Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) “1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu Politikacılar Özeti” hükümetler tarafından geçtiğimiz Pazartesi günü onaylandı. IPCC’nin değerlendirmesine göre küresel ısınmanın 1,5ºC’de sınırlandırılması için toplumun her alanında hızlı, geniş kapsamlı ve benzeri görülmemiş değişiklikler gerekiyor. Peki raporu nasıl okumak gerekiyor? IPCC’nin başyazarlarından Prof. Dr. Murat Türkeş, Mercator-IPM Araştırmacısı Cem İskender Aydın ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Proje Koordinatörü Menekşe Kızıldere, raporu İklim Haber için yorumladı.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yapılan değerlendirmeye göre, küresel ısınmanın 1,5ºC’de sınırlandırılması toplumun her alanında hızlı, geniş kapsamlı ve benzeri görülmemiş değişiklikler gerektiriyor. IPCC’nin Pazartesi günü (08.10.2018) yaptığı basın toplantısında, küresel ısınmanın 2ºC yerine 1,5ºC’de tutulmasının insanlara ve doğal ekosistemlere sağladığı açık faydaların yanı sıra, daha sürdürülebilir ve adil bir toplum anlamına geldiği ifade edildi.
“1,5°C Küresel Isınma; iklim değişikliği tehdidini önlemek ve sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu ortadan kaldırılmak için ortaya konan küresel çabaların güçlendirilmesi kapsamında, sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerindeki küresel ısınmanın etkilerine ve ilişkili küresel seragazı emisyon patikalarına dair bir IPCC Özel Raporu” adıyla yayımlanan rapor, Aralık ayında Polonya’da hükümetlerin Paris Anlaşması’nı değerlendirmek üzere bir araya gelecekleri Katowice İklim Değişliği Konferansı için temel bir bilimsel veri niteliğini taşıyacak.
Peki bu rapor iklim krizi hakkında bize neler söylüyor? Küresel ısınmayı 1,5°C eşiğinde sınırlandırmak için ne kadar zamanımız var? Politika yapıcılar bu raporu nasıl değerlendirecek? Tüm bu soruları IPCC’nin başyazarlarından Prof. Dr. Murat Türkeş, Mercator-IPM Araştırmacısı Cem İskender Aydın ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Proje Koordinatörü Menekşe Kızıldere’ye sorduk. İşte cevapları:
“Rapor Tüm Sosyoekonomik Sektörlerde Ciddi Bir Dönüşüm Yapılmasını Açıkça Söylüyor”
Prof. Dr. Murat Türkeş
IPCC’nin “1,5ºC Özel Raporu”nun, bundan önceki özel raporlardan şöyle bir farkı var: Doğrudan Paris Anlaşması’nın temel hedeflerinden birine yönelik olması. Bu raporda Paris Anlaşması kapsamında IPCC’den bu amaçla talep edilmişti. Zaten çok hızlı gerçekleşti. 2018 yılında, uzun bir süre değil ama çok yoğun bir çalışma ile tamamlandı. Raporun başlığı çok şey anlatıyor. Küresel yüzey sıcaklıklarını 1,5ºC’de sınırlandırmak ne anlama geliyor? Rapor, bu sınırlandırmayı yapabilmek için hangi sosyoekonomik sektörlerde hangi stratejilerin izlenmesi, hangi dönüşümlerin gerçekleştirilmesi gerektiği anlatıyor. Raporun aynı zamanda sosyal boyutu bulunuyor. 1,5ºC küresel ısınma durumunda sosyal, insani ve ekolojik sistemlerin nasıl etkilenebileceği ve böyle bir dünyada yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, gıda güvenliği ve su kaynakları gibi konularda iklim değişikliğinin gözlenen etkilerinin o koşullarda nasıl olacağı tartışılıyor.
