyük ölçülerde tehdit eden yepyeni bir dünya. Bourriaud, reddettiğimiz her şeyden oluşan bu kıtanın, Antroposen çağının nihai sembolü olduğunu söylüyor.

O milyarlarca atık parçasından bazıları hâlâ ayırt edilip tanımlanabilir nesneler halinde olduğunu, bazılarınınsa moleküllerine kadar ayrıştığını belirtiyor Bourriaud. Bunların arasında bitkiler ve hayvanlar yaşıyor, dört bir yanlarını ise su ve okyanusun jeolojisi kuşatmış durumda. Bourriaud, Yedinci Kıta’yı inanılmaz derecede karışık ve girift bir ortam olarak tanımlıyor.

Bienali planlarken, bu dünya ile kabul edilen norm ve kültürlerin de neredeyse hücresel boyuta kadar parçalanmış halde olduğu kendi dünyamız arasında koşutluk kuran Bourriaud, her şeyin hızla değiştiği, değişime ayak uydurmanın neredeyse mümkün olmadığı zamanımızda milliyetçi hareketlerin de ivmeler kazandığını belirtiyor: “Artık merkezler veya yekpare düşünme biçimleri yok, bir nevi ayrık düşünce takımadaları var denebilir. İstanbul’a, yüzyıllar boyunca insanların ve ideolojilerin karşı karşıya gelip yoğrulduğu bu şehre, yeni ‘merkezsiz’ dünyamızı, Yedinci Kıta’mızı keşfe çıkmaları için 26 ülkeden 57 sanatçı davet ettik. Onlar bu dünyanın antropologları olacak da diyebiliriz. Bienalde yer alan her sanatçının çalışmaları bir şekilde bu amaca gönderme yapacak. Sanatçıların bir nevi teknolojik yaklaşım geliştirdiği ve bunlara yeni ayinlerin de eşlik ettiği ifade ediliyor. İnsan yapımı nesneler, insanlar ve diğer yaratıklar, bitkiler ve mineraller tıpkı okyanusta olduğu gibi, burada da sergi mekanında bir arada bulunuyor. Ama asıl önemlisi, bütün bu sanatçıların yeni düşünceler, yeni araştırma alanları, araştırılacak yeni nesneler yaratıyor olması. Onlar bize mesaj getiren uzaylılar, yabancılar. Bana kalırsa, bütün bienalin mesajı da bu: Günümüzde, bu yeni dünyada hepimiz yabancıyız, birbirimize yabancıyız ve bu duruma alışıp bunu yaşamda işe yarar ve uygulanabilir bir şeye dönüştürmemiz gerekiyor.”