Bugün kabul edilmiş bir gerçek var. Günümüzde yaklaşık 1-1,2ºC’lik sanayi dönemi öncesine göre bir küresel ısınma gerçekleşmiş durumda. Giderek de artacak gibi duruyor. Atmosferdeki seragazı salımı azalmadığı için karbondioksit birikimi artıyor. Bu artış önemli çünkü küresel ısınma potansiyeli yüksek ve en büyük miktara sahip. İnsan kaynaklı iklim değişikliğine neden olan en temel seragazı. Nasıl enerji sektörü iklim değişikliğinin neredeyse yarısından sorumluysa, gazların da yarısından karbondioksit sorumlu. Rapor bu konulara da değiniyor.
Çalışma, hangi kalkınma yolunu hangi sektörde izlersek küresel ısınmayı 1,5ºC’de sınırlandırabiliriz konusunu da ele alıyor. Bu senaryolarda çok kuramsal olarak her şey yolunda giderse böyle bir şans olabileceği söyleniyor ama bunun da şartları var. Buna göre her yıl 2010 yılına göre 45 milyar ile 50 milyar ton arasında karbondioksit salımını azaltmak gerekiyor. 1,5ºC’nin sürekliliği olması için 2050’ye kadar 2010’a göre yeni bir artışın olmaması gerekiyor. Kuramsal olarak tartışılıyor ama bunun nasıl gerçekleşeceği kesin değil. Neden, çünkü Paris Anlaşması niyet beyanları üzerine kuruldu. Bugünkü gidişat ile seragazı salımında ciddi azaltma gerçekleşmeden -IPCC’nin 20 sene önceki raporlarında da vardı bu %50 ve daha fazla seragazı azaltımına ilişkin senaryolar- 1,5ºC zor bir hedef olarak gözüküyor.
Rapor bir yandan da 1,5ºC ve 2 ºC’lik küresel ısınmayı ve etkilerini ele alıyor; bu koşullarda iklim değişikliği ile mücadelede çeşitli sektörlerde başta enerji, ulaştırma, konut ve tarım olmak üzere fosil yakıt kullanımının neden olduğu seragazı salımının bu iki eşik değere göre çok farklı yollar içermesi gerektiğini söylüyor. Bir de 2 ºC’nin altında tutmak gibi bir durum söz konusu olursa iklim değişikliği ile mücadele daha uzun soluklu, örneğin 2075, belki de 2100 yılına kadar sürecek ve çok daha masraflı olacak. Raporun ana fikirleri bu. Rapor bugünkü değişiklikleri ve eğilimleri dikkate alıyor. Dünyanın farklı yerlerindeki aşırı hava olaylarını, kuraklık, değişen yağış rejimlerini inceliyor ve bunların 1,5 ºC’de artacağını 2ºC’de ise çok daha kuvvetli ve belirgin olacağını ve dolayısıyla iklim değişikliğinin beklenen etkisinin 1,5ºC’lik bir küresel ısınma dünyasında bugüne göre daha kuvvetli, 2ºC ve üzerinde ise çok daha kuvvetli olacağını söylüyor. Çalışma, çok acil ve zaman kaybetmeksizin en azından 2010 yılına göre 2030 yılına kadar her yıl atmosfere verilen seragazı salımında %45-50 arasında bir azaltımın mutlaka yapılması gerektiğini ve bunun için tüm sosyoekonomik sektörlerde ciddi bir dönüşüm yapılmasını bize çok açıkça söylüyor.
“Politikacılar Bu Kadar Yumuşak Bir Dille Yazılmış Bir Metni Ne Kadar Dikkate Alırlar Emin Değilim”
Cem İskender Aydın, Mercator-IPM Araştırmacısı, Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi
IPCC bilmediğimiz bir şeyi söylemiyor. Hâlihazırda var olan bilgileri derlemekle yükümlüler. O yüzden, konuyu takip edenler için beklenmedik bir sonuç çıkmadı. Fakat bu raporun asıl önemli olan kısmı, raporun kendisi değil. Raporun “summary for policymakers” kısmı önemli. İşin politik kısmı orası. Duyurulan kısım politika yapıcılar için özet olan kısım. Orada ne yazdığı önemli çünkü orası ülke temsilcilerinin onayladığı dilde çıkan bir yayın. Benim görüşüme göre, bilim insanlarından ziyade asıl etkisi olan kısım oradaki politikacılar. Daha önce bildiğimiz şeyleri nasıl daha yumuşak bir şekilde söyleyebiliriz diliyle yazılmış. Benim edindiğim izlenime göre raporda 1,5ºC eşiği için hâlâ geç kalmadığımız anlatılmış ama yeterince acil bir mesaj olarak verilemediğini düşünüyorum.
Raporun tam olarak nasıl bir patika izlemeli kısmında da eksik var. En başta da dediğim gibi IPCC’nin görevi bu değil. IPCC’nin şu an başındaki ismin göreve geldiğinde belirttiği noktalardan biri, IPCC’nin çözüm odaklı bir kuruma dönüşeceğiydi. Ben o beklenti içerisindeydim açıkçası. Raporda biraz daha çözüme yönelik nasıl politikalar izlenebilir gibi beklentim vardı ancak karşılık bulmadı. IPCC’nin eski raporlarının benzeri, olumlu şekilde çerçevelenmiş bir mesaj görüyorum. Bunun kötü bir şey olduğunu söylemiyorum, iletişim açısından kesin yararları vardır, o tarafı değerlendirebilecek konumda değilim.
Raporda 1,5ºC ile 2ºC arasındaki farka çokça değinilmiş. Bu da önemli. 2ºC’nin çok daha yıkıcı olabileceği konusunda bilgiler içeriyor. Ancak politikacılar bu kadar yumuşak bir dille yazılmış bir metni ne kadar dikkate alırlar emin değilim. Mesela Katowice’deki COP’un ne olacağını, konferanstan nasıl bir bağlayıcılık çıkacağını hâlâ bilmiyoruz. İki aydan az bir zaman kaldı. Ülkeler, Ulusal Katkı Niyetleri için nasıl güncellemeler yapacaklar bilmiyoruz. Katowice’de yapılamayacak büyük ihtimalle. Gelecek sene Brezilya’da yapılabilir ama o da meçhul. İlk güncelleme için 2023’ü beklediklerini düşünüyorum. 2023’ün çok geç olabileceği raporda da belirtiliyor. Ben o yüzden, rapor 1,5ºC mümkün dese de 2ºC’ye gidiyoruz gibi bir izlenim edindim. Mümkün dediği şey siyasi irade olarak mümkün gözükmüyor. Çünkü mümkün dediği patikaya gitmek için yarın harekete geçmemiz lazım. Bizim bir planımız yok. Biraz karamsar okudum raporu. Hâlâ vaktimiz var diyemiyorum. İşin bilim tarafından çok politik tarafıyla ilgilendiğim için böyle diyorum.
Önceki değerlendirme raporları da iklim değişikliğine karşı harekete geçmezsek felakete sürükleneceğimizi söylüyorlardı. Onlara bakarak harekete geçmeyen dünya devletlerinin bu raporu neden dikkate alacakları konusunda çok da bir fikrim yok açıkçası. Bu rapor ekstra bir şey söylemiyor. Böyle bir politik açmaz var önümüzde. Raporun bilimsel olarak ne dediğinden ziyade bunu nasıl aşacağımız önemli aslına bakarsanız. Halklar, STK’lar, bütün dünya vatandaşları olarak bir noktada “yeter artık, bunu yapın” dememiz gerekiyor. Ama bunu nasıl yapacağımız noktasında belirsizlik var.
Türkiye’ye gelecek olursak, ülkenin içerisinde bulunduğu şartlar itibarıyla fosil yakıt temelli enerji üretiminden vazgeçmesi ve büyük bir dönüşüme girmesini sağlamak çok zor. Büyük bir ekonomik kriz içerisindeyiz ve biraz daha pahalı olan bir enerji kullanalım, kömür kullanmayalım demek zor. Kömür aslında bütün dışsallıklarını da katarsak çok daha pahalı bir enerji yönetimi biçimi ama piyasa fiyatlarıyla değerlendirdiğimizde en ucuzlarından birisi.
Ekonomik krizin fırsatları da olabilir. Ekonomilerdeki yavaşlama nedeniyle, Türkiye’de veya başka bir ülkede, seragazlarının salımı yavaşlayabilir. Bununla ilgili bilimsel çalışmalar da var. Kısa vadede çevreyi koruduğunu ancak uzun vadede yine zarar verdiğini belirtiyorlar. Bizim hem iklim hem de ekonomi krizini çözmemiz için yenilenebilir enerjiyi ve inovasyona dayalı teknolojileri harekete geçirmemiz gerekiyor. Türkiye ile ilgili bu kapsamda çalışmalar da var. Ama bizim politika yapıcılarımız bunu ne kadar dinleyecek veya biz ne kadar anlatabileceğiz bilmiyorum. Çünkü Türkiye’deki STK’lar bunu yıllardır yapıyor ama bir yere varılabilmiş değil. Tabii ki politika yapıcılar “biz iklim değişikliğini ve yenilenebilir enerjiyi önemsiyoruz” diyorlar ama çoğunlukla lafta kalıyor.
“Biz iklim değişikliğine neden olan ülkelerden biri biz değiliz. Dünyadaki diğer ülkelerin tarihsel sorumlukları var, özellikle gelişmiş ülkelerin. Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. O yüzden karbon salımı hakkımız var” deme lüksümüz bu raporun çıktılarına baktığımız zaman yok. Bizim de salımımızı azaltmamız lazım. Bunun için de düşük karbonlu teknolojilere geçmemiz gerekiyor. Ekonomik krizde böyle bir fırsat yaratabiliriz.
“IPCC’nin Bu Raporu Türkiye Gibi Yoğun Nüfuslu Kentleri Olan, Gelişen Ekonomiler için Ciddi Bir Uyarı”
Menekşe Kızıldere, Heinrich Böll Stiftung Derneği Proje Koordinatörü
IPCC’nin yeni raporu çok yeni bir şey söylemiyor. Zaten herkesin çok uzun süredir bahsettiği 1,5 ºC sınırından bahsediyor. Önemli olan herkesin bahsettiği bu sınırı IPCC’nin bilimsel gerçeklerle ortaya koyuyor olması. İklim değişikliği hakkında konuşulduğu zaman uzun vadede ortaya çıkacak etkilerinden bahsedilir genelde. Ama IPCC 10 yıllık bir süre verdi. Bunun çok kritik olduğunu düşünüyorum. IPCC bu raporu ile bu zamana kadar iklimle alakalı en somut ödevi ortaya koydu. 10 yılınız var ve 10 yıl içerisinde şu kadar miktar karbonu sıfırlamazsanız olacaklar bunlar diyerek çok net bir tablo koyuyor. Bence en çarpıcı yönü bu.
Türkiye ise Paris Anlaşması’nı meclisinden geçirmediği için IPCC’nin bu raporu nasıl bağlayıcı olur bilemiyorum. Türkiye iklim değişikliği açısından kırılgan bir coğrafi konumda. 10 senede gerçekleşecek sıcaklık artışı ile İstanbul gibi kentler aşırı hava olaylarının daha da fazla tehdidi altında olacak. IPCC’nin bu raporu aslında Türkiye gibi yoğun nüfuslu kentleri olan, gelişen ekonomiler için ciddi bir uyarı niteliğinde.
Hava kirliliği ile fiziksel rahatsızlıklar arasındaki bağ üzerine daha önce birçok araştırma yapılmıştı. Ancak yeni…
Küresel kömür talebinin bu yıl rekor seviyeye ulaşmasının ardından 2027'ye kadar yatay bir seyir izleyeceği…
Türkiye’de 10 kentte enerji şirketlerinin projeleri için acele kamulaştırma kararı verildi. Niğde, Ankara, İstanbul, Sakarya,…
Dünyanın ortalama sıcaklığının orta vadede 1,5 dereceden öte 2 dereceyi de geçebileceğini belirten Prof. Dr.…
Karbon emisyonları azaltımı hedeflerini açıklayan Kanada hükümeti, resmi danışma kurulunun tavsiye ettiği miktarın altında bir…
Türkiye’de son yıllarda birçok göl ve su kaynağında yaşanan kuraklık, Salda Gölü'nde de derinden hissediliyor.…